Küçükken çizgi filmin başlamasını heyecanla beklerken ekrana çıkan PIXAR yazısını, o küçük lambayı ve zıplayarak I harfinin yerini almasını hatırladınız mı? Haydi gelin Pixar’ın Lawrence Levy eşliğinde nasıl multi-milyar dolarlık bir eğlence şirketine dönüştüğüne ve çocukluğumuzun bir parçası olan filmleri nasıl yarattığının sahne arkasına göz atalım. Her şey 1994 Kasım ayında Pixar’ın CEO’su Steve Jobs’ın Lawrance Levy’e telefon etmesiyle başladı.
O dönem Pixar foto gerçekçi olan bilgisayar görüntüleri yaratmakta kullanılan bir yazılım (RenderMan) satmakta ve reklamlar hazırlamaktaydı. Aynı zamanda üzerinde çalıştıkları uzun metrajlı bir film (Oyuncak Hikayesi) vardı fakat şirket yeterli para kazanamıyordu ve masrafların çoğu Steve Jobs tarafından finanse ediliyordu. RenderMan endüstride ün kazanmış bir üründü ve Jurassic Park, Terminatör 2, Forrest Gump gibi filmlerin özel efektlerinde kullanılmıştı fakat pahalı olmasından dolayı bu yazılıma olan talep çok azdı ve RenderMan istenilen uzun metrajlı film için yeterli para akışını sağlayamıyordu. Ayrıca Disney ile yapılan çok bağlayıcı bir anlaşmaları vardı. Bu anlaşmaya göre animasyon filmlerinden elde edilecek kâr payının çoğu Disney’e aitti ve gösterim için başka bir firmayla anlaşmaları yasaktı. Anlaşmanın süresi Pixar Disney için üç film yapana kadardı ki bir filmi yapmak tahmini 3 yıl sürüyordu, bu da uzun yıllar Pixar’ın büyüme gösteremeyeceğini ve Disney’in boyunduruğunda kalacağını gösteriyordu. Büyüyen bir şirket olmak için Disney’in hit filmlerinden bile daha çok kâr elde etmeleri gerekiyordu. Yani kısaca Lawrence Levy şirkete CFO olarak geldiğinde ellerinde Steve Jobs’ın yatırdığı kayıp 50 milyon dolar, bütün kartların Disney’in elinde olması ve sıfır büyümeden başka bir şey yoktu.
Şirketi finansal sıkıntıya sokan şeylerden biri de film yapılmadığı zaman bile çalışanlara ödeme yapılmasıydı (taşıma maliyeti). Normal film setinde bir ekip toplanır, filmi çekerler ve herkes parasını alıp dağılır ama animasyonda durum böyle değildir; çalışanlar o şirketin bir parçasıdır ve her ay maaş alırlar.
Pixar’a kısa zamanda para akışı sağlamanın en iyi yolu şirketi halka açmaktı (IPO) fakat Pixar’ın henüz ortada kanıtlanmış bir başarısı yoktu ve yatırımcı bulmak büyük bir sorundu. Oyuncak Hikayesi gösterime girmeden halka açılırsa talep fazla olmayabilirdi veya Oyuncak Hikayesi başarısız olursa Pixar’ın hisse senetlerinin değeri hızla düşerdi ve başka bir filmle kendilerini kanıtlamaları için 3 yıl daha geçirmeleri gerekirdi.
1995 Eylül ayıydı ve Oyuncak Hikayesi’nin yayınlanmasına az kalmıştı, tüm ekip heyecan içindeydi. Kâr elde edebilmek için filmin hafta sonu gişe hasılatının 10 milyonun üzerinde olması gerekiyordu ve sadece cuma gecesinin hasılatı 11.5 milyona yakındı. Bu Pixar için inanılmaz bir başarıydı. Disney hafta sonu hasılatının 30 milyona yakın olacağını tahmin ediyordu ve seyirci görüşleri çok olumluydu. Pixar uzun zamandır hayalini kurduğu şeylerden birini başarmıştı. Diğer filmleri finanse etmek için sıradaki şey halka arzdı ve bu da 29 Kasım 1995’te gerçekleşti. Hisse senedi fiyatı 22 dolar olarak belirlendi ama talep o kadar fazlaydı ki gün içinde 49.5 dolara kadar ulaştı.
Sıradaki adımlardan biri hangi sıklıkla film yapılacağına karar vermekti ve bu önemli bir dengeydi çünkü süre kısaldıkça filmlerdeki yaratıcılık azalacaktı ama uzadıkça da finansal sorunlar baş gösterecekti. Nihayetinde süre 18 ay olarak belirlendi.
Animasyon filmi yaratırken ki zorluklardan biri de her unsurun detaylı bir şekilde tasarlanıp yaratılmasıdır. Normal bir film çekerken gölge, ışık veya rüzgâr üstüne çok düşünmeye gerek yoktur çünkü zaten oradadırlar ama animasyon filmlerinde bütün bunlar eklenmelidir, herhangi bir farklılık veya tutarsızlık seyircinin kolayca dikkatini çeker bu yüzden Pixar’ın ilk animasyon filmi olan Oyuncak Hikayesi’ndeki sahnelerin çoğu Andy’nin odası içinde geçer ve çok fazla insan karakter kullanmak yerine oyuncaklar kullanılmıştır. Filmin sadece son 10 dakikası dışarıda geçmektedir ve o dönemin şartlarıyla bu sahne izleyicileri büyülemiştir.
Oyuncak Hikayesi’nin başarısından ve IPO’dan sonra Disney ile yeni anlaşmaya gidildi ve ilk defa bir şirket Disney ile kâr payını 50-50 olarak paylaştı. Levy ve Jobs 10 sene süreceğini düşündükleri şeyleri 2.5 senede başarmışlardı. 1997 Temmuz’unda Steve Apple’a döndü ve 1999 Nisan ayında Lawrence CFO rolünden ayrılıp sadece yönetim kurulunda yer aldı. Pixar art arda hit filmler yayınladı –Kayıp Balık Nemo, Sevimli Canavarlar, İnanılmaz Aile – ama güneşe çok yakın uçuyorlardı, stabil olmaları bile şirkete değerinin yarısını kaybettirebilirdi. Önlerinde iki seçenek vardı: Ya değerini başka işlere girerek çeşitlendirecekti ya da Pixar’ı Disney’e satacaktı. Çeşitlendirilmeye gidilmesi durumunda Steve’in CEO olarak bu işleri yapacak kişileri bulması gerekiyordu fakat o dönem Apple ile çok yoğun bir şekilde ilgileniyordu ve kanserle mücadele ediyordu, başka şeyle ilgilenecek gücü kalmamıştı. Ayrıca o zamanlar Disney de çalkantıdaydı, CEO’su Eisner görevinden ve yönetim kurulundan istifa edip yerini Bob Iger’a bırakmıştı. Pixar’ı Disney’e satmak için mükemmel bir zamandı ve Iger ile yapılan görüşmeler de bunu doğruladı çünkü Iger gerçekten Pixar’ı anlıyordu ve onun kültürünü Disney’e taşımak istiyordu. Disney’in Pixar’ı 7,4 milyar dolara almasından sonra hisse senetlerinin fiyatı 4 katına çıktı ve bugün zevk alarak izlediğimiz bir sürü başarılı animasyon filmine imza atıldı.
Kaynakça
Levy, Lawrence. Pixar ve Ötesine. Ankara: Buzdağı Yayınevi, 2018.