Genç yaşta yakalandığı amansız hastalığın yanı sıra Rusya’daki toplumsal durumun bozukluğunun etkisiyle, Anton Çehov’un hemen hemen bütün hikâyelerinde çok belirgin olmasa da bir karamsarlık olduğu sezilir. Çehov, Kaştanka’da hüznü hemen belli etmez; Kaştanka’nın hüznü gizli bir bahçedir. Kaştanka; mizahi ögelerle zenginleştirilmiş, sevimli hayvanlarıyla modern bir masala dönüşmüş, ilk görünüşte neşeli bir hikâyedir. Fakat; bütün bu nümayişin arkasında, kurulu düzene ve insan ilişkilerine karşı büyük bir güvensizlik, geleceğe karşı kötümser bir bakış yatar. Çehov; diğer hikâyelerinde pek görülmediği üzere, bu hikâyede yergisini keskinleştirmek için anlatılanların düşselliğinin apaçlıklığına ve üslubunun mizahla yorulmasına güvenir. Fakat; bence burada yükselen yergi, aynı zamanda umutsuzluğun ve karamsarlığın da yükselişidir. Bunda Çehov’un aynı zamanda iyi bir oyun yazarı olmasının da payı çok büyüktür. Çehov, bu hikâyedeki her bir sahneyi, hatta en duygusal ya da en trajik anları bile birer komediye çevirirken, aynı zamanda da insan davranışlarının altyapısını oluşturan ikiyüzlülüğü ve acımasızlığı da gün yüzüne çıkarıyor. Nihayetinde, Kaştanka ne düşünürse düşünsün veya Kaştanka’nın seçimi ne olursa olsun, o düşünce veya seçim Kaştanka’nın çaresizliğini ve ahmaklığını bizlere izletiyor.
Dediğim gibi, Çehov hikâyelerinde insanoğluna eleştiriler yöneltir, karakter oluşumunu irdeler, davranışların arkasındaki motivasyonları sorgular. Fakat denilebilir ki, Kaştanka’da ana kahramanların hep hayvanlardan oluşması bir çelişki değil mi? Çehov’un Kaştanka hikâyesindeki kahramanlar; yani hayvanlar, hem kendi türlerinin özelliklerini hem de insani duyguları taşıyorlar. Örnek vermek gerekirse, diğerlerine uzaktan bakan ve onlarla yakınlaşmaktan uzak duran kedi Fyodor, kendini beğenmiş, kibir abidesi bir insanı andırıyor. Sürekli bir şeyler hakkında homurdanan domuz Havronya veya geveze kaz İvan; bizlere ne kadar da tanıdık gelmekte… Bütün bunlardan önemlisi ise; Kaştanka’nın hareketleri, o yalnızca tek bir insan tipini temsil etmiyor. O, eski sahiplerinin evindeki kötü koşullara rağmen başına buyruk yaşamla; iyi bakıldığı fakat kurallara uymak ve çalışmak zorunda bırakıldığı yeni evi arasında seçim yapmak zorundadır ve kararsızdır. Kaştanka, burada Çarlık Rusyası’nın kendi kaderini tayin edemeyen fakir halk kitlelerini temsil eder. Bence Kaştanka; kararsızlığını içinde yaşadığı toplumdan alıyordu, temsil ettiği toplumdan.
Şöyle bir soru sorulabilir: Gerçekçi yazarlar bize bildiklerimizi tekrardan mı anlatıyor? Evet, belki anlattıkları bize çok tanıdık gelecek; fakat ne var ki, iyi yazarlar insanların dikkatinden kaçan ya da farkına varamadığı küçük ama değerli ayrıntıları yakalarlar, bu onları bir iyi yazar yapan şeydir. Çehov da belki bu noktadan yola çıktı. İnsanları iyi kötü diye ayırmadı, toplumdan soyutlamadı; umutları, mutlulukları, kinleriyle ele aldı. Kaştanka, Çehov’un her hikâyesi gibi, Rusya’nın çöküş dönemine denk düşüyor. Çarlık Rusya’da hemen hemen herkes, yıkılmaya yüz tutmuş bir toplum tablosunu tamamlıyor; buna köpek Kaştanka ve sirkteki hayvan arkadaşları da dâhil. Çehov, bu tabloyu bütün renkleriyle tamamlamış, bu onun anlatım ustalığını ve dile hâkimiyeti gösteriyor.
Çehov bir söz ustası. O, Kaştanka’ya hayatın rastgele seçilmiş herhangi bir anından bahsederek başlar, tıpkı diğer hikâyelerdeki gibi.
“Çoban köpeği ile fino kırması, tilki suratlı, kestane renkli, küçük bir köpek, endişeli gözlerle etrafına bakarak kaldırımda bir aşağı bir yukarı koşuyordu.” (Çehov, 17)
Çehov’un, bana göre hikâye dünyasını ikame eden ve onu Çehov yapan yanı şudur: O, hikâyede bilgiçlik taslamaz, araya girip can sıkıcı, çokbilmiş açıklamalar yapmaz. Kaştanka’da da kendini belli eden bir Çehov özelliği ise; karakterlerin hayatın güçlükleri ile doğrudan yüz yüze gelmemesidir. Çehov, karakterleri salt acı içine koyup, yazdıklarını ekşi hale getirmez. Ancak Çehov’un sihri kendini kurguda gösterir, karakterlerin işlerinin hiç de kolay olmadığını okurken anlayabiliriz. En ufak ayrıntılar, sıradanların arkasındaki fikirler ve birikim, cımbızla seçilmiş sözcükler ve kurulan cümleler hikâyeye tat katar; bu ifade, şahsımca Çehov’un dünyasını tanımlamak için de kullanılabilir aynı zamanda. Kaştanka’daki gibi incir çekirdeğini doldurmayacak olaylar, konuşmalar kullanılarak ekonomik, siyasal ve toplumsal ilişkileri açıkça dile getirilmeden varlıklarını hissettirilmesinin ardında yatan “büyü”, Anton Çehov’un ustalığında gizlidir.
Şehime Gündoğdu
Ozan Bey Merhaba,
Uzun zamandır yazılarını zevkle takip ediyorum. Çok güzel bir kaleminiz var. Sizinle derinden bir sohbet isterim.