2020, insanlık adına yıllar sonra dahi hatırlanacak bir yıl olma yolunda ilerliyor. Bunun nedeni olarak ülkeler arasındaki siyasi, askeri ve ekonomik alanda gerçekleşen gerilimler gösterilebileceği gibi aslan payını ise COVID-19 salgınının aldığını belirtmek gerek. Aralık ayına girdiğimiz bu günlerde dünyada 68 milyonu aşkın insanı enfekte eden ve 1.5 milyon insanın ölümüne yol açan pandeminin sonuçları bununla sınırlı kalmıyor.[1] Dünyada neredeyse bütün ülkeleri etkileyen virüs, ülkelerin ekonomilerine de ciddi hasarlar bırakmış durumda. Öyle ki IMF (International Monetary Fund) dünyanın gayrisafi hasılasının 2020 yılında %4.4 oranında küçülmesini öngörüyor.[2] Ekonomideki bu daralma son yüzyılda Büyük Buhran döneminden sonraki en büyük daralma olarak gözüküyor. Bu daralmanın sonucunda dünya genelinde 147 milyonu aşkın insanın işsiz kaldığı öngörülüyor. [3] Bütün bunların ışığında COVID-19 pandemisinin dünya genelinde yarattığı hasarların faturasının çok ağır olacağını söylemek mümkün.
Peki bu daralma ne kadar daha devam edecek? Ülkeler ilk iki çeyrekte çok ciddi oranlarda ekonomik daralmalar ile karşılaştılar. Bunun sebeplerinden biri, belki de en önemlisi karantina kararları idi. Bahar aylarında halk sağlığını korumak sebebiyle vatandaşları evde kalmaya mecbur tutan devletler bunun faturasını üretimdeki ciddi oranda düşüş ile ödediler. Yaz aylarından itibaren esnetilmeye başlanan karantina kuralları sayesinde dünya ekonomisi bir nebze nefes almaya başlandı denebilir. Hatta ülkeler çeyreksel bazda ciddi büyüme oranları açıkladılar. Örneğin ABD ekonomisi ikinci çeyrekte karşılaştığı %31.3’lük daralmanın ardından üçüncü çeyrekte %33 gibi astronomik bir büyüme değeri ile karşılaştı. [4] İnsanların sosyal mesafeli hayatı kanıksamaya başlaması ile dünya ekonomisinin lokomotif vagonu tekrardan üretime başladı. Bunun yanında, Amerikan borsası tarihindeki en yüksek seviyelere ulaştı.[5]
Bütün bu gelişmeler gerçekleşirken ekonomistler arasında ekonomideki yaşanan bu toparlanmanın hangi harf ile ifade edilebileceği yönünde tartışmalar başladı. Kimi ekonomistler bunun bir “V” şeklinde ekonomik düzelme olduğunu ve hızlı düşüşün ardından hızlı bir yükseliş ile kısa sürede COVID öncesi dönemdeki figürlere ulaşılacağını savunurken bir başka kesim ise “W” şeklinde bir düzelme tehdidinden bahsediyordu. Bu hızlı yükselişin ikinci bir karantina dalgası ile tekrar eriyebileceğini ve ekonominin tekrar hızla düşüş trendine girebileceği noktasında endişesi bulunan ekonomistler bu yüzden hükümetleri tedbirli davranmaya davet ediyorlardı. Özetlemek gerekirse, çeşitli ekonomik indikatörler 3. çeyrek itibariyle COVID öncesi dönemdeki değerlerine yaklaşmak yolunda hızla ilerlemeye devam ediyor ve bu olumlu ekonomik iklim de borsalara can suyu oluyor, ancak bu ekonomik indikatörler halkın refah düzeyi bir uyum içinde mi, yoksa hikayenin aslı farklı bir yere mi evriliyor? Gerçek bir örnek üzerinden, Amerika ekonomisi üzerinden bu toparlanmayı ele alalım.
Boğa Piyasası mı Tekel Piyasası mı?
İlk olarak borsayı inceleyelim. Geçtiğimiz günlerde Amerikan borsasının tarihinin en üst seviyelerine gelmiş olduğundan bahsetmiştik. Amerikan borsasında işlem gören en büyük 100 şirketin içinde bulunduğu borsa endeksi, Nasdaq 100, geçtiğimiz yılın aralık ayında toplam 17,6 Trilyon Dolar pazar hacmindeyken, bu yıl ağustos ayında bu sayı 21,2 Trilyon Dolara ulaştı.[6] Mart ayındaki sert düşüşü de dikkate aldığımız zaman borsanın bu seviyelere gelmiş olması işlerin yoluna girdiğini ve Uncle Sam’in fazlasıyla mutlu olacağını bize düşündürtse de bir taraftan da durumu şirket bazlı ele almamız gerekiyor. Nasdaq 100 endeksindeki en büyük 5 şirketleri, Apple Inc., Microsoft Corp., Amazon Inc., Alphabet Inc., ve Facebook Inc. oluşturuyor ve bu “Büyük Beşli” Ağustos 2020 itibariyle Nasdaq 100 Endeksindeki Pazar Hacimlerini gösteren görselden de anlaşılabileceği üzere endeksdeki geri kalan 95 şirketi ciddi oranda domine ediyor.[7]
Ağustos 2020 itibariyle endeksin toplam pazar hacminin %46,8’ini oluşturan bu 5 şirket, geçtiğimiz aralık ayında endeksin sadece %36’sını oluşturuyordu.[8]
Buradan da anlaşılabileceği üzere pandemi süreciyle birlikte bu 8 aylık dönemde Büyük Beşli, Nasdaq 100’de çok daha baskın duruma geldi, yatırımcılarını ise fazlasıyla mutlu etti. Evet, Jeff Bezos bu süreçte kazandığı para ile Blue Origin’de yapacağı keyfekeder roket testlerini çok daha rahat finanse edebilir. Ancak bu durum Amerikan ekonomisinin ve Amerikan şirketlerinin toparlanmaya başladıklarına bir delil oluşturmuyor. Zira, bu 5 şirketi endeksten çıkardığımız takdirde karşımıza çıkan sonuçlara göre endekste geri kalan 95 şirketin çok da parlak bir performans göstermediği karşımıza çıkıyor. Aralık ayında toplam pazar hacmi 11,26 Trilyon Doları bulan şirketlerin pazar hacminin Ağustos 2020’ye gelindiğinde 11,23 Trilyon Dolara düştüğü gözlemleniyor.[9]
Bu açıdan baktığımız takdirde böbürlenerek anlatılabilecek, ülke çapında bir toparlanmanın söz konusu olmadığı gözüküyor. Büyük teknoloji şirketlerinde yüksek miktarda hisseleri olan yatırımcıların servetlerine servet kattığı aşikârken geri kalan şirketler ve yatırımcılar için aynı şeyleri söylemek pek de mümkün gözükmüyor. İşte burada karşımıza çıkan ayrışma, adeta K harfindeki birbirinden ayrışmış iki kolu andırırcasına borsadaki yanılgıyı gözler önüne seriyor. Trump yönetiminin baskıları ve Amerikan Merkez Bankası’nın agresif para politikaları sonucunda piyasaya pompalanan destek paketleri sayesinde Amerikan borsası ayakta durmaya devam ediyor. Ancak borsanın lokomotifi olan teknoloji devlerinin piyasa hacimlerindeki bu artış direkt olarak ekonomik indikatörleri pozitif bir görünüme sürüklese de birçok şirket için ekonomik problemler devam ediyor ve yakın gelecekte de kaybolması beklenmiyor.
Halkın Korkulu Rüyası: İşsizlik
Öte yandan, bir başka dikkate alınması gereken mesele ise işsizlik oranı olarak dikkat çekiyor. 2008 krizinin etkisiyle %10 seviyelerine ulaşmış işsizlik oranı geçtiğimiz 5 yıl içerisinde kademeli olarak düşüşünü sürdürüp son 2 yılda da %3-%4 seviyeleri arasında seyretse de COVID-19 sebebiyle alınan ülke çapında karantina kararları sebebiyle bu oran 2020’nin ikinci çeyreğinde agresif bir sıçrayış ile %15 seviyelerine yükseldi. Büyük buhrandan bu yana görülmüş en yüksek işsizlik oranı, bahar ve yaz aylarındaki esnetilmiş kurallar sayesinde ve iş hayatının “yeni normal” düzene alışmasıyla birlikte Amerika Ulusal Çalışan İstatistikleri Bürosu’nun eylül ayı verilerine göre %7,9 seviyesine geriledi.[10]
Çalışanların bir kısmının işlerine kavuşabilmiş olması sevindirici bir gelişme olsa da 12.6 Milyon vatandaşın işsiz olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu sayı, geçtiğimiz yılın eylül ayında 5.8 milyon idi. Yaklaşık 7 milyon insanın son bir yıl içerisinde işini kaybedenler listesine eklendiği bir iklimde ekonomik düzelmeden bahsetmek çok da mantıklı gözükmüyor. Başta havacılık, turizm-otelcilik, enerji, otomotiv, ve restoran endüstrileri olmak üzere birçok iş kolunda insanlar işsiz kaldı ya da işlerinden ayrılmak zorunda kaldılar.[11] doğrudan ya da dolaylı olarak ciddi bir ekonomik çöküntüye maruz kalan bu sektörlerde pandemi sürecinin etkileri günümüzde de devam ediyor ve bu etkilerin COVID-19 virüsünün ortadan kaybolması durumunda dahi hızlı bir şekilde kaybolmayacağı öngörülüyor. Bu çerçevede değerlendirildiğinde insanların ciddi bir kısmının ekonomik çöküntü içerisinde olduğu ve bu sürecin bir süre daha devam edeceği anlaşılıyor.
Gelir Eşitsizliğini Tetikleyen Sonuç
Özetlemek gerekirse, mart ayında dünya ekonomisinde yaşanan hızlı çöküşün ardından ilerleyen süreçte toparlanma emareleri gözükmeye başladı. Ancak, gerçekleşen toparlanmadan en çok Amerika’nın en büyük şirketleri yararlanırken geri kalan şirketlerin büyük çoğunluğu finansal problemlerle savaşmaya devam ediyor öte yandan milyonlarca Amerikan vatandaşı işsiz kalmış durumda ve milyonlarca aile gelir kayıplarının hayatlarındaki yıkıcı etkisi karşısında yaşam mücadelelerini devam ettirmeye çalışıyor. Bu da 2020 yılında daha da zenginleşen Amerika’nın kaymak tabakasına yansıyan ekonomik toparlanmanın sokağa yansımadığını kanıtlıyor. Yazımın başından beri bahsettiğim “K” şeklinde toparlanmanın Amerika ekonomisinde yıllardır artan gelir eşitsizliğini daha da arttıracağını ve ilerleyen süreçte bu durumu tersine çevirecek adımların atılmaması durumunda Amerikan vatandaşlarını ciddi sıkıntıların beklediğini söylemek mümkün.
[1] https://www.worldometers.info/coronavirus/
[2] https://www.usnews.com/news/best-countries/articles/2020-10-13/imf-projects-less-severe-global-economic-decline-for-2020-slower-growth-for-2021
[3] https://www.nationalheraldindia.com/international/covid-19-pandemic-has-left-147-million-people-unemployed-globally-study
[4] https://www.cnbc.com/2020/10/29/us-gdp-report-third-quarter-2020.html
[5] https://edition.cnn.com/2020/08/17/investing/s-and-p-stock-market-record/index.html
[6] https://www.macrotrends.net/stocks/charts/NDAQ/nasdaq/market-cap
[8] https://www.marketwatch.com/story/here-are-the-best-performing-nasdaq-stocks-of-2019-2019-12-27
[9] https://www.macrotrends.net/stocks/charts/NDAQ/nasdaq/market-cap
[10] https://tradingeconomics.com/united-states/unemployment-rate
[11] https://www.spglobal.com/marketintelligence/en/news-insights/blog/industries-most-and-least-impacted-by-covid19-from-a-probability-of-default-perspective-september-2020-update