İnsanlığın en büyük utançlarından biri olan İkinci Dünya Savaşı, hemen her sanat dalında birden fazla kez incelenmiştir muhtemelen. Ancak, muhtemelen hiçbir zaman Maus isimli çizgi romandaki gibi garip bir şekilde incelenmemiştir.
Maus, Art Spiegelman tarafından 1980-1991 yıllarında çizilmiş. Art Spiegelman’ın babası, Yahudi soykırımından kurtulabilmiş bir Yahudi. Kurtulmasına kurtulmuş ama yine de Yahudi soykırımına canlı şahit olmuş. Sanatçı Art Spiegelman’ın çizgi romanı Maus ise çizer ile babasının sohbetleri ışığında ortaya çıkmış bir çizgi roman. Yani Maus, Yahudi Soykırımını ve İkinci Dünya Savaşı’nın neredeyse birinci elden anlatımı.
Maus, çizgi romanın çizildiği yıllarda, yani 1980’lerde başlıyor. Babasıyla arası pek de iyi olmayan bir fare, kafasında planını yaptığı bir çizgi roman projesi için babasını günlük olarak ziyaret etmeye başlıyor. Babası, oğluna geçmişte yaşadığı şeyleri anlatmaya başlıyor. Çizgi romanına kendisini karakter olarak koymasını göz önünde bulundurarak diyebiliriz ki çizer sadece babasının anlattığı hikayeyi değil, çizgi romanın yazıldığı bütün süreci, kendi yaşadığı şeyler dahil olarak, tamamen çizgi romana yansıtmış.
Babasının hikayesi, yaklaşık olarak 1930’larda başlıyor. Babası, genç bir fareyken hayatının aşkıyla karşılaşıyor ve onunla evleniyor. Hayatının aşkı da onun ailesi de Yahudi. Öte yandan, o yıllardaki politik gerilim kendini yavaş yavaş hissettiriyor ve savaş tehlikesi başlıyor. Kısa bir süre sonra da, savaşın kendisi başlıyor ve fare ailesi, korkunç bir sürecin içine giriyor.
Maus oldukça simgesel bir çizgi roman. Örneğin, Yahudiler fare olarak resmedilmiş. Buna ek olarak Nazi’ler kedi ve Yahudi olmayan Polonyalılar da domuz olarak karşımıza çıkıyor. Çizgi romanda insan yüzüne sahip herhangi bir karakter yok. Bunlara ek olarak, karakterlerin hepsi sevimli, üstelik oldukça kötü karakterler olsalar da. Bunu ise, çizgi filmlerde yer alan “sevimli hayvan” modasına gönderme olarak ya da ironi olarak yorumlamak mümkündür.
Maus’un çizgileri hakkında şu söylenebilir: Çizgiler çok da karmaşık değil. Yani, biraz minimalist. Öte yandan hikayenin derinliği, kullanılan semboller hikayeyi ilgi çekiciden de öte bir hale getiriyor. Ayrıca minimalist oluşu, okuma rahatlığı sağlıyor, böylece çizgi romandan fazla hoşlanmayan insanların bile ilgisini çekebiliyor Maus. Öte yandan, aşağıdaki resimdeki gibi muhteşem görüntüler de sağlayabiliyor çizer okurlarına.
Çizgi roman, post modern ögeler de barındırıyor. Çizgi roman tamamen geçmişte geçmediği için, yazarın yaşadığı olaylar da resmediliyor. Bu olaylar arasında, çocukluğunda ve gençliğinde psikolojik travmalar yaşamış olan Art Spiegelman’ın yaşadıkları da (aldığı ilaçların etkisiyle gördüğü kabuslar mesela) başarıyla yansıtılıyor.
Bütün bunlara ek olarak Maus, başarısını Pulitzer ödülüyle de belgelemiş bir çizgi roman. Bu ödül ise Maus’u Pulitzer ödülünü kazanan ilk çizgi roman statüsüne eriştiriyor.
Maus, İkinci Dünya Savaşının çok değişik ama bir o kadar da muhteşem bir anlatımı çünkü hikaye insanlık tarihinin en üzücü ve acımasız dönemlerinden bir tanesini anlatırken aynı zamanda ironik ve komik olabilmeyi başarabiliyor. Maus, çizgi roman seven herkesin evinde bulunması gereken harika bir yapıt.