Geçtiğimiz yıllarda Rusya’nın önce Gürcistan’a ve ardından Ukrayna’ya yaptığı müdahaleleri ve Türkiye’nin bu müdahaleler karşısındaki tutumunu daha iyi anlamak için GazeteBilkent Tarih Birimi olarak bu devletler ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak tarihini inceledik. Böylece belirli dönemlerde atılan adımların ve ileride yapılacak hamlelerin daha iyi anlaşılmasını ve önceden tespit edilebilmesini amaçladık. Bu ortak tarihin incelenmesi için Sovyetler Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilişkilerinin başlangıç noktası olan 1921 İtilafnamesi dönemine dönelim ve bu dönemden başlayarak Karadeniz’in iki hırçın çocuğunun yaşadıklarına beraber göz atalım.

I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru savaştan çekilen, emperyalist İngiltere ve Fransa gibi devletlerin sırlarını dünyaya yayan ve bu devletlerle sürtüşme içinde olan Sovyetler Birliği ile, imzalatılan ağır barış antlaşmalarına isyan ederek bu emperyalist güçleri başarılı bir şekilde püskürten yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti kuruluşlarının ilk yıllarında birbirlerine destek olmuşlardır. Bu iki devlet arasında imzalanan 1921 İtilafnamesi de bu doğrultuda iki devletin birbirleriyle işbirliği içerisinde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu tarihten itibaren Türkiye hem Lozan’dan kalan problemleri hem de iç meselelerini çözmeye uğraşmıştır. Bu iç meseleler daha çok, ülkenin “muasır medeniyetler seviyesine” gelebilmesi için yapılmıştır. Aynı açıdan bakıldığında Sovyetler Birliği de kendi iç meseleleriyle uğraşmaktadır. Bu devlet de 1921 baharında ortaya çıkan Kronştad Ayaklanması doğrultusunda “New Economy Policy” adı altında yenileşmeye gitmiş ve 30 Aralık 1922’de Sovyetler Birliği’ni kurmuştur.

Sovyetler Birliği haritası ve onu oluşturan günümüz devletlerinin sınırları. (Kaynak: tuid.org.ua)

Sovyet politikasının sosyalizm temelli başladığı gerçeği 1924’te Lenin’in ölümüyle değişti. Lenin’in ölümüyle beraber üçlü troyka oluşturan Stalin başa geçti ve bu politikanın yönünde önemli bir değişim oldu. Bu değişim sosyalizmi değil, Stalin’in kendi partisini ve yönetimini ön plana koyması sonucunda devletin kendisini değiştirdi. 1924 sonbaharında troykanın bölünmesiyle Stalin, Sovyet Rusya’nın yönetimini tek başına ele geçirmişti. 1925 ile beraber Avrupa ve Dünya devletleri Sovyetler Birliği’ni tanıdı. Aynı yıl imzalanan Lokarno Antlaşması ile Orta Avrupa’da barışın sağlanması ve Almanya’nın İngiltere ve Fransa’nın tarafına geçmesi amaçlandı. Böylelikle Stalin diktatörlüğündeki Sovyet Rusya siyasi açıdan yalnız bırakılmaya çalışıldı.

Sovyetler Birliği bu durumu yaşarken Türkiye de köklü değişimler yaşıyordu. Saltanat ve Hilafet kaldırılmış, Cumhuriyet rejimi ilan edilmiş, devlet yönetiminde tepeden tırnağa yenilikler yapılmıştı. Bunların yanında Türkiye dış politikada da Lozan barışından kalan Musul, Yunanistan’la nüfus mübadelesi, Osmanlı borçları gibi bazı sorunları da çözümlemeye çalışıyordu. Musul hakkında Milletler Cemiyeti’nde yapılan çalışmalar Türkiye lehine gelişmedi. İçeride de Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde isyan çıkmıştı. Böylelikle Musul sorunu İngiltere ile bir gerginliğe neden oldu. Fransa da bu defa İngiltere’nin yanında yer aldığından Türkiye yeniden Batılı devletlerle mücadele durumuna düşmüştü.

Türkiye Lozan sorunlarını çözemediğinden, Sovyetler de Lokarno yüzünden Batılılarla anlaşamadı ve birbirlerine yakınlaştılar. Bu yakınlaşma 1925 tarihinde bir Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşması imzalanmasına yol açtı. Sovyet Dışişleri Komiseri yardımcısı Litvinof bu antlaşmayı şöyle anlattı: “Bu antlaşma hiçbir devlete müteveccih değildir, tamamen barışçı maksatlarla imzalanmıştır. Milletler Cemiyeti ve Lokarno Antlaşması ile barış korunamamaktadır, ancak bu gibi tedbirler savaşa engel olabilir.”

İsmet İnönü ise aynı durumu şöyle açıklar: Sovyetlerle ilişkilerimizin emniyet üzerinde bulunması ve araya bir şüphe girmeksizin devam etmesi, bizim için ilk günden beri önemli bir dikkat konusu olmuştur. Bu bakımdan 1925 Tarafsızlık Antlaşması bizim politikamıza da uygun düşüyordu. Gerçi Musul uyuşmazlığı esnasında uğradığımız güçlüklerde Sovyetlerin fiili yardımı söz konusu değildi, ama siyasi olarak Milletler Cemiyeti Meclisi’nde ve komisyonlarında Musul meselesi görüşmeleri ve tartışmaları devam ederken, Sovyetler bize manen destek olmuşlardır.”

Yakınlaşan iki ülke: İsmet İnönü’nün SSCB ziyaretinin belirtildiği bir gazete manşeti. (Kaynak: media.dunyabulteni.net)

Gelişen bu ilişkiler doğrultusunda iki devlet arasındaki ekonomik ilişkilerin düzeltildiği, Karadeniz’de yapılan balıkçılık eylemlerinin arttığı ve ülkeler arasındaki etkileşimin güçlendiği görülmektedir. Bu iki devlet arasındaki etkileşimin doğrudan görüldüğü nokta, Türkiye’nin Sovyetler Birliği tarafından düzenlenmiş 5 yıllık kalkınma planlarını hazırlayarak ekonomisini ve siyasi düzenlemelerini ayarlamasıdır. Türkiye’nin Lozan, Sovyet Rusya’nın ise Lokarno Antlaşması’ndaki problemleri bu iki devleti birbirlerine yaklaştırdığından Türk ihracatının % 13.2 ortalamayla en çok gerçekleştiği devlet Sovyetler Birliği olmuştur.

Bu dostluk yılları uzun sürmeyecek ve Batı’nın müdahaleleri ile bu iki devlet arasında bazen yakınlaşmalar bazen ise savaş dedikoduları meydana gelecektir. Yazı dizimin bir sonraki bölümünde 1927 Lokarno Antlaşması ve Lozan Antlaşması’nın çözülememiş sonuçlarından sonra bir araya gelmiş bu iki devletin 6 sene daha devam edecek dostluk yıllarına ve bu dönemde paylaştıklarına devam edeceğiz. Birbiri ile tarih boyunca hep iç içe olmuş bu iki milletin iki dünya savaşı arası ve sonrası birbirleri ile olan muhabbetini, Kurt ile Ayı‘nın asıl hikâyesini incelemeyi sürdüreceğiz.


[box_light]Kaynakça[/box_light]

Kollektif. (2006). Olaylarla Türk Dış Politikası. Siyasal Yayınları. s. 84.

Bilge, Suat. (1992). Güç Komşuluk: Türkiye- Sovyetler Birliği İlişkileri. Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. s. 98.

Oran, Baskın. (2002). Türk Dış Politikası 1919-1980. İstanbul: İletişim Yayıncılık. s. 318.

Leave a Reply