-Kötü günler bayım.

-Bir daha görüşmemek üzere hanımefendi.

-Görüşmeyeceğimizden emin olabilirsiniz bayım. Ürünlerimiz garantilidir.

Ölümü garanti eden bir dükkandan çıkıyorsunuz. İntihar dükkanından… ‘Hayatta başarılı olamadınız mı? Bize gelin, ölümünüzü başaracaksınız!’ diyor İntihar Dükkanı’nın afişleri. Sokak lambalarının mutsuzluk saçtığı, umudun hiç uğramadığı bir sokaktan geçerken ve başınız önde, omuzlarınız her şeyi açıklayacak kadar düşükken bu afişle karşılaşsaydınız adresini aklınızda tutmak ister miydiniz?

Nesillerdir yasal katillik yapıyor Tuvacheler küçük kasvetli dükkanlarında. Yalnızlıktan bunalan yaşlılara güzel zehirler, terkedilmiş zavallılara ipler, heyecanı bitmiş gençlere de güzel jiletler sunuyorlar. Bir daha görmemek üzere yolcu ettikleri müşterilerine hizmet etmenin gururuyla ve bu mesleği yapabilmek için intihar edememelerinin hüznüyle yaşamaya devam ediyor Tuvacheler ne yazık ki. Çocukları bile ölüm kokuyor Tuvachelerin. Yalnızlığın ve mutsuzluğun sargılı bir kafaya sıkışması gibi Vincent adını aldığı ünlü ressam gibi; çirkinliğin ve umutsuzluğun ta kendisi Marilyn, adını aldığı Marilyn Monroe’nun tam aksine yaratılmış! Alan… Sürekli gülümsemesi ve neşeli haliyle ailenin yüz karası. Adını aldığı Alan Turing kadar dışlanmış, ötekileştirilmiş, yargılanmış ve bir o kadar da insanların mutluluğu için kendini feda etmiş sevimli küçük bir kahraman. ‘Mutlu olmak için gerçekten çok az şey gerekir! Gerçekten çok az şey…’ diyerek gelen her müşteriyi hayata bağlamaya çalışan, konuşma bozukluğuyla tıs tıs tıslayan küçük Alan bizi güldürerek o kadar çok şey öğretir ki bu kadar ağır bir konu da nasıl güldüğünüzü anlayamaz, şaşırırsınız.

‘Mesele şu ki, yarın gene yaşamak gerekecek!’

Evet, yarın gene yaşamak gerekecek. ‘Yaşamak öldürür.’ Belki de bu yüzden yaşanır. Ölmemek için yaşansaydı, yaşar mıydım bilmiyorum. Küçük umut perilerim yok size gönderecek ya da hayatın mükemmel olduğunu söyleyecek kadar uçmadım. Yalnız olduğunuzu ve ölümün aklınızın hep bir köşesinden baktığını bilerek yazıyorum bunları. Yalnız olduğunuzda bile aslında gerçekten yalnız olmadığınızı bilecek kadar gerçekçi olmanızı umuyorum belki de. Kuşlar ve çocuklar ölürken gülmek zor. Kıyıya vuran cesetlerin içinde boğuluyoruz ama hala kurtarabileceğimiz nefesler vardır belki. Kim bilir?

 

Not: Beni bu kitapla tanıştıran arkadaşım Deniz Demirel’e çok teşekkür ediyorum. Sohbetine doyamadığım, her gün bir şeyler öğrendiğim ve onunla kitaplar paylaştığım için çok şanslıyım!

Küçük bir not daha: İntihar Dükkanı’nın animasyon filmini de izleyebilirsiniz.

Leave a Reply