Marriage Story filminin haberini aldığımızda kadro seçimi birçok kişi için şaşırtıcı olmuştu. Aksiyon filmleriyle ünlü iki oyuncu, Adam Driver ve Scarlett Johansson, bir aile dramasında oynayacaklardı. Üstüne üstlük film evli bir çiftin boşanma sürecini konu alacaktı. Yönetmenin kim olduğuna bakılırsa bu öylesine bir seçim olamazdı, ilginç bir film izleyecektik. Filme dair çeşitli haberlerle ve fragmanlarla dolu bu uzun bekleyişin ardından, film sonunda Netflix ekranlarına geldi. Nitekim beklediğimiz gibi de oldu.
Marriage Story, New York’ta bir tiyatro yönetmeni olan Charlie ile onun oyunlarının başrol oyuncusu, aynı zamanda eşi Nicole’ün boşanma sürecini konu alıyor. Sekiz yaşında bir oğulları olan çift başta avukat tutmadan, kendi kendilerine ayrılmaya karar vermiş olsalar da kısa süre içinde bu durum değişiyor ve film izleyiciye boşanmanın çirkin yüzünü gösteriyor. Fazlasıyla yoğun, gözyaşlarıyla, göğüse oturan ağırlıklarla, üzüntülerle dolu, iki kişiyi en insani yönleriyle, en kötü günlerinde en çıplak halleriyle gözler önüne seren bir film. Bu filmi inceleyip analiz edebilmek için öncelikle filmin çok önemli bir parçasını oluşturan karakterlerinin incelenmesinin gerektiğini düşünüyorum.
Charlie, ona şiddet uygulamış, alkolik bir ailenin çocuğu. Zor şartlarda büyümüş ve bugüne kadar başardığı her şeyi kendi elleriyle, kendi emekleriyle başarmış. Bu süreçte hep kendini düşünmesi gerektiği için başarılı bir tiyatro yönetmeni olup bir evlilik yaptıktan sonra bile başkalarının isteklerini zaman zaman kendininkilerin önüne koymayı öğrenememiş. Nicole’ün mektubunda da söylediği gibi gerçekten iyi ve sevgi dolu bir baba olmasına rağmen işine ve kendi isteklerine verdiği önem bunu gölgeleyebiliyor. Charlie’nin kendini etrafındakilere kolayca sevdirebilen bir insan olduğunu görüyoruz. Nicole’ün öz annesi dahil çevrelerindeki herkesle özel ilişkiler kurarak onları kendi ailesi haline getiriyor, herkesi kişiselleştiriyor.
Nicole, Charlie’ye göre daha derinlemesine işlenmiş bir karakter bana sorarsanız. Hayata dair istekleri, hayalleri var ve bu hayallerini hep birisine bağlamış. Charlie hayatına girmeden önce başka biriyle birlikte başka hayalleri varken, o hayatına gidikten sonra hayalleri ve onlara ulaşmak için izlediği yol değişiyor. Charlie’ye karşı ciddi ölçüde bir hayranlık duyuyor, filmde de bahsettiği gibi onun gibi birinin kendi fikirlerini beğenip uygulamaya değer bulması bile onu mutlu ve tatmin etmeye yetiyor başlarda. Yıllarca onun gölgesinde kalıyor, mesleğinde bile onun yönettiği oyunları oynayarak onun dediklerini onun istediği şekilde yapmak zorunda kalıyor. Bu kadar büyük bir sevgi ve hayranlık böyle bir meslekle birleştiğinde ise Nicole’ün uzun süre kendini Charlie’ye teslim etmiş olduğunu görüyoruz, kendi kişiliğini, benliğini hiç gün yüzüne çıkaramadığı için, kendi fikri hiç sorulmadığı için bunların derinlere gömülmüş olduğunu anlıyoruz, ancak bir noktadan sonra böyle bir hayat ona yeterli gelmiyor. Bütün bunları çok erken bir yaşta yaptığı için kaybolmaya yüz tutmuş benliğini ve hayallerini yeniden yüzeye çıkarmak istiyor Nicole. Kendi isteklerini ertelemeyi bırakıp bunları gerçekleştirmek ve hayatında bir kere olsun bağımsız olabilmek istiyor. Bunun için de ne kadar zor olsa da hala sevdiği kocasından ayrılmaya kara veriyor.
Hala birbirlerine değer verdikleri için başta avukat tutmamak konusunda anlaşsalar da Nicole Charlie’den uzaklaştıkça onun etkisinden çıkmaya başlayarak ona kendine yaptıkları yüzünden büyük bir öfke duymaya başlıyor. Nicole’ün Nora(Laura Dern)’yı tutmasıyla başlayan süreç, İki taraf da avukat tuttuktan sonra gittikçe çirkinleşiyor. Filmin en çok dikkat çektiği noktalardan biri, normalde birbirine değer veren ve küçük bir çocukları olan iki insanın ayrılığının bu kadar çirkinleşmemesi gerektiği, ancak bastırılamayan bazı duyguların sonucunda çeşitli dış etkenlerin katkısıyla normal şartlarda gelinmeyecek kadar korkunç noktalara gelinebildiği. Film boyunca her şeyin; olayların, sahnelerin, oyunculukların ne kadar doğal olduğunu görüyoruz, adeta gerçek bir aileyi izliyormuş izlenimine kapılıyoruz. Bu kadar doğal olması ise inandırıcılığını artırarak izleyiciyi daha da fazla etkiliyor. Karakterlerin en dibe vurmuş hallerini, en çirkin, en bencil, en öfkeli yüzlerini görüyoruz. Canlandırması fazlasıyla zor olan oldukça yoğun sahneler izliyoruz. Zamanın nasıl en travmantik olayları bile yavaşça iyileştirerek geriye yalnızca iyi şeyleri bırakacağı inancına tanık oluyoruz.
Bu film üzerine daha konuşulabilecek çok şey, yapılabilecek çok fazla yorum var. Kesinlikle çok güçlü performanslar barındırıyor, çok önemli ve her zaman herkesin başına gelebilecek konuları ele alıyor. Çeşitli Golden Globe adaylıklarının yanında Oscar’larda da yer edecek bir film olduğuna şüphe yok diyebiliriz. Üzerine düşünülmesi, değeri bilinmesi gereken bir film.
Kaynaklar:
https://boxofficeturkiye.com/haber/scarlett-johansson-ve-adam-driver-li-marriage-story-den-yeni-fragman-yayinlandi–2315
Marriage Story Hayranlarının İzleyebileceği 14 Muhteşem Film