Spor, yıllar geçtikçe daha da küreselleşen dünyamız ile her geçen gün büyüyen bir seyirci kitlesi ve pazara sahip olmaktadır. Bu durum sporun hayatımızdaki unsurlarla gitgide daha iç içe geçtiği anlamına gelmektedir. Bu unsurlardan biri de siyaset olarak karşımıza çıkmaktadır. Spordaki pek çok tartışma, siyasetin temel kavramları ile ortak noktada buluşmaktadır. “Spor ve siyaset” isimli yazı serimde ise siyasetin kavramları ve spor tartışmalarını ortak paydada buluşturmayı hedeflemekteyim.
Bu tartışmaları ele almadan önce, sporun neden yapıldığı konusunu ele almak, sporun hayat ile neden iç içe olduğunu ve neden bu kadar popüler olduğunu anlamak açısından iyi bir başlangıç noktasıdır. Modern War Institute’a göre spor, bireylerin ve takımların spordaki kazanma taktikleri geliştirirken bu taktiklerini günlük hayattaki problemleri aşmak için de kullanmalarıdır ve taktiklerin önemi Antik Çağlardan beri devam etmektedir. Bir diğer deyişle, sporun bireylerin düşünce tarzını şekillendirdiğini ve yaşamı da bir mücadele arenası olarak görmesi yönünde katkı sağladığını söyleyebiliriz.
Spordaki kazanma taktikleri her zaman dürüst yollar içermemektedir. Preston ve Szymanski’ye göre sporda hile yapmak sabotajı, doping yapmayı ve maç hilesini içermektedir. Sabotaj, rakiplere kasıtlı olarak zarar vermeyi, doping sporcuların haksız yönlerden performansını arttırmasını, maç hilesi de rakipler veya turnuva görevlileri ile anlaşıp iki takımın bir maç sonucuna önceden karar vermesini içermektedir. Bu davranışların cezalandırılmasına adil yarış ilkesini korumak ve sporcuların çabalarını ödüllendirmek nedeniyle karar verildiği söylenebilir. Sporda ulaşılmak istenen nihai hedef maçı kazanmak, takımların imajını ve tanınırlığını arttırmak gibi açık ve ölçülebilir hedefler doğrultusunda ilerlediği için sporda bir etik birliği oluşturmak ve yasaklanabilir davranışları belirlemek daha kolaydır. Küresel siyasette ise her devletin hedefi devletin aktörlerine, zamanın normlarına ve devletler arası ilişkilere göre değişmektedir, dolayısıyla devletlerin motivasyonlarını incelemek daha fazla değişken içerir. Bu kadar belirleyici etkenin olduğu bir ortamda ise devletlerin ortak bir karara varması ise daha zorlayıcı olacaktır. Küresel siyasette yasaklanan davranışlar, bir hedeften ziyade temel insan haklarını hedef alan davranışların sınırlandırılması şeklinde belirlenmektedir. Uluslararası hukuktaki “jus cogens” terimi, dünyadaki her devletin insanlığa karşı işlenen suçların, soykırımın, köleliğin ve insan ticaretinin uluslararası hukuk normları ile yasaklandığını ifade etmektedir. Uluslararası hukuk normları, eylemlerin cezasının yazılı olduğu bir kitaptan ziyade devletlerin uymasının beklendiği bazen yazılı, bazen yazısız olduğu kuralları tanımlamaktadır.
Siyasette temel insan haklarının tanımlanabilir olmasına rağmen, gerçek hayattaki davranışların karmaşıklığı ve kuralların daha az net olması ise, sporun öğretici unsurunun sporun iş birliği gibi daha prososyal davranışları teşvik etmesi için kullanılabilmesinin siyaset için ne kadar faydalı olabileceği sorusunu akla getirmektedir. Bu soruyu cevaplamak için ise küresel siyasetteki olumlu etkileşimleri ele almak gerekir. Küresel siyasette diplomasi, çatışmaları önlemek ve devletler arası dostluğu geliştirmek için önemli bir araçtır. Müzakerelerin üslubu, tartışmaların içeriği, devletlerin tarihsel ilişkileri ve (gerekli olması durumunda) tarafsız bir arabulucunun varlığı diplomatik görüşmelerin olumlu sonuçlanmasına katkı sağlamaktadır. Diplomasi, agresifliği önceleyen, yerine göre yaptırım kararı da içerebilen bir iletişim yöntemidir, ancak agresyon ve yaptırım, diplomatik çatışmalarda güç dengelerinin kısa vadede değişmeye açık olmasından ötürü, çatışmayı uzun vadede çözmemektedir.
Güç yerine iş birliğini ve karşılıklı saygıyı önceleyen taktikler, oyunlarla öğrencilere kazandırılabilmektedir. Yeni Zelanda’nın çocuklar için hazırladığı rehbere göre spor; iş birliğine açık oyunlar bireylerin kendilerini ifade etme, duygularını yönetme, aktif dinleme, etkili ve sakince karar alma ve farklı görüşlere saygıyla yaklaşma becerilerini arttırmaktadır. Oyunların metotları ve kuralları çeşitlilik içerse de ortak özellikleri, tek bir bireyle oyunu kazanmanın mümkün olmaması, tek bir doğru strateji olmaması ve daha da önemlisi, bir takımın kazancının bir diğer takımın kaybetmesine bağlı olmamasıdır. Bir diğer deyişle bütün takımların kazanabiliyor olmasıdır. İş birliğine bağlı oyunlar, kuralların esnekliği yönünde siyasete benziyor olsa da kaynakların kısıtlı olduğu bir dünyada her aktörün sınırsız kazanca sahip olabilme ihtimali pek de gerçekçi gelmeyebilir. Bireylerin başarısının birbirine gittikçe bağlı olması, küresel siyasi toplumun gittikçe daha karmaşık bir şekilde birbirine bağlanması açısından gerçekliği artan bir unsur olduğu söylenebilir.
Hem spor hem siyaset olumlu ve olumsuz örnekleri barındırmaktadır. Spor ve siyasetin birbirine etkisi ise tek yönlü değildir. Sporun siyasetteki davranışları yansıtıyor olabileceği gibi, siyaset de spor yoluyla öğrenilebilir. Bu durumun klasik tavuk-yumurta ikilemine dönmesine gerek olmadığını, spor ve siyaset etkileşiminden olumlu davranışların öğrenilmesinin teşvik edilip olumsuz olanları üzerinden de dersler çıkarılması gerektiği kanısındayım.
Ecem Güvercin
Kaynakça
https://sportnz.org.nz/media/3892/movewell-booklet-web.pdf
https://www.jstor.org/stable/pdf/23606863.pdf
The Games We Play: Understanding Strategic Culture Through Games