Bu, insanların uzun zamandır sorguladığı ve sorgulamaya uzun bir süre devam edeceği bir soru. Ayrıca bu sorunun yapısı metafizik, ontoloji ve etik konularını kapsıyor. Bu soruyu soran bu yazıda Neoplatonism, erken Hristiyan düşünceleri, 5. Yüzyılın Atinalı neoplatonik filozofu Proclus’un “Kötülüğün Varlığı Üzerine” incelemesi ve 6. Yüzyılın başında kökeni belirsiz Hristiyan yazar Sahte Dionisos tarafından yazıldığına inanılan “İlahi İsimler Üzerine” adlı incelemesinden yola çıkarak bu soruya bir cevap arayacağım.
Yunan felsefesi açısından, genel olarak –tabii ki istisnalar olacaktır ama- kötülüğün gerçek olmadığını söyleyebiliriz. Plato’dan başlayan bu düşünce onun takipçileri tarafından da sürdürülmüştür, hatta Platocu felsefenin özüyle uzaktan ilgilenenler için bile kötülük sadece iyilikle beraber var olabilir. Ancak bu bizi manihist ikiciliğe götürmemelidir. Kötülük, açıkca ancak mahrumiyet, eksiklik ve iyiliğin yokluğunda var olabilir. Zaten, Platonik ve Neoplatonik (pagan) felsefede ‘iyi’ neredeyse Tanrı ile özdeşleştirilir (bir çok diyaloğunda Plato, kötülüğün ilahi olanla bağlantılı olmaması gerektiğini açıklamak için neredeyse her şeyi yapar). Bununla birlite, geç antik çağ Hristiyan felsefesi, ‘iyi’nin Tanrı’dan türeyen her şey olduğunu neredeyse kesinleştirir. Böylece tüm varlıklar iyidir, genel olarak var olan her şey iyidir, çünkü iyi ve varlık neredeyse eşdeğer kavramlar haline gelmiştir. (Bu fikir aynı zamanda paradoksal bir argümanı da yaratır: Kötülüğün var olduğunu kabul edersek ve tüm varoluşun Tanrı’dan kaynaklandığını, dolayısıyla iyi olduğu düşünülürse, kötü de iyi olmalıdır.)
Geç Antik Hristiyan ve Bizans felsefesinin evrimi sırasında daha bilinçli bir şekilde netleşmeye başlayan şey ise, metafizik ilkeler icat etmektense kötülüğü tespit etme iradesine yönelmemiz gerektiğidir. Kötülük Tanrı’ya özü sebebiyle değil, Tanrı’ya karşı çıkma kararı olarak karşıdır (Tanrı’nın özünün tüm Hristiyan felsefi ve teolojik geleneğinde bilinmez oluğunu vurgulamak burada çok önemlidir). Bu gelenekte, dünyayı yaratan, üreten, sürdüren ve ayakta tutan güç, Tanrı’nın ilahi enerjileridir. Bu nedenle, Tanrı’ya karşı çıkmak, yaşamın ön kabullerine karşı çıkmak anlamına gelir. Bu bakış açısından, kötülük, bozulma ve yıkım olarak ‘gerçekleşir’.
Eğer kötülük iradeye bağlıysa, o zaman kişi, Tanrı’dan bahşedilen ve Tanrı’ya karşı hareket etmesine bile izin veren özgürlük nedeniyle, Tanrı’nın sözüne karşı çıkmaya karar vermekte serbesttir (Burada Tanrı’nın sözünden kasıt, ahlaki değerlere uygun yaşamak için etik bir emir olarak algılanabilir). Dolayısıyla kötülük, iyi olan Tanrı’nın karşıtı olarak görülür. Bu şekilde kötülük, özgürlüğünü Tanrı’ya karşı gelmek için kullanma kabiliyetine sahip varlıklar tarafından oluşturulur ve bu nedenle de rasyonel bir varlık, yaratıcısına karşı hareket etmeye karar verdiğinde ortaya çıkar.
Bu açıdan bakıldığında, iyi ve kötü arasındaki ayrım oldukça basittir: kötülük yoktur. ‘Kötü’den iyinin yokluğu olarak bahsedebiliriz. Fakat ontolojik olarak kötü yoktur. Bu, Platon, Aristoteles, Plotinus, Proclus, Dionysius, İtirafçı Maximus, Şamlı Yuhanna gibi birçok büyük Yunan filozofu ve teoloğu tarafından çok iyi anlaşılmış ve hepsi iyiden başlayıp iyiye vararak kötülük üzerine tartışılmıştır. Çünkü kötülükten başka türlü bahsedemeyecekleri konusunda oldukça nettirler. Kötülüğü farklı şekilde tanımlamaya çalışan Proclus bile, iyinin tüm niteliklerini kullanır ve kötünün ontolojisi denebilecek şeyi yapılandırır.
Bu soru hakkında söylenebilecek tabii ki çok şey var. Ben sadece belli bir perspektiften bakarak düşündüklerimi yansımaya çalıştım. Sorunun pratik yönüne gelirsek, bence ‘iyi’ yukarıda bahsedildiği gibi insanlarda yaratılıştan olan bir şey olduğu için her birimizin bir şekilde neyin ‘iyi’ ve ‘kötü’ olduğuna dair bir tür içsel bilgiye sahip olduğumuzu düşünüyorum. Ancak, iyilik ve kötülük aynı madalyonun iki yüzü gibi olabilir. İkisi arasında keskin bir asimetri olduğunu düşünmüyorum. C.S. Lewis, kötülüğü “bozulmuş iyilik” olarak tanımlardı. Kast ettiği şey, kötülük diye bir şeyin kendi başına var olmadığıydı. Ona göre, hiç kimse bir şeyi kötü olduğu için yapmaz, kötülüğün onlara istedikleri bir şeyi, kendi gözlerinde iyi olan bir şeyi kazandıracağına inandıkları için yaparlar.
Düalizm felsefesi kötü ve iyiyi eşdeğer ama zıt olarak kabul eder, ancak Hristiyanlık, yaratılışın iyi olduğunu ve kötünün hem daha yeni hem de iyiden çok daha zayıf olduğunu savunur. Ayrıca, kötülük basit şekillerde düzeltilemez. Lewis’in analojisi aritmetik bir problem oluşturuyor: Yanlış bir toplam doğru yapılabilir ancak yanlış işi silip doğru şekilde yeniden yaparak. Bu, yamalanabilen bir delikten veya belirli bir süre sonra kendiliğinden geçecek bir trafik sıkışıklığından farklıdır.