Birleşmiş Milletler’de Bir Bilkentli: İrem Tümer

Bu röportajımızı okulumuz Hukuk Fakültesi mezunlarından İrem Tümer ile yaptık. Kendisi 27 yaşında ama dolu dolu bir hayatı var, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu New York ofisinde çalışan kadın bir lider, tam bir gezgin ve çok da güzel bir blogu var. (İncelemek isteyenler için adresi). İrem 15 Ekim günü hukuk fakültemizin düzenlediği mezun söyleşilerinin ilk konuğu olarak okulumuzdaydı. Kendisi GazeteBilkent’i kırmadı ve bu keyifli röportajı gerçekleştirdik.

GazeteBilkent: Sizi kısaca bir tanıyalım mı?

İrem Tümer: Ben İrem Tümer, Bilkent Üniversitesi hukuk Fakültesi 2014 mezunuyum. Sonra bir süre avukatlık yaptım ve bunun sonrasında da New York Birleşmiş Milletler Nüfus Fonunda(UNFPA) çalışmaya başladım ve profesyonel hayatıma burada devam ediyorum. Aynı zamanda da Bilgi Üniversitesinde insan hakları hukukunda bir yüksek lisansım var.

GazeteBilkent: Bir internet bloğunuz var gerçekten çok renkli. Orada kendinizi bir “ex-lawyer” olarak tanıtmışsınız. İşin aslı bir dördüncü sınıf öğrencisi olarak bu döneme başladığımda insanların kariyerlerinde nasıl adımlar izleyeceklerinden çok emin olduklarını gördüm. Hatta bırakın yüksek lisansta hangi alanı seçeceklerini, doktora tezini ne konuda yapacağına karar vermiş arkadaşlarım var. İşin aslı bu, benim gibi henüz aklında netlik olmayanları çok tedirgin ediyor, hep emin ve istikrarlı adımlar atmamız gerektiği algısı var kafamızda. Oysa siz kendinize bir “es payı” bırakmışsınız. Kariyerinize bir avukat olarak başlayıp sonra saha değiştirmişsiniz. Bu geçişe nasıl karar verdiniz?

İrem Tümer: Aslında üniversiteye başladığımda da mezun olunca mutlaka avukat olmak gibi bir amacım yoktu. Her zaman uluslararası ilişkilere ilgim vardı. Yaklaşık on yıl Model Birleşmiş Milletler, Avrupa Gençlik Parlamentosu ve Birleşmiş Milletlere dair başka projelerle ilgilendim ve Bilkent Hukuk’ta okuduğum süre boyunca da bu faaliyetlerime hep devam ettim. Her zaman hukukun politika, uluslararası ilişkiler ve diğer sosyal bilim alanları için çok iyi bir temel olduğunu düşünmüşümdür. Dolayısıyla “ex-lawyer” olsam da “ex-hukukçu” değilim :)

Hukukta okurken hiçbir zaman özel sektörde olacağımı düşünmedim, böyle bir hayalim de olmamıştı. Erasmus için Strazburg’a gittim ve bu zamanlardan insan haklarına ilgim vardı. Erasmus sırasında Avrupa Parlamentosu’nda staj yaptım, döndüğümde ise uluslararası ilişkiler daha mı çok ilgimi çekiyor diyerek Fuat Keyman ile İstanbul Politikalar Merkezi’nde bir yaz geçirdim. Yönetim danışmanlığını dahi düşündüm ve Ernst and Young’da staj yaptım. Kısacası hukuk eğitimimi tamamlarken, ki buna yasal staj da dâhil, başka ne gibi kariyerler olabilir diye hep düşünüyordum. Nitekim avukatlığa başladığımda da bana pek uygun olmadığını anlamam çok uzun sürmedi. Aslında o dönemde tahkim konusuna yoğunlaşan uluslararası bir bürodaydım ve çok da keyifli bir hukuk alanı olduğunu düşünüyorum fakat benim gibi yurtdışında yaşamak, kendi zamanını ayarlamak, yaptığı işin üzerine adını yazmak isteyen biri için biraz fazla mekanik ve klasik bir disiplin hukuk. Dolayısıyla karşıma fırsat çıkınca ilk iş Birleşmiş Milletlere koşmuş oldum. Hukukla bağımı da koparmadım, tezim yeni bitti. Uluslararası kalkınma ve insan haklarının tam kesişiminde bir tez yazdım, bu hukuk formasyonu ve ilgi her zaman için benimle devam edecektir.

Gazete Bilkent: Birleşmiş Milletler serüveniniz nasıl başladı?

İrem Tümer: Şu an Birleşmiş Milletler Nüfus Fonunda(UNFPA) çalışıyorum ve burayla tanışmam aslında üniversite yıllarıma dayanıyor. Women Deliver isimli büyük bir kadın hakları konferansı vardı ve onun bursuna başvurdum 2013 yılında, galiba Türkiye’den ilk giden de bendim. Burada UNFPA’den yetkililerle tanışmış ve sonrasında projeleri için New York ofislerine, Ürdün’e gitmiştim ve raporlarına editörlük yapmıştım. 2016’da ben başvurduğumda ise ilk kez Global Innovation Fellowship programı açılmıştı, dünyanın her yerinden normalde BM’de çalışma profili olmayan ama donanımlı gençleri toplamayı amaçlıyorlardı. 5000 kişilik başvurudan 8 kişi alındı, New York’ta bulunan da yalnızca bendim. İlk sene bir fellow olarak çalıştım, yani yarı profesyonel yarı eğitim bir program olarak düşünebiliriz. Bu program sonrasında da performansımın beğenilmesi ve karşılıklı memnuniyetimiz dolayısıyla UNFPA’de profesyonel olarak çalışmaya devam ettim, hâlâ gençlerin liderlik gelişimi ve uluslararası süreçlere katılımı konularına yoğunlaştığım rolüme devam ediyorum.

Bu noktada şunu da eklemek istiyorum, bir sivil toplum örgütünde çalışmak yerine avukatlık yapıp sonra BM sistemine geçtiğim için mutluyum çünkü şu bir gerçek ki özel sektör verimlilik konusunu kendi içinde çözmüş, daha etkili bir mecra. Ben de bu arka plan sayesinde iş organizasyonu ve zaman yönetimi, iş etiği, iş disiplini konusunda iyi bir formasyonla bu işe başlamış oldum. Bu birikim de bana hep olumlu geri bildirimlerle döndü.

Çünkü özel sektörde bir STK’dan farklı olarak iş üretmekle beraber iş bitirmeyi de öğreniyorsunuz ve bu örgüte bir şeyler katabiliyorsunuz.

 

Gazete Bilkent: UNFPA ne yapar?

İrem Tümer:  UNFPA, Birleşmiş Milletler’in nüfus fonu ve sloganımızla açıklamak gerekirse her gebeliğin istenilen gebelik olduğu, her doğumun güvenli gerçekleştiği ve her gencin içindeki potansiyelini ortaya çıkarabildiği bir dünya için çalışıyoruz. Daha somut olmak gerekirse kadın hakları, üreme sağlığı, kadına yönelik şiddet, aile planlaması, çocuk yaşta evlilikler gibi birçok alanda çalışıyoruz.

Beni en çok ilgilendiren kısım ‘her gencin potansiyeli’. Genç nüfus için, ki şuan dünya tarihindeki en büyük genç nesile sahibiz – 1.8 milyar –  gençlerin kendi hayatlarını etkileyen kararlarda söz hakkı sahibi olmasını desteklemek için Türkiye de dâhil olmak üzere gençlik örgütleriyle işbirliği yapıyoruz. Ben de, gençlik örgütlerinden geldiğim, yaklaşık on yılımı bu çalışmalarla geçirdiğim için, merkez ofisinde liderlik ve katılım çalışmalarının teknik kısmını koordine ediyorum. Hem kendi etkinliklerimizde hem de dünya genelinde 140 ofisimizde bu çalışmalar nasıl yürütülebilir, önceliklerimiz nelerdir gibi soruların planlamasını yapıyorum.

GazeteBilkent: Küresel bir değerlendirme yaptığınızda Dünya ve Türkiye’yi nerede konumlandırıyorsunuz?

İrem Tümer: Dediğim gibi şu an dünyanın gördüğü  en kalabalık genç nüfus karşımızda ve bunların büyük çoğunluğu gelişmekte olan ülkelerde. Bu nedenle onların sağlıklı, eğitimli ve iş sahibi olup olmadığı sorusu toplumların geleceğini belirleyecek, olumlu ya da olumsuz yönde…. Her iki senaryoda da mevcut  güç dengelerinde büyük değişim olacağını düşünüyorum. Ayrıca cinsiyet açısından baktığımızda, birçok sorun açısından toplumda en hassas durumdaki nüfus kız çocukları ve genç kadınlar. Sağlık sorunları, erken evlenme, ekonomik bağımsızlık… çok çeşitli sorunlar var.

Aslında merkez ofiste çalıştığımdan ülke bazında değerlendirmeler işimin kapsamına girmiyor ancak ülkemiz hakkındaki gözlemlerimi paylaşabilirim. Türkiye’ye baktığımızda büyük bir genç nüfus potansiyeli olduğunu ama işsizlik oranlarının yüksek olduğunu görüyoruz ki bu da kalkınma anlamında bir sorun. Ayrıca bu genç nüfusun teknolojiyi takip edebilmesi, çağa ayak uydurabilmesi de kalkınmanın sağlanabilmesi adına çok büyük önem arz ediyor. Bir yandan sağlık ve eğitim standartları yükselmiş olsa da cinsiyet eşitliği hâlâ çözülebilmiş bir problem değil. Okuma-yazma ve ortaokul eğitimi konusunda büyük yol kat ettik ama hâlâ iş gücüne katılma olsun cinsiyet eşitliği olsun gelişmekte olan ülkelerin çok gerisindeyiz.  Ayrıca çocuk gelin oranımız Avrupa’daki en yüksek oranlar arasında ve %15.

GazeteBilkent: Peki UNFPA olarak bu konularda nasıl projeler geliştiriyorsunuz, ürettiğiniz politikaları nasıl uyguluyorsunuz?

İrem Tümer: Programlarımız 140 ülkede aynı şekilde uygulanmıyor tabii ki. Ana planda olan üç konumuz var: gebelikte anne ölümlerinin önlenmesi, herkesin üreme sağlığı ve doğum kontrolü hizmetlerine erişimi ve kadın sünneti, çocuk yaşta evlilik gibi zararlı uygulamaların sona ermesi. Bunun için de çalıştığımız bölgenin ihtiyaçlarına göre farklı politikalar geliştiriyoruz. Örneğin Türkiye gelişmekte bir ülke olduğundan bir sağlık merkezi açmamıza gerek yokken devlet organlarıyla iletişim içinde projeler üretmeye çalışıyoruz. Öte yandan kimi Afrika ülkelerinde sağlık hizmetleri altyapısının yetersiz kaldığı durumlarda doğrudan hizmet veriyoruz, aynı şekilde insani müdahale durumlarında da… Kısacası stratejik planımızdaki doğrultu çerçevesinde ülkelerin nüfus yapıları ve kapasitelerine göre çözümler üretiyoruz. Küresel ofis, bölgesel ofis ve yerel ofisler bu koordinasyonu sağlıyor.

 

GazeteBilkent: Peki benzer bir kariyer düşünen hukuk fakültesi yahut siyaset, uluslararası ilişkiler öğrencilerine ne tavsiye edersiniz? Üniversitede ne tür donanımlar kazanmalılar?

İrem Tümer: Yaptığınız işi sevmek, bir tutkuya sahip olmak önemli. Ayrıca Türkiye’de küçük yerin büyük balığı olmak mümkün, dolayısıyla değerlendirilebilecek çok farklı seçenekler var. BM’de gözlemlediğim, sisteme girerken ilgilendiğin alanla ilgili ne yaptın, yerelde ne tür bir etkin oldu bunu görmek istiyorlar. Zaten kendi bölgenizde bir şeyler yapınca uluslararası mecrada bunun tanınması daha kolay oluyor. Örneğin ben MUN ve Avrupa Gençlik Parlamento’sunda en alttan başlayıp farklı pozisyonlarda kesintisiz 9-10 sene devam ettim ve benim buraya seçilmemde bunun çok büyük etkisi oldu. Kalkınma konuları, sadece profesyonel hayatla ilgili meseleler değil, hayatla iç içe.

Bunu sadece bir iş olarak düşünmemek lazım, eğer bu konulara ilginiz varsa zaten kendiniz bir şekilde harekete geçersiniz ve yerelde yaptığınız bu faaliyetler, sonrasında profesyonel olarak bunu sürdürmenize çok katkı sağlayacaktır.

Profesyonel olarak bu alanlarla ilgilenmek için yüksek lisans yapanlar var. Ama zaten buraya başvuran herkes yüksek lisans yapıyor. Türkiye’de “bunu okudum, oldum” mantığı var ancak, ben okuduğum şeylerden çok, yaptığım şeylerden öğrendim. Okurken aynı zamanda bu alana yönelik başka ne yaptınız bu çok önemli. Örneğin ben gençlerin uluslararası insan hakları mekanizmalarına katılımıyla ilgi bir tez yazdım. Eğer bu alanda çalışmalarım olmasaydı bu konu aklıma bile gelmezdi. Dolayısıyla tabii ki yüksek lisans yapacağız ama öğrencilik yıllarında ne yaptın sorusuna da verilecek cevaplar olması lazım. Dernek mi kurdun, konferans mı düzenledin, girişimcilik mi yaptın… Sahada bir şeyler yaparak öne geçilir. Mesela ben Bilkent’teyken hem MUN hem EYP dernekleriyle yüzlerce gencin katıldığı büyük organizasyonlar düzenledik. Uluslararası konferans deneyimlerim oldu, farklı kültürlerle çalışmayı öğrendim.  Proje nasıl yönetilir, bütçe nasıl planlanır, sponsorlar nasıl bulunur, ama en önemlisi, insanlarla nasıl çalışılır… Üniversiteden bunları biliyor olarak mezun oldum ve bu profesyonel hayata başlarken çok büyük artılar kattı.

Gazete Bilkent: Şunu çok merak ediyorum; bu tür örgütler ya da sivil toplum kuruluşlarında çözümler sunulur, projeler üretilir. Olması gereken söylenir ancak o söylenen bir türlü oldurulamaz. Pratiğe dökülmesi zaman alır çünkü bu örgütlerin getirdiği projelerin hayata geçmesi için bir de yerel otoritelerle mutabakata geçilmesi gerekir ve bu da süreci çok yavaşlatır. Siz de Birleşmiş Milletlerin örgütlerinden birinde çalışıyorsunuz, yaptığınız çalışmaların somut meyvelerini aldığınızı görebiliyor musunuz?

İrem Tümer: Buna ikili bir cevap vermem gerekiyor. Tabii ki BM sisteminin etkililiği ile ilgili söyleyecek çok şey var. Ancak bu örgütler sadece New York ofislerinden ibaret değil. UNFPA’ in 7 bölge ofisi var, bunların altında da 140 ülke ofisi. Dolayısıyla projemin ulaştığı çocukları görmek istiyorum diyorsanız ülke ofislerinde çalışmak sizin için daha doğru olacaktır. Ben New York’ta daha ziyade uluslararası süreçlerde yer alıyorum ve benim için uygun bir tercih,  çünkü sistem düzeyine politika üretmeyi çok seven biriyim. Açıkçası doğalgaz şirketlerine avukatlık yaptığım zamanlarla karşılaştırınca insanlığa kattığım faydanın da daha somut olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Batı’da büyümemiş genç bir kadın olarak orada bulunmanın bile kendi içinde bir önemi var. Stratejik kararlar alınırken 40 yaşında, tamamen profesyonel birinin değil de 27 yaşında, gençlik örgütlerinden gelmiş birinin fikirlerini sunuyor olması küçük de olsa katkınızı gösteriyor.

Gazete Bilkent: İyi ki Bilkent’te okumuşum diyor musunuz?

İrem Tümer: Çok sağlam bir hukuk eğitimi aldığımı düşünüyorum, kavramsal düşünme ve sorun çözme yeteneği adına bana çok şey kattı. Ayrıca bir proje sunduğunuzda buna destek veren çok fazla akademisyen de var. Sine qua non dergisi benim öğrenciliğim döneminde başladı ve bu süreçte destekleri oldu. İngiltere’deki bir hukuk derginse makale yazarken de hocalarımızın desteğini çok hissettim.

GazeteBilkent: Daha 27 yaşındasınız ve nasıl sığdırmış bu kadar şeyi bu hayata dedirtiyorsunuz!

İrem Tümer: Üniversitede bana gelip “İrem, New York’ta BM’de çalışacaksın deselerdi şaşırırdım. Attığınız adımları satranç oynar gibi “bu beni buraya götürsün” diyerek değil samimiyetle atın. Mesela ben seyahat etmeyi çok seviyordum ve yeni insanlarla tanışmak çok keyifliydi. Bu nedenle tüm bu etkinliklere başlamıştım, şimdi nerelere geldi bu macera. Strateji oyunları yapmaya gerek yok, tutkuyla bağlandığınız şeyi takip edince hiç tahmin edemeyeceğiniz, önceden planlayamayacağınız sonuçlar alıyorsunuz zaten.

Ayırdığı zaman, muhteşem enerjisi ve keyifli sohbeti için İrem’e kendi adıma ve Gazetemiz adına çok teşekkür ediyorum. İrem, gördüğüm en “proaktif” insanlardan biri; umarım bu röportaj da, okuyucularımızın ruhunda harekete geçmeye dair bir şeyleri kıpırdatır!

Leave a Reply