Aynen Ellen Perry Berkeley’in söylediği gibi “Tüm kedi sahipleri bilir ki, bir kediye sahip olamazsınız.” Bu tüylü, hızlı ve öfkeli, minik dostlarımız hem hayatımızın en tatlı kısımlarından biri olduğu gibi hem de aynı hayatımızı işkenceye çeviren nadir bir kısım. Tüm kedi sahiplerinin -ki sahip kısmı ne kadar doğru emin değilim- bu küçük, işe yaramaz serserilerinin evcil olmadığını düşündüğü kanısında olsam da; bilim bize şu anki hallerinin evcil olduğunu söylüyor ve üzerine onlara bir ad veriyor: Felus catus… Nam-ı diğer evcil kedi… Teorilere göre antik çağlarda şu anda evimizde beslediğimiz bu kediler yok, onların yerine birçok vahşi kedi ırkı vardı. Ancak kediler zaman içinde evcilleştiler.
[box_light]Ne zaman evcilleştiler?[/box_light]
Evcil kedilerin, tamı tamına ne zaman evcilleştiğini bulmak, gerçekten de imkansız. Her ne kadar arkeolojik kazılar yapılsa da evcil kediler, antik çağlardaki vahşi kedilerle inanılmaz bir benzerlik taşıyorlar. Öyle ki, bu benzerlik evcil kedileri vahşi kedilerden ayırmayı imkansız kılıyor. Fakat, yorucu çalışmaların sonunda bilim adamları öncelikle kedilerin yaklaşık 8000 yıl önce evcilleştiği kanısına vardılar. Bunun en büyük nedeniyse 1983 yılında Kıbrıs’ta bulunan antik kedi cesetleriydi. Kıbrıs, üzerinde vahşi kedi bulunmayan bir ada olduğu için, orada kedi cesetlerinin bulunması, kedilerin dışarıdan getirildiğini gösteriyordu. Şimdiyse araştırmanın kilit noktasına geliyoruz. “Kıbrıs’a getirilen kediler vahşi olamaz; çünkü o zamanlar, o uzun gemi yolculuklarında insanların en son ihtiyacı olan şey birer tırmalayan, salyalar ve panik saçan birer vahşi kediydi.” diyor Desmond Harris. Her ne kadar kulağa komik gelse de, gerçekten doğru bir tespit. Kedilerin şu anda 8000 yıl önce evcil olduklarına kesin gözle bakılıyor ve çoğunun orta doğuda “Felis sylvestris” isimli bir vahşi kedi türünden üreyip dünyaya yayıldığı tahmin ediliyor.
[box_light]Neden Evcilleştiler?[/box_light]
Bu küçük tüylü baş belalarının neden evcilleştiği hakkında birçok teori mevcut. En yaygın teorilerden biri göçebe yaşamın bitmesiyle olayları bağlıyor. Teoriye göre, insanlar yerleşik hayata geçip, tarım yapmaya başladıktan sonra depolarında hasatları saklamaya başlıyorlar. Ancak bunu fark eden fareler durmuyor ve küçük köylere hücum ediyor. Fareler depolarda ziyafet çekmeye başlarken, bizim avcı vahşi kedilerimiz de durmuyor ve avlarının peşine düşüyorlar. Bu durum onları insanlarla daha iç içe getiriyor ve aralarında sosyal bir ilişki gelişiyor. Kedilerin farelere bir çözüm olduğunu fark eden insanlar onları evlerine almaya başlıyor, su ve yemek ikram ediyor. Barınak ve yemek ihtiyacını gören kediler de ayrılmak için bir sebep görmüyor. Yani aslında kediler evcilleşmediler. Biz ise bu ‘küçük aslanlar’ “miyav” dedi diye onları evcil sanır olduk. Kediler kendi kendilerini evlerimize davet ettiler ve orda rahat bir yaşam sağlayınca ayrılmadılar. Bu nedenle de kediler hala atalarından kalan özellikleri korudular. Örneğin, vahşi kedilerde bir hiyerarşi yoktur. Kurtlar gibi sürüyle gezmezler, yalnızlık daha makbuldür. Bu nedenle kediler emir almaya alışık değildir. Yani aslında şu an kedilerimiz, söylediğimiz çoğu şeyi anlasa da, bilerek ve isteyerek emirleri yerine getirmiyorlar. Ne olursa olsun, şu anda dünyada 200 milyondan fazla ev en az bir kediye sahip ve kediler dünyanın en cezbedici hayvanlarından biri. Paul Moore’un da söylediği bir sözle bitirmek istiyorum. “Kediler gizemli yaratıklardır… Sizi mi seviyorlar yoksa yalnızca lütfedip evinizde mi kalıyorlar asla bilemezsiniz. Onları son derece çekici kılan bu gizemdir.”