Kölelik karşıtı bir babanın ve kadın hakları savunucusu bir annenin çocuğu olan Clarence Darrow’un sessiz kalması beklenemezdi. Doğduğu ortam mücadele edilecek her türlü şeyle doluydu.
Hakan Gerçek, bu mükemmel avukatın hayatından kesitler sunan “Savunma”, tiyatro perdesinde bizlerle buluşturdu. Dekor oldukça yaratıcı ve sadeydi. Bir çalışma masası ve sandalye, üst üste dizilmiş yığınla kitap ve üç ekran. Ekranların her birine, hikâyesi anlatılan kişilerin fotoğrafları yansıtıldı. Olayların gerçek olduğunu bilmek yeterince ürperticiyken, bir de bu talihsiz insanların yüzlerini görmek oyunu daha da somutlaştırdı. Yalanlarla ve mantıksızlıkla kaynayan yasaların, hukuksuz hukukçuların kol gezdiği bir dünyada boğulan insanlığın en çıplak haliydi “Savunma”. ‘Bir çocuk 10 cent çalarsa ıslah evine gitmez. Ama iki çocuk 10 cent çalmayı planlarsa ama çalmazsa bu komplo olarak değerlendirilir ve bu iki çocuk oraya yollanır.’
Fikir, her zaman en ağır cezaya çarptırılır. Düşüncenin soyut varlığı; katı muhafazakarları, usulsüz yöneticileri, kural düşkünü yolsuzları, yalnızken duyulan büyük gürültüler kadar rahatsız eder. Düşüncenin varlığını hisseden yöneticinin korkusu ve korkusundan doğan öfkesi cinayetlerin temel nedenidir. “Ölüm cezasıyla yargılanan insanları savunmaktan hiç kaçınmadım. Böylece devlet eliyle işlenecek bir cinayeti daha engellemek istedim.” demiş Clarence Darrow. Birilerini suçsuz bulmak için, onların düşüncesinde olmak zorunda değilsiniz. Yargı en çok burada topallar ve yargılama gücü bu nedenle büyük ve korkutucudur. Vicdan ve mantık olmadan hareket etmek yargıyı, adeta kana susamış seri katil yapar. Aslında Darrow’a göre suç diye bir şey yoktur. Ona göre, ‘Her insan düzgün bir hayat kurma şansını yakalasaydı, adalete, hukuka gerek kalmazdı.’ Yanılmadığını içten içe bildiğimiz halde, söyleyemeyeceğimizi biliyorum. Devletin temel organlarına gereksiz derseniz Darrow’ a söylenen cümle size de söylenir:”Bu adam çok solcu”. İşte yargılamak da, bu cümleyi kurmak kadar basittir aslında. Olay ideolojinin biraz daha ötesine geçebilirse, bu sistemin oluşma şansı artar.
Darwin’in evrim teorisini derste anlattığı için yargılanan bir öğretmen, içki içmenin suç olduğu bir toplum, farklı ırktan oldukları için evleri taşlanan aileler ve diğer ayrımcılık ya da düşünce davaları sadece Clarence Darrow’un davaları olarak kalırsa; ileride elimizde tutabileceğimiz, üzerinde konuşabileceğimiz, inanabileceğimiz bilim ve sanat yok olur. “Üstün insan sisteminin sonu, kana susamış toplumdur.” Bu susuzluğun başlamış olduğunu bu kadar yakından görmek, benzer davaların mevcut olduğunu bilmek, bu geçmişten gelen ‘garip’ hukuk zincirinin, geleceğe ulaşmasını engellemek için ‘gerçek’ bir fırsattır.