Dünyaya agresif ve yüksek tempolu hücum futbolunu tanıtan, bugün dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir futbolsevere sorulduğunda tereddüt edilmeksizin dünyanın en büyük futbol takımlarından biri olarak gösterilecek olan, Alman futbolunun abisi Bayern Münih, Şampiyonlar Ligi son 16 turunda Beşiktaş ile eşleşip toplamda 8-1’lik skorla adını çeyrek finale yazdırdı. Sportif başarı ve yapılanmada objektif olarak dünyanın en başarılı 5 futbol takımından biri olarak gösterilebilecek Bayern Münih’in, eleme maçı için Türkiye’ye gelişi bile günler boyu Türk spor gündemini meşgul etti. Şampiyonlar Ligi’nde, Real Madrid ve Barcelona gibi takımlarla beraber her sene daimi favorilerden biri olarak gösterilen, kendi liginde ise rakiplerine karşı müthiş bir ekonomik ve sportif hegemonya kuran Bayern Münih’in bugünlere nereden ve nasıl geldiğini hiç merak ettiniz mi?
20.yüzyılın ilk aylarında, 27 Şubat 1900’de kurulan Bayern Münih, Birinci Dünya Savaşı’nın getirdiği ağır yaşam koşulları ve ekonomik dalgalanmalarla boğuşan dönemin Almanya’sında ilk şampiyonluğunu elde etmek için tam 32 sene beklemişti. 1932 yılında dönemin teknik direktörü Richard Kohn ve mütevazı başkan Kurt Landauer’in sabırlı adımlarıyla ilk Almanya şampiyonluğunu elde eden Bavyera ekibi, değişen Almanya ile beraber nasıl bir çöküş içine gireceğinden ise henüz habersizdi. 1933’ün Ocak ayında Adolf Hitler’in şansölye(cumhurbaşkanı) olarak atanması Bayern Münih’in ve belki de dünya futbolunun kaderini değiştiren en önemli iki olaydan biri oldu. Hitler’in günden güne büyüyen siyasi gücü ve iktidarın öncülüğünde ülke çapında artan Yahudi karşıtlığı Bayern Münih’i derinden etkileyecekti. 1938 Almanya’sında patlak veren 9-10 Kasım Yahudi Olayları neticesinde binlerce Yahudi tutuklanıp toplama kamplarına götürülmüştü. Toplama kampına götürülen Yahudiler arasında Bayern Münih’in başkan Landauer de vardı. Landauer’in ardından kulübe uzun yıllar hizmet veren Yahudi kökenli onlarca kulüp çalışanı ve yönetici de kulüpten hızlıca uzaklaştırıldı. Naziler tarafından Bayern Münih’e yapılan bu derin operasyonun bir temel nedeni de Münih kentinin, Hitler’in politik ve kişisel gelişiminde büyük bir rol oynamasıyla beraber kendisinin Münih’i çok sevmesi olacak ki 1938 yılında kulübün logosu bile içinde Nazi bayrağı olacak şekilde değiştirilmişti.
1938 sonrası kulüp kişiliğiyle beraber sportif gücünü de yıllar içinde kaybeden Bayern, Nazi baskısından kurtulmasına karşın 1960’lara kadar ömrünü Almanya alt liglerinde geçirdi. Bayern; şuan uzun yıllardır domine ettiği, 1963 yılında kurulan Bundesliga’ya bile “aynı şehirden iki takım olmaz” bahanesiyle davet edilmemişti çünkü onların yokluğunda Münih’in hakimi uzun yıllar 1860 Münih’ti. 1960’lar ise Bayern için tam bir “bayramdan önceki arefe” havasında geçti. O dönem gençlik yıllarının henüz başında olup tamamen tesadüfi olaylarla takıma katılan ve sonradan kulüp ve Alman futbol tarihinin efsane isimlerinden olacak Franz Beckanbauer, Gerd Müller ve Sepp Maier gibi isimlerin önderliğinde Bayern, hızla alt liglerden kurtulup 1965’te Bundesliga’ya çıkıp 1969’da 37 yıl sonra tekrar Almanya şampiyonu oldu. 69’dan sonra iki kez Bundesliga ikincisi, üç kez de Bundesliga şampiyonu olan Bayern; 74, 75 ve 76’da arka arkaya üç kez de Şampiyon Kulüpler Kupasını kazanarak dünya ve Alman futbolunu ne denli değiştireceğinin ilk sinyallerini vermişti. Arefenin gelişine rağmen Bayern bayramı görmek için daha sabırlı olmalıydı.
Kazanılan kupalara ve başarılı form grafiğine rağmen Bayern’de işler özellikle ekonomik anlamda o kadar da yolunda gitmiyordu. Milyonlarca Mark borcun içinde olan Bayern için ikinci dönüm noktası gelmişti. 1966’da henüz 15 yaşlarındayken altyapı seçmelerinde seçilip sessiz sedasız A takıma kadar yükselen ve altyapılarda beraber geçirdikleri zaman içinde çok sıkı bir dostluk yakalayan iki genç Alman Paul Breitner ve Uli Hoeness, yalnızca Bayern Münih’i değil dünya futbolunu da yeniden inşa edeceklerdi. 1970 yılından itibaren Bayern as takımında oynamaya başlayan bu iki genç seneler boyu Müller, Beckanbeuer gibi marka isimlerin arkasında kalıp çok dikkat çekmemiş olsalar da Hoeness 70’li yıllarını Bayern’e adamışken otoriteler tarafından Hoeness’e göre daha iyi bir futbolcu olarak gösterilen Breitner 1974 yazında Real Madrid’in yolunu tutmuştu. Şaşalı başarılardan uzaklaşıp iki sene içinde ekonomik anlamda dibe doğru giden Bayern, 1978 yazında Hoeness’in sıkı dostunu tekrar takıma kazandırmak için ortaya koyduğu kişisel çabalar neticesinde Breitner’ı binbir zorlukla tekrar takıma getirebilmişti. Breitner’ın gelmesiyle iki dost tekrar başladıkları yerde buluşmuşlardı fakat bu sefer de başkan Neudecker, Hoeness’in takım içindeki aktif rolünden rahatsız olup sakatlığını bahane ederek onu Nürnberg’e kiralamıştı. Paul Breitner sosyalist kimliğiyle tanınan asi ruhlu bir futbolcuydu ve tekrar döndüğü Bayern’de kadro ve kulüp üzerindeki etkisi her geçen gün artıyordu. Takımın hem saha içinde hem de saha dışındaki patronu adeta Breitner’dı ve bu da onu çoğu zaman dönemin kulüp başkanı Neudecker ile karşı karşıya getiriyordu. Oynattığı futbol ve oyunculara olan tutumu yüzünden teknik direktör Gyula Lorant’tan hiç memnun olmayan Breitner, takım arkadaşlarını da örgütleyip Lorant’ın görevine son verilmesini sağlayacak kadar söz sahibiydi. Takım içindeki isyan büyüyüp camiaya ve taraftarlara da sıçramıştı ki 79 yılında bu sefer başkan Neudecker bu isyan dalgasından etkilendi ve başkanlığını bırakmak zorunda kaldı. Lorant yerine Pal Csernai, başkan Neudecker yerine de Breitner’ın yakın çevresindeki Willi Hoffman kulübün başına geçti. Breitner son iş olarak ise eski dostu Hoeness’e 27 yaşında futbolu bıraktırıp “sportif direktör” adı altında tekrar Münih’e getirdi. Bugün Alman futbol ekolünden çıkıp tüm dünyadaki kulüplere yayılan sportif direktör ve futbol direktörü gibi pozisyonların çıkış yeri de Bayern Münih-Uli Hoeness ilişkisi desek yanılmayız sanırım. Bu noktadan sonra paranın makamla olan ilişkisinin iyice azaldığı, kulüpleri zenginlerin değil profesyonellerin yönettiği bir futbol şablonuna giden Almanya’da başkan ve yöneticilerin sahip olduğu ekonomik güç ikinci planda iken planlama ve performans ana ölçütler olarak ön plana çıkmaya başladı.
Breitner-Hoeness ortaklığından sonra geçen yaklaşık 40 yıllık zaman dilimi ise Bayern Münih için tam bir hegemonya dönemi. Breitner ile değişimin ateşini yakan ve sonradan Hoeness’in devraldığı ve yaklaşık 40 yıldır aktif görev yaptığı “kulübü kulübün içinden gelenlerin yönettiği” Bayern Münih; Breitner-Hoeness ortaklığı ile başlayan dönemden sonra 2 Şampiyonlar Ligi , 23 Bundesliga , 15 Almanya Kupası , 6 Lig Kupası, 6 Almanya Süper Kupası 1 UEFA Kupası ve 1 Avrupa Süper Kupası ile şuan hala Almanya futboluna tek başına hükmediyor.
Peki Bayern’in başarısı sadece kazandığı kupalarla mı sınırlı? Hayır! Borç içinde devraldığı Bayern’i bugün dünyada en fazla sıcak paraya sahip olan kulüp yapan Hoeness’in Neymar ile ilgili çıkan transfer dedikodularına ithafen sarfettiği unutulmaz bir sözü Bayern’in ekonomik olarak ne denli güçlü bir kulüp olduğunu da gösteriyor “Biz transfer yaparken diğerleri gibi bankanın kredi bölümüne değil, veznesine gideriz.”
Sportif ve ekonomik başarıların yanında dikkat edilmesi gereken en önemli olgu ise özellikle son yıllarda Almanya içinde yaptığı transfer girişimleri ve medya karşısındaki üsluplarıyla şımarık ve zengin çocuğu olarak görülen Bayern Münih’in aslında samimi ve sağlam aile gelenekleriyle yönetilen doğrucu ve vefalı bir kulüp konumunda olması.. Breitner-Hoeness işbirliğinde inşa edilen futbol bakışı ve kulüp kültürü içinde Bayern, özellikle Hoeness’in Bayern adına yaptıklarıyla “bir futbol kulübü nasıl olmalıdır?” sorusuna başlı başına bir cevap aslında. Önerilen astronomik rakamlara rağmen Bayern’den ayrılmayarak kulübe karşı olan sadakatini gösteren ama ani bir sakatlık süreciyle en az bir yıl sahalardan uzak kalacak Mehmet Scholl’e hastane odasında attırılan iki yıllık imza ve Gerd Müller, Dieter Hamann gibi önemli isimlere zor zamanlarında yapılan yardımların yanında altyapı hocalarından Udo Bassmir’in kanser tedavisi için başlatılan kampanyalar ve çalışmadığı zamanda kendisine ödenen maaş Bayern’in kendisine bir şekilde hizmet vermiş büyük-küçük herkese nasıl bir aile sıcaklığıyla yaklaştığını ve koruyup kolladığını gösteriyor. Tabii vefa içerikli bu örneklerden daha onlarca var. Dışa dönük olarak da St. Pauli, Darmstadt ve sonradan kendilerinin Bundesliga’daki en büyük rakibi olacak Borussia Dortmund’a yapılan ekonomik yardım çabaları ve sıcak para aktarımlarının da yanında belki de en kayda değer hareket olarak Bayern Münih’in ligdeki diğer takımların gelişmesi ve ekonomik kazanç elde etmesi adına Almanya futbolunda dağıtılan televizyon gelirlerinin en başarılı takım olarak kendilerine gitmesine razı olmayıp kulüpler arasında paylaştırılmasını onaylamasıyla her sene yaklaşık 200 milyon Euro gibi bir paradan vazgeçmesi hiç de azımsanacak şeyler değil. Yani Bayern Münih, Bundesliga ve Alman futboluna her anlamda ağabeylik yapıyor.
Hoeness, 2015 yılında vergi kaçırmaktan dolayı hapse girip çıkmasının ardından tekrar Bayern Münih başkanlık koltuğuna oturdu ve yaptığı hizmetlere kaldığı yerden devam ediyor. Buna ek olarak bir takım nedenlerle Hoeness ve Breitner’ın arasının açıldığı ve son yıllarda konuşmadıkları biliniyor. Buna karşın eminim Barcelona, Real Madrid ve Manchester United ile beraber dünyanın en başarılı ve en gelişmiş spor kulüplerinden biri olarak gösterilen Bayern Münih; inanması her ne kadar zor olsa da bugünlere takım içerisinde başlayan bir dostluk ve o dostluğu yaratan futbolcuların isyanıyla beraber oluşan yeni bir futbol aklı ve o aklın bir geleneğe dönüşüp devam ettirilmesiyle geliyor. Elbette Bayern’in bugün endüstriyel futbolla olan samimiyeti ve laubali bir şekilde kullandığı ekonomik gücü her daim sorgulanabilir ve hatta eleştirilebilir fakat benim için takdir edilmesi gereken nokta; düzenli sportif başarının ve günden güne büyüyen ekonomik gücün bu kadar içinde olan bir futbol kulübün politik, sınıfsal ya da ırksal bağlarla değil tamamen spora dayalı, yüksek spor ve sporcu kültürüyle oluşan kulüp geleneği ve aile olgusuyla yönetilebiliyor oluşu. Yıllardır kulüp tarafından çıkartılan bardaklardan çantalara hatta formalara kadar her türlü ürünün küçük bir köşesinde “Mia san mia”(Biz kimsek oyuz) yazar. Bayern Münih; modern futbolun gerekliliklerini, amatör ruhları ve üst düzey futbol aklıyla müthiş bir şekilde harmanlayıp dünya futbol tarihini baştan aşağı değiştirmiş ve değiştirmeye devam edecek olan en önemli futbol ekollerinden birisidir, aksini iddaa etmek zor değil mi?
Kaynaklar ve daha detaylı bilgi:
- http://devrimderki.blogspot.com.tr/2016/02/iki-dostun-darbesi-bayern-munih-efsanesi.html
- https://buzzspor.com/bayern-munihin-hikayesi-ilk-sampiyonluk-ve-hitlerin-kulubu-ezmesi-ve-sonrasi/22