Hayatımızı Etkileyen Gezegenler (?)

 

Tahmin edeceğiniz üzere, bu yazıda astroloji,burçlar ve genel olarak evrenin enerjisi ile yaşamımızı etkilediğini savunan diğer düşünceler ele alınacak. Öncelikle,  bu başlık hem doğru, hem de yanlış bir tamlamadır. Hangi bakış açısıyla baktığımıza bağlı olarak değişir. Gezegenler tabi ki de insan yaşamını tarih boyunca etkilemiştir : Güneş ve dünya arasındaki konuma bağlı olarak mevsimler değişir, hayvanlar bu değişikliğe göre göç eder, insanların avlanma düzeni bu durumdan etkilenir ya da mevsimlerin değişimi direkt olarak tarıma etki eder, vs. Dolayısıyla insan tarihine baktığımızda tüm köklü uygarlıkların gözlemevi inşa ettiklerini, takvimler oluşturduklarını ve yaptıkları hesaplamalarda matematiği kullandıklarını görürüz, ki bu durum insanlık gelişimine müthiş bir katkı sağlamıştır. Ancak sonrasında, maalesef ki müthiş bir bilim (astronomi) olma yolunda ilerleyen bu süreç mistik öğelerin ve batıl inançların saldırısına uğradı. İnsanlar, o tarihlerde bilinen çok az sayıdaki gezegenlerin hayatlarına bu denli etki ettiklerini fark ettiklerinde, onlara bir çeşit kutsallık yüklemeye başladılar. Günümüzle karşılaştırıldığında o zamanın küçücük bilgi birikiminin bunu engelleyememesi, çok da şaşırtıcı olmasa gerek.

 

İşte astroloji dediğimiz şey, burçlar, yıldız falları vs.  şaşırtıcı bir şekilde bilimselliğin içerisinden doğdu. Kökeni 2000 yıl kadar öncesine dayanmaktadır. Hatta o zamanın kralları, saraylarında özel astroloji uzmanları bulundururlar ve ülkeyle alakalı tahminler yaptırırlardı, bir nevi Türkiyede’ki çağımız medyasının gazetecileri gibi düşünebiliriz. Bazı uygarlıklarda, yanlış tahmin yapan astrologlar idam edilirdi. Doğuşu bu şekilde olan astrolojinin varsayımı şudur ki : “Doğdunuz anda gezegenlerin bulunduğu konum, kişiliğinizi ve tüm ömrünüz boyunca yaşayacaklarınızı belirler.” Bu cümleye insanların çok büyük bir çoğunluğunun inanma sebebi, az önce bahsettiğim gezegen-insan hayatı arasındaki yakın ilişkidir. Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken nokta, ilk keşfedilen gezegenlerden güneş, ısı yolu ile dünya hayatını büyük oranda etkilemiş, insanlar bu durumdan ve benzerlerinden yola çıkarak gezegenleri kutsallaştırmıştır. Yani altı çizilen gezegen-insan hayatı bağıntısının varlığını ısı gibi çeşitli bilimsel ve kanıtlanabilir nedenlerden yola çıkarak kabul ediyoruz. Oysaki astrolojinin öne sürdüğü “gezegenlerin insan karakterini etkilediği” düşüncesini kanıtlayan hiçbir, tekrar ediyorum, hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Astroloji ilk defa olgunlaştığı sıralarda var olan bilimsel bilginin yetersizliğinden dolayı, gezegenlere bilimsel olandan fazla bir anlam yükleme hatasına düşmek o dönem için kabul edilebilir, ya da anlayışla karşılanabilir. Ancak çağımızda ulaşılan uzay bilgisini göz önüne alarak eski zamanların alışkanlıklarını,düşüncelerini sorgulamamız, kendimizi ve zihnimizi güncellememiz gerekiyor. Bundan 2000 yıl öncesinde sahip olduğumuz uzay bilgisi ile günümüzün uzay bilgisi arasındaki muazzam bilgi farkına rağmen, milyarlarca yeni gezegen keşfine rağmen, 2000 yıl önce ki astrologların söylediği ile günümüzün astrologlarının söyledikleri arasında hiçbir fark yoktur. Dolayısıyla burçlara kısmen ya da tamamen inanan bir insansanız, kendinizi 2000 yıl öncesinin dünyasında yaşıyor varsaymanızda bir sakınca yok. Şimdi günümüz astrolojisinin örneklerine göz atarak bu sahte bilimin sıfatını nereden aldığını inceleyelim.

 

Bu yazı yazılmadan önce aynı konuyu inceleyen bir çok insanın astrolojiyi çürütmek için verdiği popüler bir örnek vardır : Aynı gün, aynı saatte doğan ikizlerin karakteri ve hayatları arasındaki müthiş farkları nasıl açıklayacaksınız ? Aslında bir tek bu örnek bile burçları reddetmek için yeterli olmakla birlikte, ben bu kadarı ile yetinmeyeceğim. Örneğin bir gazetenin astroloji bölümünde, bir burcun karakteristik özellikleri olduğunu iddia ettiği özelliklere bakalım :

  • Cesur, hırslı bir o kadar da merhametli yapısı ile çevresinde onu çekemeyen çok insan olsa da sevenleri her zaman daha fazladır.

 

  • Aşk hayatında şanslıdır fakat evlilik hayatı oldukça fırtınalı geçer.

 

  • Hayatı duvarlara çarpa çarpa, deneyimleyerek öğrenir.

Çevresinde onu çekemeyenlerin bulunduğunu, ama sevenlerinin desteğiyle onları umursamadığını söylemeyen kaç yetişkin tanıyorsunuz ? Ya da evlilik hayatı fırtınalı geçmeyen bir çift örnek gösterebilir misiniz ? 3. sü ise dillere destan : Hayatında hiçbir zorlukla karşılaşmadığını, yaşadığı zorlukların onu olgunlaştırmadığını söylemeyen tek bir insan tanıyor musunuz ? Bu 3 cümlenin çok nadir istisnaları olsa da, insan nüfusunun çoğuna genellenebilecek cümlelerdir. Bu cümleleri kasten bu şekilde seçiyorlar. Okudunuzda “Aaa, aynı ben ! İşte …. burcu erkeği-kadını bee ! “ diyorsunuz, burç yorumu yapanlar size kendinize toplumda yer bulmanın hazzını yaşatarak sizin üzerinizden para kazanıyorlar. Gelin bir de aynı gazetenin bir burç için yaptığı aylık yoruma bakalım :

…..Bu ay hemen hemen bütün gezegenler adeta sizi mutlu etmek için yarışır vaziyette. Ancak şunu da hemen söylemeliyiz ki sizler de üzerinize düşen görev ve sorumlulukları kabul edip geçmişteki negatif düşünce tarzlarından kurtulup ve bu büyük şansı kullanmaya niyet ederseniz gerçekten çok verimli ve huzurlu bir ay yaşayabilirsiniz…..

İlk cümleyi çıkarırsak kalan kısım tamamiyle psikoloji biliminin ilgilendiği ve psikologların insanları iyiye yöneltmek için kullandığı cümleler. Gerçek olan bir bilimin önerilerini kullanarak kendine mal eden sahtekar bir bilimden söz ediyoruz. Ayrıca inanmak için değil sorgulamak için okursanız, bu cümlelerin birer tahmin değil, öneri olduğunu fark edebilirsiniz. Kısacası tarihi 2000 yıla kadar uzanan bu sahte bilimin sizi kandırmak için tek bir tekniği vardır : Genellenebilir doğruları sadece sizin yaşadığınıza ikna ederek arkanızda size destek olan bir gücün varlığına sizi inandırmak. Bu tekniği sadece astrologlar değil, tüm sahtekarlar kullanır. Örneğin sözünün kehanet olduğunu iddia eden şarlatanlar. 20 yıl boyunca aynı şeyi iddia ederler, 19 yıl gerçekleşmez, insan psikolojisinden dolayı yanlış çıkan bu iddialar haber değeri taşımaz.Ancak aynı iddia 20. yılında gerçekleştiğinde herkes şaşkına döner. “Olur mu canım, ben unutur muyum ?” demeyin, insan doğasının kilit taşlarından biridir unutmak (2012’de kıyamet kopuyordu, değil mi ?). Az önce anlattığım “herkese genellenebilme” tekniğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne süren bir sosyal deney yapıldı, 21. yüzyılın en başarılı evrimsel biyologlarından biri olan ve Oxford Üniversitesinde yıllarca Bilimin Kamu Tarafından Anlaşılması Kürsüsünde görev yapmış Richard Dawkins tarafından. Sosyal deneyden kısaca bahsedersek, aralarında sadece bir tane oğlak burcu insanın bulunduğu rastgele 20 kişi seçiliyor ve her birine oğlak burcunun o haftaki yorumu okutuluyor. Ancak test için, hepsine o yorumun kendi burcuna ait olduğu söyleniyor. Astrolojinin iddiası : O tek oğlak hariç 19 kişinin yorumun geçerli olmadığını söylemesi gerekir. Test Sonucu : 10 kişi yorumun kendisine uyduğunu söylüyor. Şu aksiliğe bakın ki burç yorumunun doğru olduğunu söylemesi gereken o tek oğlağımız, yorumun kendisi için geçerli olmadığını söyleyen diğer 10 kişi arasında yer alıyor. Dawkins’e göre buna benzer çok çeşitli sosyal deneyler daha büyük bir nüfus baz alınarak yapılmış ve hepsinde benzer sonuçlar ortaya çıkmıştır.

 

   Hatta bu sosyal deneylerden bir tanesi ülkemizde canlı yayında Prof. Dr. Üstün Dökmen tarafından yapılmıştır. Üstün Dökmen, Hacettepe Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun olmuş, 1988’de doçent, 1995’te profesör olmuştur. Yani televizyon kanallarına çıkıp burç anlatan ya da köşe yazısında geleceğinizi tahmin eden insanlardan çok daha eğitimli olduğunu söyleyebiliriz. 2002-2012 tarihleri arasında yayınlanan “Küçük Şeyler” adlı programın sunuculuğunu yapan Dökmen, programın bir bölümünde seyircilere elinde tuttuğu astroloji kitabında yer alan bir burçla alakalı iddiaları aktarır ve iddianın kendisine uyduğunu söyleyenlerin el kaldırmasını ister. İddiaların tümüne seyircilerin neredeyse tamamının el kaldırdığı görülmüştür.

Astrolojinin dünya çapında insan aklını öylesine avucuna almıştır ki, kimilerimizin halkını çok bilgili zannettiği ABD’de her gazetenin bir astroloji köşesi varken, astronomi (gökbilim) ile alakalı herhangi bir yayın bulmak hiç de kolay değildir. Dolayısıyla Türkiye’de bir zamanlar astroloji sahtekarlığını gözler önüne seren bir programın yapılması gurur verici olmakla birlikte, tabiki de yeterli değildir. Peki astroloji, gelişmiş ülkelerde dahi kendine inanan büyük bir kitleyi elde etmeyi nasıl başarıyor ? Aslında bununla alakalı bir kaç cevabı yukarıda verdik. Ancak sadece astroloji için değil, evrenin enerji aracılığıyla insan hayatına etki ettiğini savunan, hatta bu savunmasına “kuantum” gibi bilimsel kavramları ekleme cüreti gösterip savunmasını daha gerçekçi göstermeye çalışanlara da çeşitli cevaplarım var. Evren,enerji,kuantum gibi kelimelerin popülerleştiği günümüzde, bu popülerleşme maalesef bilimin halka inmesinden kaynaklanmıyor. Hayatında karşılaştığı zorlukları akıl ve mantık ile çözmekte zorlanan veya insan ırkının sefaletini kabullenmek istemeyenlerde genelde görülen refleks kendini kandırmadır. Kendini kandırmaya yetecek kadar cahilliğe sahip olmayan “yarım porsiyon” aydınlarımızsa (bkz. Yarım Porsiyon Aydınlık / Cem Karaca) bu işi bilimsel literatürü boş zihinle birleştirerek yapıyor. Ortaya çıkan sonuçsa “kuantumculuk” oluyor. Başka bir deyişle, yaptıklarımızın ve yaşadıklarımızın sorumluluğunu başkasına yüklemeye ve yapmak istediklerimizin gücünü de -kendimizde yeterli güç olmadığını düşündüğümüzde- başkasından almaya eğilimliyiz. Bu “başkası” ister gezegen olsun, ister evrenin enerjisi, ister başka bir şey. Temeldeki mantık ortaçağ büyücüsüne inananların mantığı ile aynıdır.  Bu acı gerçeği kabullenmek zor olmakla birlikte, moralinizi yükseltecek bir ilaç biliyorum : bilim.

 

Astrolojiyi eleştirdiğimde kendinizi kendi karakterinizi keşfetmenin ve geleceğiniz hakkında tahmin yürütmenin hazzından mahrum bırakılıyormuş hissettiyseniz, bu kaygıyı hemen gidereyim : Bunu yapabilirsiniz ! Psikoloji bilimi ne için var, Strateji bilimi ne için var ? Üstelik bu bilimler kökenini deneyden aldıkları için sizi amacınıza ulaştırmada çok daha başarılı olacağına şüphe yoktur. Öyle ki, bahsini ettiğimiz Prof. Dökmen, aynı programda psikolojide bir bilginin bilimsel kabul edilmesi için aranan şarta değiniyor : Yapılan deneylerden en az %95 oranda başarıyla çıkmalı. Aynı şartı yukarıda anlattığım sosyal deneye uygulayalım : O 20 kişiden sadece oğlak burcu olan verilen burç yorumunu doğru kabul etmeli ve aynı durum 100 deneyin 95’inde aynen tekrarlanmalıydı. Muhtemelen bunun mümkün olmadığını ilk anda kavramışsınızdır. Ancak işe bakın ki, psikolojik gerçekler bu şart sağlanarak psikoloji kitaplarına giriyor. Dolayısıyla hayatınıza katkısı olmasını umarak elinize alacağınız bir sonraki kitap, Evren Enerjisi,Kuantum Felsefesi ya da Astroloji ile alakalı değil de Psikoloji gibi gerçek bir bilimle alakalı olursa, bu sizin için mantıklı bir tercih olacaktır.

NOT : Gezegenlere gerçekten meraklıysanız, uğruna bilim insanlarının hayatını verdiği,sürgün edildiği,lince uğradığı gerçek bir bilim var : Astronomi. Özellikle gökbilimci Carl Sagan’ın kitapları gezegenler ve evren hakkında çok şey anlatıyor.

 

KAYNAKLAR

1-) Carl Sagan – Kozmos (Evrenin ve Yaşamın Sırları)

 

2-) https://www.youtube.com/watch?v=jNu_tcDVfY0

 

Leave a Reply