İLHAM YAZILARI III: KAPI BOŞLUĞUNDAKİ KIZ

27.07.19. Ani Harabeleri. Yazarın Kendi çektiği fotoğraf. KARS

 

Yıkık dökük, parlak cilalı, boyası soyulmuş, rengârenk, mermerden işleme girişli, küflenmiş tokmaklı, oymalı, sürgülü, ağır, ahşap kapılar…  Çoğu mitolojide, felsefi yahut tasavvufi metinde muhakkak adı geçen kapılar… Benim için ise; çocukluğumdan beri sokaklarda beş karış boyumla karşısına geçip dakikalarca izlediğim kapılar… Hani şu ardını tahmin etmeye çalıştığım…  “Acaba geniş bir avluya mı açılıyor yahut asmalı bir bahçeye mi? Kaç çocuğu var bu kapının? Bence bu kapı en az 5 kuşak büyütmüştür.” demeler… Kimi zaman iyice uçup, kapıyı açsalar karşıma yeni bir gezegenin çıkacağından şüphelenmeler… Hatta bazen her kapının ardında başka bir türün yaşadığına inanmalar… Ama her daim kendi kapısını aramalar…

26.07.19. Ahşap kapı önünde oturan kız. KARS

26.07.19. Ahşap kapı önünde oturan kız. KARS

Seneler geçti, beş karış boyum oldu on beş karış. Sıradanlaştı birçok şey. Kahvaltıda bardağın altından anneme bakıp gülmez oldum, dinlediğim şarkılara yalnızca ayağımla ritim tutar oldum.  Ülkeler, şehirler, sokaklar gezdim… Sadece gözüm hala kapılarda! Sonra fark ettim ki hayal gücümü bir nebze olsun zorlayan tek şey olarak kapılar ve onları aralayınca karşıma çıkacak şeylerin beni heyecanlandırma düşüncesi kalmış!

Boyum beş karışken karşısına geçip uzun uzun izlediğim sonra da tüm detaylarını aklımda saklayabilmek için gözlerimi sıkıca kapattığım kapıların son altı senedir fotoğraflarını çekiyorum. Evet evet, bir nevi kapı koleksiyonu gibi bir şey!

 

 

29.01.19. Kapıdan dışarıyı seyreden bir kız. KORE/jogyesa Tapınağı

29.01.19. Kapıdan dışarıyı seyreden bir kız. KORE/jogyesa Tapınağı

06.04.17. Tahtadan bir ev kapısı. SAMSUN

06.04.17. Tahtadan bir ev kapısı. SAMSUN

 

Üstelik sadece izlemekle kalmıyorum artık, dinliyorum da kapıları yahut içinden çıkıp benim dünyama gelenleri. Kore’deki bir keşişten Budizm’deki dört mevsim kapılarını öğreniyorum.  Çorum’daki bir teyzeden bireyden toplum olmayı öğreten öğüdün; ardında gizlendiği kapıyı öğreniyorum. Milaslı bir dededen kapıların sır saklayabildiğini öğreniyorum, haneyi bütün tuttuğunu ya da.  Ananem hep oturdukları evi kendilerinin yaptıklarını, her taşı kendilerinin taşıdıklarını anlatırdı. Dedem öldüğünden beri kendi boyarmış kapıyı, pencere pervazlarını.  Muğla’da evler hep beyaz duvarlı mavi kapılı olur. Hiç sormamıştım anneanneme neden bizimkiler açık kahverengi diye. Çok sonra öğrendim bizim kapının hikayesini. Meğer dedem yağmur sonrası toprağın kokusunu da rengini de çok severmiş. Her gün eve girerken dedem de evdeymiş gibi hissetmek için kil rengine boyar dururmuş bizim kapıyı, pervazları…

 

26.09.19. Boyalı bir tapınak kapısı. Yazarın kendi çektiği fotoğraf. KORE

27.01.19. Boyalı tapınak kapısı. KORE/Bongeunsa Tapınağı

Her kapının öyküsünü, öğüdünü, konaklattığı insanları, gizemini, yalayıp yuttuğu kültürleri, dünyaları öğreniyorum. Ama yine  bir türlü bulamıyorum kendi kapımı. Hatta korkuyorum. Benim çocukluğuma denk gelir Sevimli Canavarlar (2001) animasyonu. Hani şu her kapının ardındaki başka başka çocukların çığlıklarından enerji üreten canavar fabrikası.  Orada öğrendiğim kadarıyla kapı nereye giderse dünyasını da yanında götürüyor ama öyle herkese de açmıyor gizemini.  Bir nevi Aslan, Cadı ve Dolap :) Fakat olur ya o kapı makinadan geçer de paramparça olursa? İşte o zaman o görülmedik evrenlere, avluda koşan çocuklara, hamakta sallanan maymunlara da kavuşmak hayal oluyor benim için. Ben de tam bu sebepten ötürü korkarak arıyorum kapımı.  Karşılaştığım her kapıyı fotoğraflıyorum sonra da o fotoğrafları saatlerce izliyorum.  Her fotoğrafın da tıpkı kapılar gibi arkasında nice öyküler barındırdığına inanırım ve hareketsiz tek kareden o  öyküyü düşlemeye bayılırım. Şimdi kapıları fotoğraflayıp işimi iki kat zorlaştırıyorum.

12.08.16. El şeklinde kapı tokmağı. MİLAS

12.08.16. El şeklinde kapı tokmağı. MİLAS

Fakat zamanla kapılar ile konuşmayı öğreniyorum. Hala açmaya cesaret edemesem dahi içeriye dair ne kadar ipucu verdiklerini anlıyorum.  Rengi, ağacın türü, demirinin pası, yaşı, boyası, ama en önemlisi kapı tokmakları. Kim bilir kimler kimler tuttu bu eli, çaldı kapıyı diyorum.  Eskiden beri tanrının eli olarak adlandırılan bu el şeklindeki tokmaklar ile gelen misafirleri düşlüyorum. Kimisinde yüz yahut yalnızca göz motifleri. Ne mesajlar iletiyor gelenlere diye soruyorum kendime.

13.05.16.Ahşap işlemeli kapı önünde telefonla konuşan bir adam. ESKİŞEHİR

13.05.16.Ahşap işlemeli kapı önünde telefonla konuşan bir adam. ESKİŞEHİR

Nacer Khemir’in üçlemesinden Bab Aziz (Azizler Kapısı) geliyor aklıma. Her öğretide bir kapının başka bir evrenden ziyade bir başka kapıya ulaşana dek konaklamalık bir durağa açıldığı film.  Çin mitolojisindeki kapı boşluğu tanrılarını anımsıyorum; kendilerini kapı muhafızı sanan ancak netice de kapı boşluğunda yaşayıp yiten generalleri.  Din adamlarını tanrısını kapı tokmağının cansızlığına iliştiren Van Gogh’u izliyorum kapılarda. Yine en son kendi kapımı bulamadığıma yakınıp, ip uçlarımı da alıp gidiyorum oradan.

14.09.16. Gecekondu mahallesi. MİLAS

14.07.15. Gecekondu mahallesi. BURSA

Çok sonraları çeşitli yerlerdeki kapılar, onların önündeki insanlar ve ardındaki hikâyelerden oluşan portfolyoma bir de tümden göz atmak istiyorum. Her parçasını bölerek izlemekten bütünü göremez olmuşum meğer. Çünkü çok sonraları kendi kapımı; daha boyum beş karış iken Bursa’da pastahanenin arkasındaki sokakta üzeri zincirli kapıların önünde bulduğumu anlıyorum. O kapılar demirden zincirli, kimisinin kilidi kırık, kimisinden nasiplenmiş tahtakuruları. Kimisini örümcek ağı sarmış kimisinin parlıyor cilaları. Aslında benim aradığım evren buymuş. Kapıların giriş izninin verildiği yer. Benim kapım yokmuş meğer. Kapılarım, ardında düşlere açılan öykülerim, farklı farklı tokmaklarım varmış. Şimdilerde hangisini çalsam bilemiyorum.

 

Leave a Reply