Adolf Hitler, 20. Yüzyılın -belki de- en bilinen figürü. Yaptıkları bir kenara, ardından bıraktığı dünya; hukukunu, politik sistemlerini, sosyal yapısını ve benzer birçok kavramı radikal değişikliklere tabi tutmak zorunda kaldı. Bu rolü dolayısıyla; birçok filme, kitaba, araştırmaya ve nicelerine konu oldu. Bu geleneği devam ettirerek bu yazımda, ben de, konumu Adolf Hitler olarak belirledim. Fakat bu sefer, fazla bilinmeyen bir konu üzerinde duracağım. Hitler’in iktidara gelmesinden 10 yıl önceyi, Münih kentinde gelişen bir olayı ele alacağım: Nazilerin Birahane Darbesi. İlk bakışta, darbenin başarısız olması nedeniyle, önemsiz görünebilir ancak sonuçları yönünden baktığımızda, Birahane Darbesi, Nazilerin iktidara gelmelerindeki en önemli sıçrama noktalarından biri. Bu yazımda, darbeyi, öncesi ve sonrasını da içerecek bir şekilde anlatacağım. Keyifli okumalar dilerim.
Darbeyi anlamlandırabilmek adına, dört yıl önceye, Versay Antlaşması’nın imzalanmasına dönmek gerekiyor. Antlaşma, kaybeden taraf olan Almanya için çok ağır hükümler içeriyordu: 65.000 km’lik toprak kaybı, kolonilerden vazgeçilmesi, askeriyeye getirilen katı kısıtlamalar, yüklü bir savaş tazminatı (5 bilyon dolar – Almanya’nın karşılayabileceğinin çok üzerinde bir rakam)… Amaç (özellikle Fransa’nın arzusu), Almanya’nın (savaşı başlatan tarafın) bir daha belini doğrultmasını engellemekti. Bu kadar ağır hükümlere sahip olan bir antlaşma, Alman toplumunda öfke ve hayal kırıklığına yol açtı: gücü ve itibarı ile övünülecek bir imparatorluk yoktu artık. Durum, antlaşmanın uygulanmaya başlanması ile birlikte daha da kötü bir hal aldı. Kırılgan bir ekonomiye sahip olan Almanya, hem savaş tazminatlarının büyük bir çoğunluğunu ödeyemedi hem de bu kırılganlık, hiperenflasyona yol açtı. Hiperenflasyon, Alman toplumunun belini büktü: Papiermarkt o kadar değersizleşmişti ki, kafede kahve içen birinin ödeyeceği miktar, kahveyi bitirmesine kadar artabiliyordu. Olaylar bunlarla da sınırlı kalmadı: borçlarını ödemekten aciz olan Almanya’dan borçlarını tahsil etmek amacıyla, Fransız ve Belçikalı kuvvetleri, önemli bir kömür yatağı (sanayi üretimi- kömür arasındaki sıkı ilişkiyi hatırlamak da fayda var) olan Ruhr bölgesini işgal etti. Alman sanayi üretiminin sembol merkezlerinden olan Ruhr bölgesinin işgal edilmesi, hem Alman toplumunu pasif direnişe (protestolar, gösteriler vb.) yöneltti hem de, diğer olaylarda olduğu gibi, bazı hislere sebebiyet verdi: utanç, ulusal aşağılanma ve sorumlularına karşı öfke.
Bunlar gerçekleşirken Almanya’nın önemli bir noktasında, Münih’te, değişim rüzgârları esiyordu. Weimar hükümetinin işgallere karşı pasif direnişi engelleme emri üzerine, Bavarya başkanı Eugen von Knilling olağanüstü hal ilan etti. Üzerine, üç bürokratı olağanüstü görevlere getirdi. Bu üç bürokratın oluşturduğu triumvirlik (Kahr-Seisser-Lossow üçlüsü), Berlin’deki liberal Weimar hükümetinin yıkılmasını ve yerine daha otokratik bir yönetimin kurulmasını istiyordu. Bu amaçla, öncelikle, Berlin’deki bazı bağlantıları kullanmayı düşündüler ancak bu bağlantıların yetersiz kalacağı anlaşılınca; bu işi nasıl halledebileceklerini konuşmak için dönemin ünlü birahanelerinden Bürgerbräu Keller’de toplantı ayarladılar.
Toplantı ayarlanmıştı ayarlanmasına ancak çok önemli bir faktör unutulmuştu: Kampfbund. Hitler’in başkanlığını yaptığı ve savaşçı-vatansever topluluklar ile Nazilerden oluşan bu organizasyon, genellikle işsiz askerler ve radikal sağ görüşlere yatkın gençlerden oluşuyordu ve üye sayısı doksan bini bulmuştu. Hitler ile aynı görüşleri paylaşıyorlardı: Alman hükümeti, Almanya savaş meydanında yenilmemesine rağmen, Versay’ı imzalayarak Alman halkını sırtından hançerlemişti ve bunun sorumluları da belliydi: liberal yöneticiler, Marksistler ve Yahudiler. Bu sorumluların bir ürünü olan Weimar hükümetinin kaba kuvvetle yıkılıp, yerine, otokratik ve Alman ırkını temel alan bir yönetim tesis edilmeliydi. Arkasındaki bu fanatik güce güvenen Hitler, kendisini toplantıya çağırmamaları üzerine, Bürgerbräu Keller’deki toplantıyı basma kararı aldı. Bu kararın birkaç gerekçesi vardı: Öncelikle, Mussolini’nin Roma’ya yürüyüşü gibi, kendisinin de Bavarya’yı kontrol aldıktan sonra Berlin’e yürüyüp iktidarı ele geçirebileceğini düşünüyordu. İkinci olarak, triumvirlik’te yer alan Gustav von Kahr’ı politik rakibi olarak görüyordu ve kaybedilen her dakika; Kahr’ın güçlenmesine, kendisinin ise hedeflerinden uzaklaşmasına yol açacaktı. Son olarak da, emrinde olan üyelerin hepsi dinamizm (özelinde, şiddet) taraftarıydı ve pasif kalmalarına sebebiyet verecek herhangi bir emir, Hitler’e olan desteğin azalmasına sebebiyet verecekti.
8 Kasım 1923 gecesi, triumvirlik ve fikirdaşları, Bürgerbräu Keller’de toplandılar. Saat 20.30 civarı, tam da Kahr üç bin kişinin önünde konuşma yaparken; Hitler, yaklaşık altı yüz destekçisiyle binayı sardı. Yakın dostlarıyla seyircilerin arasına doğru ilerledi. Konuşmaya tam başlayacakken, kalabalıktan dolayı duyulmayacağından, cebinden silahını çıkardı ve tavana ateş etti. Ardından hızlıca bir sandalyenin üzerine çıktı ve darbeyi aşağıdaki sözlerle ilan etti:
Ulusal devrim başladı. Birahane altı yüz kişiyle sarıldı. Kimse buradan çıkamaz.
Ardından Bavarya hükümetinin görevden alındığını, yerine de yeni bir hükümet kurulduğunu ekledi. Sıra, belki de en önemli husus, triumvirliğin desteğinin alınmasındaydı. Kahr, Seisser ve Lossow yandaki bir odaya alındı ve silah zoruyla yeni kurulan hükümete destek vermeleri istendi. Triumvirlik, ayak diredi. Bunun üzerine, Almanlar tarafından sevilen ve itibar gören eski General Eric Ludendorff arandı. İkna çabaları sürerken, diğer parti üyelerine şehrin farklı noktalarındaki önemli yerleri işgal etmeleri emredildi. Saat 21.00 civarı birahaneye gelen Ludendorff’un odaya girmesiyle, triumvirlik ikna edildi. Odadan çıkan triumvirlik üyeleri, kalabalığa seslenerek, Hitler’in harekâtına desteklerini ilan ettiler. Hitler ve Ludendorff’un da söylevlerinden sonra, kalabalığın dağılmasına izin verildi. Kalabalık dağıldıktan az bir süre sonra da, Hitler; şehrin diğer taraflarını da denetlemek amacıyla, birahaneden ayrıldı. İşte bu noktada, birahaneyi terk ederek, ilk ve belki de en ciddi hatasını yaptı: Triumvirliğin desteği harekâtın başarılı olması için elzemdi. Destekleri olmadan şehrin önemli yönetim merkezlerinin ele geçirilmesi / elde tutulması imkânsızdı. Bu yüzden herhangi bir ihanet ihtimaline karşı gözetim altında tutulmaları gerekiyordu. Kendisi ayrıldıktan sonra; Ludendorff, saat 22.30 civarı, triumvirliğin birahaneden ayrılmasına izin verdi. Birahaneden ayrıldıktan sonra, triumvirlik, darbeyi geçersiz ilan etti ve tüm silahlı güçlere darbeyi bastırması için emir verdi. Darbeciler için durum hiç de iç açıcı değildi: triumvirliğin desteği artık yoktu ve önemli merkezlerin çoğu ele geçirilememişti. Ele geçirilemeyen bu önemli merkezlerin arasında haberleşme noktaları da vardı. Bu noktalar sayesinde, triumvirlik eyalet güçlerine ve Berlin’deki Weimar hükümetine de durumu bildirdi.
Kampfbund birlikleri ile askeri güçler arasındaki çatışma haberleri geldiği sıralarda, Hitler ve yakın dostları hem kararsız hem de endişeliydi. Bir sonraki hamlenin ne olacağı kestirilemiyordu. Bu umutsuz hava, Ludendorff’un ‘yürüyeceğiz!’ önerisiyle dağıldı ve 9 Kasım günü, kuşluk vaktinde; Hitler ve yaklaşık iki bin beş yüz destekçisi Bavarya Savunma Bakanlığı’na doğru yürümeye başladı. Tam da Münih’in ünlü anıtı Feldherrnhalle’nin önüne geldiklerinde karşılarında yaklaşık yüz otuz kişilik bir asker grubu buldular. İki tarafın da silahlarına davranmasıyla çıkan çatışmada; on altısı Kampfbund üyesi, dördü ise asker olmak üzere yirmi kişi öldü. Birçok Nazi yöneticisi ya tutuklandı ya da bir şekilde kaçmayı başardı. Ludendorff, kendisinin itibarı dolayısıyla askerler ateş etmeyi reddettikleri için, yürüyerek asker saflarını yardı; sonrasında, tutuklandı. Hitler ise, kolu çıkmasına rağmen, kaçmayı başardı ancak iki gün sonra, saklandığı kır evinde yakalandı.
Yürüyüşün ardından, Nazilerin genel merkezi basıldı ve çıkardıkları gazete, Völksicher Beobachter, kapatıldı. Tutuklanan Nazi yöneticileri ve Ludendorff, vatana ihanet suçuyla 26 Şubat 1924’te mahkeme karşısına çıkarıldı. Mahkemede yaptığı savunmayla, Hitler, ilk defa görüşlerini Almanya çapında duyurma fırsatı buldu, zira duruşmalar an ve an Alman basını tarafından takip ediliyordu. Yaptığı savunmada, harekâtın tamamen Alman halkına adanmışlığın sonucu olduğunu ve bu adanmışlığı da böyle kesin bir eylemle göstermek zorunda olduğunu söyledi. Bu eylemi yapmanın lider olarak (Almanca, Führer) tamamen kendi sorumluluğu olduğunu ekledi. Ayrıca; Weimar hükümetinin, komünistlerin ve Yahudilerin ihaneti üzerine bilinen düşüncelerini de açıkladı. Tüm Almanya’da sempati kazanmaya başlayan bu düşünceler, sadece gazete okuyucuları için geçerli değildi. Hâkimler de sağ tabanlı görüşlere sempati duyuyorlardı ve bu görüşleri beyan edenleri samimi vatanseverler olarak değerlendiriyorlardı. Bu yaklaşımın sonucunda, vatana ihanet suçunu işlediği kabul edilmesine rağmen, Hitler’e en alt sınır olan beş yıldan hapis cezası verildi (idam cezası da ihtimaller dâhilindeydi). Ayrıca, güvenlik önlemlerinin en alt düzeyde olduğu Landsberg hapishanesine gönderilmesine karar verildi. Çalışma zorunluluğun olmayışı, rahat hücreleri, serbest kıyafet serbestisi, diğer mahkûmlarla iletişimde herhangi bir kısıtlama olmayışı ve dışarıyla iletişimin çok rahat olması gibi sebeplerden; Landsberg, Almanya’da bulunan ‘en ılıman’ hapishanelerden biriydi.
Aynı davada; Rudolf Hess, Ernst Röhm, Wilhelm Frick gibi önemli Nazi yöneticileri de aynı suçtan hüküm giydi. Ludendorff, bir kez daha itibarı sayesinde, aklandı. Ancak bir daha herhangi bir Nazi organizasyonunda yer almadı. Ayrıca, aynı hapishanede kalan arkadaşı Hess sayesinde, Hitler, görüşlerini açıkladığı kitabı Mein Kampft’ı dikte ettirdi. Kitabı o yıllarda binlerce kişi tarafından okundu: Şanşölye olduğu 1933 yılına kadar iki yüz kırk bin kopya sattı. Sekiz aylık mahkûmluğun sonrasında, Hitler, iyi hal dolayısıyla hapishaneden çıktı. Çıkmasının ardından, partisinin iktidara olan yürüyüşü için kullanacağı araçları revize etti: Önceden kuvvet yoluyla iktidara ele geçirmeyi amaçlarken; artık, hukukun ölçüleri içinde iktidarı hedefleyecekti. Demokrasi, Nazizm için bir araç haline gelmişti. Bu amaçla (seçmenin oyunu elde edebilmek); değişik propaganda silahları, Hitler gençliği, yerel parti kolları gibi birçok yeni kavramı kullandı. Sonuçta, darbe öncesi sadece yerel bir parti olan Naziler, 1932’de oyların yüzde otuz yedisini almayı başardı.
Ayrıca, Birahane Darbesi, Naziler için önemli bir propaganda malzemesi haline geldi. 9 Kasım’daki yürüyüş sırasında Nazi bayrağını taşıyan Heinrich Traumbauer’in ağır bir şekilde yaralanması ve bir diğer Nazi üyesi Andreas Bauriedl’in vurulduktan sonra bayrağın üzerine düşmesi üzerine; bayrak, Blutfahne (Türkçesi: kanlı bayrak) adını aldı ve resmi törenlerin en çok saygı ve hayranlık duyulan parçası haline geldi. Ölen on altı Nazi üyesi ise bir bakıma Nazi ideolojisi için aziz haline geldi ve bedenleri Münih’in merkezinde inşa edilen ve Ehrentempels (Türkçesi: Onur Tapınakları) olarak adlandırılan yapılara yerleştirildi. Hitler’in şansölye olmasıyla birlikte (1933), Birahane Darbesi, darbenin başladığı birahaneden kargaşanın yaşandığı noktaya kadar süren ve genellikle Hitler’in de katıldığı bir yürüyüşle anılmaya başlandı.
Sonuç olarak, Birahane Darbesi başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen, sonuçları bakımından Nazilerin iktidara doğru olan yürüyüşlerinin en önemli parçalarında biri haline geldi: Nazi ideolojisi hem Hitler’in mahkemedeki savunması hem de Mein Kampft sayesinde tüm ülke çapında bilinir hale geldi. Ek olarak, araçlarını değiştiren Naziler, birçok farklı kavramı ve kurumu kullanarak iktidarı elde etmeye çabaladılar ve sonucunda da başarılı oldular. Bu sebeplerledir ki, iktidara gelmelerinin öncesi analiz edilmeden Nazilerin iktidara gelişini ve iktidar sürecini doğru analiz etmek oldukça güçtür.
Kaynakça
https://www.ushmm.org/wlc/en/article.php?ModuleId=10007884
http://www.bbc.co.uk/schools/gcsebitesize/history/mwh/germany/munichputschrev1.shtml
http://www.history.com/topics/beer-hall-putsch
https://en.wikipedia.org/wiki/Beer_Hall_Putsch
https://en.wikipedia.org/wiki/Blutfahne
https://en.wikipedia.org/wiki/Treaty_of_Versailles