Nic Pizzolatto’nun İlk Romanı: ‘Saklan Kaç Vur’

2014 yılının en iyi dizilerinden birisinin, beş alanda Emmy ödüllü ‘True Detective’ olduğunu düşünüyorum. Dizinin yaratıcısı ve senaristi olan Nic Pizzolatto’nun orijinal adı ‘Galveston’ olan bir romanı varmış. Bunu öğrendiğimde, bahsettiğim roman çoktan Türkçe’ye ‘Saklan Kaç Vur’ olarak çevrilmişti. Ben de romana ulaşıp romanı okudum. Yazımda romanı tanıtmaya çalışacağım.

Roman; akciğer kanseri olduğunu öğrendikten sonra, patronu tarafından planlanmış bir suikastten son anda kurtulan ve o mekanda esir alınmış bir genç kızı kurtaran, Roy Caddy isimli; kovboy görünümlü, pis işler yapan bir adam ile ilgili. Asıl konunun da; adamın genç kızı kurtardıktan sonra, onunla beraber düşmanlarından kaçmak için çıktığı yolculuk olduğu söylenebilir. Konu itibariyle kulağa biraz klişe geliyor ama; sonraları romanda oldukça şaşırtıcı olaylar gelişiyor.

saklankacvur-kapak-950pxx-579x835

Romanın yapısında; çoğu çok satan romanda olduğu gibi, dümdüz ileriye doğru bir zamansal gidişat yok. Geçmişe veya şimdiki zamana gidip gelmeler oldukça fazla ve bazı bölümlerde okuyucu anlayamayabiliyor bu geçişleri; çünkü yeterince ip ucu verilmiyor bahsedilen anın geçmişte mi yoksa şimdiki zamanda mı olduğuna dair. True Detective isimli dizide de geçmişe ve şimdiki zamana dönüşler vardı; bu, yazarın yazım tarzı denebilir.

Romanın dili oldukça basit. Nic Pizzolatto kısa cümleler kullanmış romanın genelinde; ki bu da rahat bir okuma sağlıyor. Çeviri de çok güzel; havada kalan, anlaşılmayan cümle ya da tamlama yok. Romanın genelinde karanlık bir hava var. Kara havadan kastım şu; romanda hep bir şeyler kötüye gidecekmiş, roman karakterleri çok çaresiz ve yalnızmış gibi hissediyor okuyucu. Bunda romanda dekor olarak kullanılan öğelerin önemi göz ardı edilemez. Mesela; roman boyunca kahramanlar ucuz otellerde konaklıyorlar, boğazına kadar suça batmış insanlarla tanışıyorlar, yeni suçlar işliyorlar. Bütün bunlar, romanın karanlık bir hava oluşturmasını sağlıyor.

Romanı genel olarak beğendim. Biraz durağan bir romandı; yani olaylar çok hızlı gelişmiyordu, çok fazla aksiyon yoktu ama karakterlerin gelişimi ve olayların açıklığa kavuşması açısından bu durağanlık romanın önemli bir parçasıydı. Romandaki karakterleri sevdim, bunu da yazarın bir başarısı olarak sayabilirim.

Son olarak, Nic Pizzolatto iyi bir iş çıkarmış. Roman, bir çırpıda okunabiliyor; ancak aklınızdan bazı detaylar kolay kolay silinmiyor. Karanlık bir dünyada yapılan bu yolculuğun etkisinden kolaylıkla çıkamıyor okuyucu.

Leave a Reply