Dizinin ilk yazısı için tıklayınız.
Prut Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük ordusu sayesinde galibiyetle sonuçlanmış ve tüm Rus ordularını yok etmek için emirler dahi yazılmışken sadrazam Rusların barış isteğini kabul etmişti. Yıllardır büyük rekabet içinde olduğu Rusya’nın ordularını tamamen yok etmek, Çar Petro’yu öldürerek ülkeyi başsız bırakmak ve Kırım hanı ile bölgedeki Tatar-Kazak güçlerinin desteğini alarak bütün Rusya’yı işgal etmek mümkünken barışı kabul eder miydi Osmanlı? Evet, etti… Peki neden? Bunun cevabını iki farklı şekilde verdiler:
[box_light]Neden 1:[/box_light]
“Trampetlerin kulakları tırmalayan sesleri arasında Beyaz Çar’ın sarışın karısı da, dört nala giden at sırtında, Çar’la adeta yarış ediyordu. Göz alıcı tombul göğüsleri dışarıya taşmış kadın, kokladığında beyaz gülleri solduruyordu. Ey hayat bahşeden, hayat söndüren kadın güzelliği, tatlı süt. Üzerindeki gözlerinden acı yaşların döküldüğü, tombul göğüslerden fışkıran ve herkesin içtiği sen tatlı süt! Sultan, otağında ertesi gün tadacağı olgun meyveyi düşündükçe sabırsızlandı. O sırada perde açılır ve içeriye Çar’ın güzel sevgilisi girdi. Hediye olarak saçlarının tokalarını çözmesiyle beraber, altın sarısı dalgalı gür saçlar, dar kalçalarına döküldü. İnci işlemeli korsesini çıkarır çıkarmaz, dik tombul göğüsler ileriye fırladı. Türk mavisi işlemeli pabuçlarını atar atmaz o yumuşacık topukları üzerine davet edercesine dikeliyor, gül pembesi zarif ayakları yumuşak tüylü mavi Buhara halısına gömülmüş dinleniyorlardı. Hışırdayarak yere dökülen zümrüt işlemeli elbisenin içinde o güzel sarışın, üryan ortaya çıkıverdi. Kar gibi bembeyaz kadife gibi yumuşak kollarını açarken sultana: “Sana verdiklerim için bizi bırakır mısın?” İçlerine kısık bir nefesin karıştığı kelimeler, sessizliğe damlalar gibi tane tane döküldüler. Katerina gitti. Gecenin serinliğinde üzerine çiy düşmüş tüfekler sabah güneşinde parlarken, ordular eriyerek çözülen buzlar gibi sessizce birbirlerinden ayrıldılar.”
Börries Freiherr von Münchhausen’in yukarıdaki satırlarda belirttiği üzere Çariçe Katerina, sahip olduğu bütün mücevherleri ile birlikte sadrazamın çadırına gider ve yalvararak hatta cinselliğini de kullanarak sadrazamı ikna eder. Böylelikle eşi Petro ve ülkesi Rusya’nın geleceğini kurtarır. Böyle bir gece yaşayan ve mücevherlerin sahibi olan sadrazam da sözünü tutarak sabah olunca kuşatmayı çekmiştir. Böylelikle uçkuruna ve kendi menfaatine düşkün olan Osmanlı sadrazamı en büyük düşmanın zor gününde yok olmasına mani olmuştur. Katerina da cinselliğini kullanarak devletini kurtarmış, büyük bir Çariçe olmuş ve güzelliği sayesinde dünyanın önemli güçlerinden biri hâline gelecek Rusya’nın geleceğini kurtarmıştır. Bunlar, tabii ki uydurmadır. Yazarın tamamıyla kendi zihninde kurguladığı bu hikâye hiçbir şekilde gerçekleri yansıtmamakta ve bu kararın alınmasında bambaşka ve daha derin bir neden yatmaktadır.
[box_light]Neden 2:[/box_light]
Savaşın sonlarına doğru gözle görülen en önemli gerçek, sayıca oldukça fazla olmasının Osmanlı’ya savaşı kazandırmasıydı. Ruslar, Osmanlı ordusuna göre oldukça ustaca hareket etmiş ve sayıları çok az olmasına rağmen Osmanlı ordusunun büyük kayıplar vermesine neden olmuştu. Prut Savaşı, Osmanlı’nın kazandığı son zaferler arasında yerini alırken, ordu yapısında ve imparatorluk bilincinde büyük gedikler açılmasına yol açtı. Baltacı Mehmed Paşa’nın ve Osmanlı yöneticilerinin asıl sorunlarını bu gedikler kadar Viyana Sendromu da oluşturuyordu. 17. yüzyılda ve 18. yüzyılın başlarında Osmanlı’nın her komutanında büyük bir Viyana Sendromu vardı. Oldukça güçlü görünen imparatorluğun Viyana önlerinde mağlup olması, Prut’ta da aynı senaryonun tekrarlanacağı korkusunu yarattı; kısacası Osmanlı’nın kendine güveni kalmamıştı. Korkulan oydu ki, beklenmedik bir direniş ile karşılaşan Osmanlı ordusu, o günün koşullarından daha vahim bir hâl alabilir, devlet bir daha böylesine büyük bir ordu toparlayamayabilirdi. Ancak bunun yanında Petro ve ordusu yok edilerek büyük bir coğrafyaya hakim olunabilir, Hazar Denizi üzerinin ele geçirilmesiyle önemli bir sorun olan Kazak tacizleri son bulabilir ve bir diğer büyük Türk devleti olan Özbeklerle sınır komşusu olunabilirdi.
Bu durumları ölçüp biçen Sadrazam Baltacı Mehmed Paşa, Ruslarla masaya oturarak Prut Antlaşması’nı oluşturdu. Bu antlaşma beklendiği üzere oldukça ağır şartlar içeriyor, Rusya’yı ekonomik ve askeri olarak sıkıntılara sürüklüyordu. Bu antlaşmaya göre Azak alınacak, Osmanlı sınırındaki tüm kaleler yıkılacak, Lehistan’a Rus müdahalesi olmayacak, İsveç kralı ülkesine dönecek ve eskiden olduğu gibi Rusya, Kırım Hanlığı’na vergi verecekti. Bu şartlar Osmanlı’ya siyasal itibar kazandırmanın yanı sıra askeri bir güvenlik sahası da oluşturuyordu ama hiçbir maddenin uygulama tarihi belirtilmediği için zeki bir devlet adamı olan Petro, antlaşma şartlarını yerine getirmeyerek yeni bir savaşı ve bu sefer bir Rus galibiyetini ortaya çıkardı. Ancak kısa vadede yeni bir antlaşma ve sayısız mücadele yapılsa da herhangi bir kayda değer sonuç elde edilemedi. Bu durum savaşta da oldukça başarılı bir sonuç elde eden Ruslar için diplomatik bir zaferdi. Ülke ve ordu yok olmaktan kurtulmuş ve hatta büyük oranda zarara dahi uğramamıştı.
Peki böyle büyük bir kararı alan sadrazam ile İstanbul’un ilişkileri nasıl gelişti? Dönemin padişahı III. Ahmed’in etrafında dedikodu kazanı kaynamaya başlamıştı. Sadrazam aleyhindeki dedikodular ve Rusların antlaşma şartlarını yerine getirmemesi III. Ahmed’i oldukça öfkelendirdi ve padişah büyük bir fırsatın ellerinden kaçtığını gördü. Bunun üzerine sadrazamın ve yanındakilerin rüşvetler alarak Rusları bıraktığı rivayetini de duyunca sadrazamı Midilli’ye sürdü. Antlaşmayı yapan diğer devlet adamlarını da öldürttü. Osmanlı, belki kendisini yeniden canlandıracak ve imparatorluğa erişilemez bir büyüklük ve hatta İngilizlerden önce “Güneş Batmayan İmparatorluk” sıfatını verecek bir fırsatı elinin tersiyle itmişti. Ancak belki de Rusya’nın atmosferine ve yeni maceralara girmeyerek imparatorluğun ömrünü ve yönetim kabiliyetini uzatmıştı. “Belkiler ve keşkeler üzerine tarih olmaz” diye boşuna dememişler, Osmanlı o dönem böylesini uygun gördü ve tarih ona göre şekil aldı.
[box_light]Kaynakça[/box_light]
Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul, 2001.
Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar, İstanbul, 2009.
http://18yyosmanli.tumblr.com/page/2
http://www.radikal.com.tr/yorum/eskiden-askerler-konusturulmazdi-904059/
http://www.tallarmeniantale.com/catherine-the-great.htm
Osman Köse, 1722-1776 Tarihli Ecnebi Defterine Göre Osmanlı-Rus Münasebetleri, Samsun, 1994.
Stanford J. Shaw, History of the Ottoman Empire and Modern Turkey, Vol. 1, Cambridge University Press, 1976, 231.