Şahmaran, Güneydoğu Anadolu’nun hatta Mezopotamya’nın gözbebeği Şahmaran… Kehanetlere ve mitolojiye konu olan kadın başlı yılan. Şimdi Güneydoğu evlerinin birçoğunda nazarlık ve uğur simgesi olarak kullanılıyor. Peki onu özel kılan ne, onun bu kadar kutsal olmasının ve belleklerde bu kadar yer edinmesinin sebebi? Onun hikayesi aslında Mezopotamya’da başlıyor ve Anadolu’da, Mersin-Adana bölgesinde acıklı bir şekilde son buluyor. Mezopotamya’da doğduğu düşünülen Şahmaran, sadece Türk Mitolojisinde değil aynı zamanda Kürt ve İran Mitolojisini de süsleyen bir varlık. Etimolojik kökü Farsça olan bu sözcük “şah” ve “maran” kelimelerinin birleşiminden oluşup “yılanların şahı” anlamına gelmekte. Anadolu’nun belleğine kazınmış olan bu figür kafası bir kadına ait bir yılan aslında. Gövdesi pullardan oluşan, çoğu zaman yeşil resmedilen pullardan oluşan bir varlık o. Ayaklarını ise yılanlar oluşturur, tıpkı kuyruğu gibi. Ayrıca boynunda kolyesi, küpeleri ve süslü bir tacı vardır Şahmaran’ın.
Dilden dile, kuşaktan kuşağa geçmiş olan Şahmaran efsaneleri Anadolu’nun birçok yerinde aynı olmasa da benzer varyasyonlarla anlatılır ve bu efsaneler sayesinde günümüzde de kendini yaşatacak bir yer bulmuştur. Sadece dilden dile uzanmakla kalmayan bu hikayeler kimi zaman tablolarda kendine yer bulmuş, kimi zamansa beyaz perdede hatta şimdi de dijital platform Netflix’te. “ŞAHMARAN” adıyla 20 Ocak 2023’te ilk gösterimi gerçekleşecek olan bu dizi adına asıl merak ettiğim şey bu efsanenin günümüzde nasıl hayat bulduğu ve nasıl yansıtıldığı. Çünkü bu efsane, Anadolu’da yaklaşık olarak üç bin yıllık bir geçmişe sahip ve aynı zamanda da bu toprakların sesi, feryadı. Şahmaran’ı bize tanıtacak olan dizinin seyircisine neler sunacağı benim için bu yüzden merak konusu. Çünkü efsane öyle güzel dokunmuş ki bu topraklara, varyasyonları olsa da hikayesel ana yapısı hep korunmuş. Şahmaran’ın etinin yahut suyunun şifalı olduğuna inanan insanoğlu onu öldürmesiyle biter bu efsane ve daha sonra Şahmaran’ın yerini bilen tek kişi olan Lokman, o öldürüldükten sonra Şahmaran’ın vasiyetiyle onun gövdesinin suyundan içer ve Şahmaran’ın sahip olduğu tüm bilgiler ona geçer. Sonucundaysa Lokman, Lokman Hekim yani bilge olur.
Efsanenin hikayesel yapısı hakkında konuşmuşken dizinin de bu efsaneye sadık kalıp kalmadığı merak konusu. Yayımlanan iki fragman üzerinden bunu yorumlamak ne kadar zor olsa da şunu söyleyebilirim ki iki fragman da beni etkilemeyi gerçekten başardı. Başrollerini Serenay Sarıkaya ve Burak Deniz’in paylaştığı bu dizi Adana’da geçmekte. Sarıkaya’nın hayat verdiği “Şahsu” karakterinin Adana’ya yolunun düşmesiyle başlayan dizi, aslında bu tesadüfün bir kehanetin tamamlanması olduğunu söylüyor bize. Şahsu bu yolculuğunda kendini “Mar” adı verilen ve Şahmaran’ın soyundan olan bir topluluğun içinde buluyor. Ama yolları Maran ile çakıştığı anda onun aşkına kapılıyor Şahsu, iki ırkın kaderinin bağlı olduğu o aşka.
Ana hikâye ile dizinin kesiştiği ve ayrıldığı noktalarla bu hikâye beni sürüklemeyi başardı ve illaki ana hikâye canlandırılacak gibi bir kaide de yok aslında. Dizi hakkında fragmanlarında gördüğüm şekilde ve özetinden yola çıkılarak şu söylenebilir ki, yeni bir hikâye ve kurguyla inşa edilmiş. Yani efsaneye ufak dokundurmalar ve kendi konusuyla ilerleyecek gibi duruyor. Kesiştiği noktalardan bahsetmek gerekirse de “Maran” karakterinin bana Lokman Hekim’i çağrıştırdığını söylemek isterim. Çünkü fragmanlarda yer aldığı sahnelerin neredeyse üçte birinde çeşitli otlar ve kavanozlar bulunan bir odada karışımlar hazırlarken görülüyor ve bu özelliğiyle de onunla Lokman Hekim arasında bir bağlantı kurmak mümkün. Ayrıca dizinin Adana’da geçmesi elbette ki bir tesadüf değil, hatta efsaneye bir dokundurma.
Sürükleyici ve fantastik bir tarafı olmakla beraber kültürel zenginliği tanıtma potansiyeli olduğu için ben izlemeye değer olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda dizinin türü klasik romantik-dramadan bazı noktalarla ayrıldığı ve fark yarattığı için de ilgi çekici. Çünkü bu türü görmeye çok alışkınız ve bizi az da olsa şaşırtacak şeylere ihtiyacımız var Türk yapımlar adına. Hatta ben bu dizinin hem fantastik hem de romantik drama konusunda güzel şeyler vadettiğini düşünüyorum. Belki Atiye kadar ses getirmez ama eminim ki hem hikayesiyle hem de oyuncu kadrosuyla ilgi çekecek. Ayrıca Suskunlar (2012) ve İkimizin Yerine (2016) gibi yapımların yönetmen koltuğunda olan Umur Turagay’ı burada da yönetmen olarak görüyoruz.
Özet olarak, bu toprakların hikayelerini duymaya ve kültürümüzü hatırlamaya ihtiyacımız olduğu bu dönemde bu dizi bizlere çok şey vadediyor. Belki sadece bizimle kalmayacak, komşu ülkelerimizde de ses getirecek bu yapım. Çünkü Şahmaran, bu toprakların yani Mezopotamya’nın ortak mirası.