Shakespeare Bir Ressam Olsaydı: JOHN WILLIAM WATERHOUSE

Shaekspeare’in epik sahneleri pek çok ressam için ilham kaynağı olmuştur. Onun romantik, coşkulu ve destansı satırlarını paletine ve fırçasına en iyi yansıtan ressamlardan biri de hiç kuşku yok ki John William Waterhouse’dir. Hamlet’in Ophelia’sına, Juliet’e ve Miranda’ya John William Waterhouse’nin zihninden bakmadan önce sanatçıyı doğumunun 171.yıldönümünde biraz daha yakından tanıyalım.

John William Waterhouse, 1849 yılında ressam bir çiftin ilk çocuğu olarak Roma’da dünyaya geldi. Vaftiz edildiği tarih 6 Nisan olarak kilise kayıtlarında yer alsa da tam doğum tarihinin bu olduğu kesin değildir. Waterhouse ailesi 1854 yılında Londra’ya taşındılar. Evleri, 1852 yılında kurulan Victoria ve Albert Müzesi’ne çok yakındı. Çevresinde “Nino” olarak anılan John William Waterhouse, ailesinin de teşviği ile sık sık Londra’daki müze ve sergileri ziyaret etme şansı buluyordu. Gençlik yıllarını müzelerde sergilenen eserlerin eskiz çalışmalarını yaparak geçirdi. Nihayet sene 1870 olduğunda Royal Academy of Arts’tan kabul aldı. Her ne kadar akademide ilk zamanlar heykelcilikle uğraşmış olsa da bu uzun sürmedi ve ilk kez 1874’de günümüzde hâlâ devam eden geleneksel Royal Academy Yaz Sergisi’nde Uyku ve Onun Yarım Kardeşi Ölüm adlı tablosu sergilendi. Ölümüne değin, 1890 ve 1915 yılları hariç olmak üzere, her yıl bu sergide yer alan John William Waterhouse hayatı boyunca iki yüzden fazla tabloya imza atmıştır.

Uyku ve Onun Yarım Kardeşi Ölüm

Sanat hayatının ilk yıllarında Barok akımına tepki olarak ortaya çıkan ve konularını çoğunlukla Antik Yunan efsanelerinden, şairlerden ve tarihçilerin anlatılarından seçen Neo-Klasik akımdan etkilenmiş olan John William Waterhouse, ilerleyen yıllarda çağdaşı Ön-Raffaeloculardan etkilenmiştir. Mitoloji ve edebiyattan pekçok sahneyi tuvaline aktaran ve özellikle kadın portreleri ile bilinen sanatçının en önemli eserlerine Yunan mitolojisinde yer alan rüzgar tanrısı Boreas’ı konu aldığı aynı isimli eseri ve İngiliz şair Alfred Tennyson’ın Shalott Leydisi adlı şiiri üzerine resmettiği aynı isimli tablosu örnek verilebilir.

Boreas
Shalott Leydisi

William Shakespeare’in oyunlarından ve şiirselliğinden pek çok sanatçı gibi etkilenen John William Waterhouse, Shakespeare’in oyunlarından sahneleri resmetmeye ilk olarak sanat hayatının henüz başında, 1875 yılında başlamıştır. Shakespeare’in yazdığı son oyun olan Fırtına’nın iyiyi ve güzel olanı temsil eden kadını Miranda’nın portresi John William Waterhouse’nin Shakespeare üzerine bilinen ilk çalışmasıdır.

Miranda

Açık tonlu tek renk kıyafeti içinde, toplu saçları, çıplak ayakları ile resmedilen Miranda, nispeten sakin, dalgasız denizin kıyısında düşünceli bakışlarla oturmaktadır. Henüz toy, bir nevi inzivadaki bir keşişi çağrıştıran bu portrenin aksine ölümünden bir sene önce, 1916’da yeniden resmettiği Miranda portresinde ise değişen pek çok şey vardır. Dalgaların kayalıklara vurduğu fırtınalı bir günde Miranda, dalgalanan saçları, zarif elbisesi ve endişeli ancak güçlü bakışlarıyla resmedilmiştir. Artık daha tecrübeli, yalnızca düşünsel ve içsel bir iyilikle kalmayıp erdemli eylemleriyle de karakterini olgunlaştırmış bir Miranda görürüz. Belki de Waterhouse bu iki tablosu ile kendini Miranda ile özdeşleştirmiş ve kendi karakterinde gözlemlediği gelişimi Miranda üzerinden resmetmiştir.

Miranda

Waterhouse’nin en ilgi duyduğu Shaekspeare kadını ise Hamlet’in Ophelia’sıydı. Hamlet’e olan büyük aşkı ile bilinen trajik karakteri resmetmek için tam üç kez paleti eline alan Waterhouse, bu eserleri 1889, 1894 ve 1910 yıllarında resmetmiştir. Bu eserlerin belki de en bilineni, zambakların yüzdüğü nehrin kıyısında bir ağaç dalına oturmuş Ophelia’nın saçlarını çiçeklerle süslediği tablodur.

Ophelia

William Shakespeare’in romantik trajedisi Romeo ve Juliet’in kadın kahramanı Juliet Capulet, Waterhouse’nin tuvaline aktardığı bir diğer Shakespeare karakteridir. Bir Waterhouse tablosunun tüm niteliklerini taşıyan bu eserde Juliet’i, eli kolyesine uzanmış, henüz yeni âşık olmuş veheyecanını gizlemeye çalışan bir genç kız olarak görüyoruz.

Juliet

Son olarak en sevdiğim Waterhouse tablosu olan Gülün Ruhu’nu sizlerle paylaşmak istedim. Turkuaz ve altın sarısı giysisi içinde, kızıl saçları incilerle bezeli pembe yanaklı bir kadını duvar dibindeki güllerden birini koklarken görüyoruz. Acaba gülün kokusu hangi nice anıyı aklına getirdi diye düşünmeden edemiyor ve anılarına dâhil olmaya çalışmaktan kendimi alamıyorum. Belki bir yaz günü kokusu, belki içten bir sarılma, belki doğanın uyandırdığı hayranlık ya da arkadaşlarla geçirilen güzel bir akşama duyulan özlem…

Gülün Ruhu

Kullanılan kaynaklar:

http://www.jwwaterhouse.com/view.cfm?recordid=89

https://edebiyatvesanatakademisi.com/resim-sanati/neoklasik-resim/19239

https://www.artble.com/artists/john_william_waterhouse/more_information/style_and_technique

https://www.turkcebilgi.com/john_william_waterhouse

https://www.wikitree.com/wiki/Waterhouse

Leave a Reply