Cumhuriyet’in en kritik hedeflerinden biri ulus kimliğini bir dil, bir hikâye, bir kültür ile inşa edebilmek olsa gerek. İnsana dair bir ideali sürekli yaratmak, ona erişmeye çabalamak biraz da cumhuriyetin korunabilmesi için gerekliydi. Pek çok meselede olduğu gibi bu kimliğin niteliği konusunda da Cumhuriyet’i Osmanlı’nın modernleşme deneyiminden ayrı düşünemeyiz. Edebiyatta, müzikte modernleşmenin Batılılaşmak olması yeni üretilmiş bir fikir değildir, ancak bu sefer hedef kitlesi yeni devletin yurttaşlarından oluşan büyük bir idealin parçasıdır. Dolayısıyla cumhuriyet tarihinde bazı isimlerin sanatçı kimliklerinin yanı sıra bu ideale dair simgelediklerini de düşünmeden edemiyor insan. Ayla Erduran’ın vefatından sonra söylenenler ve söylenmeyenler de cumhuriyetin müzikte yapmaya çalıştığı devrimin anlaşılması/ benimsenmesinin toplumun farklı kesimlerindeki tezahürlerini düşünmeye itiyor insanı.

1934 Eylül’ünde İstanbul’da, Atatürk’ün de doktorluğunu yapmış Behçet Sabit Erduran ile kendisi de müzik eğitimi almış ve kemancı olmayı düşlemiş, Kadriye Erduran’ın kızları olarak dünyaya gelmiş Ayla Erduran. 4 yaşındayken Karl Berger ile başlamış keman çalışmaya.

Ayla Erduran ve keman hocası Karl Berger (Taha Toros Arşivi).

Yeteneği biraz da iyi bir çevrede, destekleyici bir ortamda doğmanın etkisiyle erkenden fark edilmiş, hep teşvik görmüş. 12 yaşında başladığı Paris Konservatuarını birincilikle bitirmiş. Buradan sonra da çok büyük başarılarla; Amerika, Afrika, Avrupa ve Orta Doğu turneleriyle; Anadolu’da konserlerle dolu bir müzik hayatını sürdürmüş. Kazandığı ödüller, birlikte çaldığı isimler ve bulunduğu akademik kurumlar uzunca bir liste tutacak ve pek çoğumuzu bilmediğine şaşırtacak derecede değerli bir sanat hayatının parçaları. Ayla Erduran’ın öyküsünü kendi sesinden dinlemek isterseniz NTV Radyo’da İz Bırakan Kadınlar programında hoş bir anısı duruyor.1

Eliza Day, “Ayla Erduran Aliye Berger’in Narmanlı Han’daki evinin balkonunda. Sene 1964”, Alyoşa’nın hatırlı hatırasına, (SALT Araştırma Arşivi).

1990 yılında Bülent Tarcan’ın Keman Konçertosunu yorumladığı konserleri üzerine Cumhuriyet’te onun portresini kaleme almış Filiz Ali. Erduran’ın Türk bestecilerin eserlerini çalmak hususunda sahip olduğu sorumluluk bilincinden, kararlılık ve cesaretinden övgüyle söz ediyor. Filiz Ali de söz ettiğimiz müzik devriminin âdeta içine doğmuş; Sabahattin Ali’nin Carl Ebert’in çevirmeni, dramaturgu olduğu zamanlarda kendisiyle karşılaşan bir çocuk vaktiyle. Ebert üzerine yazdığı kitabın ön sözünde bu karşılaşmalardan ne kadar etkilendiğini anlatıyor. İlerleyen yıllarda Ankara Devlet Konservatuarında piyano bölümünü bitirip Amerika’da öğrenimini sürdürüyor. Ardından Türkiye’ye dönüp akademide, radyolarda, TRT ekranlarında, gazetelerde üretmeyi ve öğretmeyi sürdürüyor.

Söz ettiğim portre yazısında Avrupa’da çağdaşı bestecinin devletin yetkili kurumlarından üretimi ve eserinin yayılması konusunda gördüğü desteği Türk bestecilerin göremeyişine de değiniyor Filiz Ali. TRT’nin sık değişen yönetim politikalarına atıfta bulunuyor, kendisine sorumluluğu yüklenen kültürel hizmeti yapmaktansa piyasadaki popüler üretimleri halka sunan bir yayıncılığa sürüklendiğine dikkat çekiyor.

Filiz Ali’nin yine Cumhuriyet’te yayınladığı bir İdil Biret söyleşisinde iki piyanistin müziklerine halkın yabancı kalışından söz ettikleri kısımda Biret, üniversite şehirlerinde verdiği konserlerden ve oradaki dinleyiciden ne kadar memnun olduğunu anlatıyor. Yurt genelinde abonman konserler, açıklamalı, konferanslı konserler düzenlense seve seve gideceğini belirtiyor.

Bir yandan devlet kurumlarının tarihsel süreçte üstlendikleri roller ve bu rollerdeki değişimler bir yandan da sanatını duyurmak istediği geniş kitlelere dair sanatçının anlayışını göstermesi bakımından bu alıntıları önemli buluyorum, çünkü andığımız isimler bir yandan da genç cumhuriyetin sanatçı-aydın kimliğini inşa etme çabalarının önemli temsilcileri. Nitekim ilk yıllarında cumhuriyet özel yetenekli çocuklarını yurt dışında eğitimleri için desteklemeye çalışmış, bu amaçla özel kanunlar çıkarmıştı. 4 yaşındayken, Mithat Fenmen’in kendisini “bir sürpriz” olarak anons ettiği gün, dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün de içinde bulunduğu bir dinleyiciye çalmıştı İdil Biret piyanosunu. Suna Kan, babasının çaldığı bir konserde İnönü’ye tanıtılmış, ilk konserinde Mevhibe İnönü de kendisini dinlemişti.2 Harika Çocuklar Yasası olarak bildiğimiz özel nitelikli kanun bu iki yeteneğin yurt dışındaki eğitimlerinin devletin desteğiyle sağlanabilmesi için çıkarılmıştı. Ardından daha geniş kapsamlı bir yasa ve idari düzenlemelerle başka “harika çocuklarının” da eğitimini sağladı cumhuriyet.

1934 yılı Meclis açılışında Atatürk’ün yaptığı konuşmada, radyolardaki Türk müziği yasağının da dayandırıldığı bir kısım var. “Bugün dinletilmeye çalışılan musiki yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır.” diyor Atatürk. İlerleyen on yıllarda da tekrarlanıyor bu tez, farklı bağlamlarda.

Kültür inşasına dair önemli bir tartışmanın, bugün belki de popüler sahada kaybetmiş görünen, bir tarafının içini doldurmak için üzerinde daha fazla düşünmeye mecbur olduğu bir tez olduğuna inanıyorum. Bugün yitirdiğimiz değerlerin idrakine yeterince varmıyor oluşumuza, sanatımızın köşetaşı isimlerinin anısının popüler kültürün ucuz yapımlarına kurban edilmesine kızmamızın sebebi belki de gerekli düşünsel mesaiyi harcamıyor oluşumuz. 

Yeni ulus kimliğinin müziğinin Türk halk müziği geleneğinden de beslenen ama Batılı formda, çok sesli bir müzik olması gerektiği fikrini eleştirel bir zeminde Ziya Gökalp’ten itibaren takip eden bir makaleyi de aşağıda dikkatinize sunuyorum.3 Sözünü ettiğimiz çok sesli müzik macerası ile beraber/ ona rağmen Türk pop müziği ve arabesk, başka yazıların konusu olabilir.

  1. https://www.ntvradyo.com.tr/program/iz-birakan-kadinlar/489 ↩︎
  2. https://www.ismetinonu.org.tr/inonu-ve-harika-cocuklar-yasasindan-faydalananlar/ ↩︎
  3. Orhan Tekelioğlu’nun “The Rise of a Spontaneous Synthesis: The Historical Background of Turkish
    Popular Music” adlı makalesi: https://repository.bilkent.edu.tr/server/api/core/bitstreams/9e546d41-8928-4394-85e6-76cfe818b7ef/content ↩︎

Bahsi Geçen Okumalar

Ali, Filiz. Dünya’dan ve Türkiye’den Müzisyen Portreleri. Cem Yayınevi, 1994. Baskı. (Ayla Erduran portresi için s.146, İdil Biret söyleşisi için s.123)

Filiz Ali’nin “Bir Tutkunun Peşinde Carl Ebert/ Genç Cumhuriyet’in Tiyatro ve Opera Serüveni” adlı kitabı.

Atatürk’ün 1934 yılı Meclis açılış konuşması: https://ata.msb.gov.tr/Genel/icerik/1-kasim-1934-tarihli-konusmasi

Görsellerin Alındığı Adresler

Ayla Erduran’ın fotoğrafları: https://adalarpostasi.com/2017/08/10/2839/

Filiz Ali’nin fotoğrafı: https://www.milliyetsanat.com/haberler/diger/filiz-ali-carl-ebert-i-anlatiyor/17182

İdil Biret’in fotoğrafı: https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/piyanist-biretin-60-yillik-studyo-kayitlari-tek-eserle-dunya-piyasasinda/1123536

Leave a Reply