Türkiye’nin Ortak Pazar yolculuğundaki en önemli adımlardan biri de 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması’dır. CHP’nin yaptığı ilk anlaşmaya göre, şu anki Avrupa Birliği daha Ortak Pazar aşamasında iken 23 yıl içerisinde tam Ortak Pazar üyeliğine geçilecekti.

Ortak Pazar aşamasında ve daha sonraları da Avrupa Birliği aşamasında, Tansu Çiller döneminden Gümrük Birliği sürecine kadar tam üyelik anlamında kayda değer bir gelişme olmadı.

zekeriya tümer gümrük birliği bizi vurdu

Gümrük Birliği Türkiye ekonomisine ne getirir ne götürür ilgili uzman kuruluşlarında doğru dürüst irdelenmeden bin bir tezahüratlarla büyük bir başarı olarak lanse edildi.

Tüm dünya sanayileri, büyük teknoloji ülkeleri olmadan önce taklit sanayii olarak işe başlamış, daha sonraları kendi özgün sanayilerini oluşturmuşlardır. Gümrük Birliği ile lisans ve patent haklarından dolayı müteşebbis sanayicilerin önü kesilmiştir. Önceleri lisansa tabi olmadan üretim yapabilen KOBİ’lerin önü yüksek lisans ücretleri ile kesilmiştir. Japon fotoğraf makinesi teknolojisi, Alman fotoğraf makinesini birebir taklit ederek başlamış iken bugün Japonya Alman fotoğraf makinesi teknolojisini fersah fersah geçmiştir.

Türkiye bir tekstil ülkesi olmasına rağmen hala kendi dünya markasını yaratamamış olması, tarım ülkesi olmasına rağmen hala kendi buğday ve domates tohumunu üretememiş olması, üretimdeki doğurgan tohum eksikliği ve dışa bağımlılık üzerinde çok düşünülmesi gereken bir husustur.

Erbakan Milli Selamet Partisi’nin ilk başlangıcından itibaren ortak pazara daha sonra da Saadet Partisi’ndeki hayatının son demlerine kadar ideolojik olarak Avrupa birliğine karşı çıkmıştır. Bir aksülamel olarak Müslüman ülkeler ortak pazarı, D8, D60’ı ve Müslüman Ülkeler Birleşmiş Milletlerini ve İslam Dinarını savunmuştur.

Erbakan 1969 yılında ilk defa Milli Nizam Partisi’ni kurduğu andan itibaren, Milli Nizam Partisi’nin yani Milli Görüş’ün ideolojisinin yazıldığı, teşekkül ettirildiği andan itibaren hedefine koyduğu tek şey dünya Müslümanlarının meselelerinin hallinin tek çaresinin Müslümanların diğer dinlerde de olduğu gibi bir dini lideri, yani ‘’ halifesi’’ olması gerektiğine inanmıştı. Ancak hiçbir zaman dilinin altındaki baklayı çıkarmamıştı.

‘’ D8 , D60, İslam Ortak Pazarı, Müslüman Ülkeler Birleşmiş Milletleri…Kendi yol haritasını parçalara bölmüştü aslında…Tek hedefi… Halifeliğin ihyası; İslam âlimlerinden oluşan bir şura tarafından en liyakatlisini kendi içerisinden halife olarak seçmesi idi.

Şimdilerde bazı keskin teröristler kendilerinden menkul bir halife çıkarmışlar. Buna ancak herkes keh keh keh der. Bu tavır islamofibi’yi beyinlere nakşetmek için “batılı yüksek akılların” taşeronluğudur. Batılılar bilmelidir ki hiçbir zaman sui emsal emsal olmaz.

Yeni bir medeniyet, bir Osmanlı, bir Selçuklu, bir Endülüs , bir Eyyubi gibi bir İslam medeniyeti kurabilmenin, dünyaya ışık saçabilmenin ilk adımı Müslümanların bir dini lideri olmasına bağlıdır. Ki bu medeniyet sadece Müslüman ülkelere değil tüm dünya mazlumlarına sahiplik edecektir.

Bu fikirler şimdilerde yüksek vizyonlu aydınların, yeni Osmanlıcıların, yeni bir dünyacılarının kulağına da küpe oldu.

Ahmet DAVUTOĞLU, Numan KURTULMUŞ gibi devlet adamlarının görüşleri öngörüyor ki yeni bir medeniyet tüm dünyayı yeniden ıslah edecek… Tüm dünya mazlumlarının savunucusu olacak fikrini dillendirmeye başladılar.

Gelelim bizim birlik meselemize…avrupa-birligi-1

Avrupa Birliği bugün hem siyaset kurumu çevrelerinde hem de toplumun tüm entelektüel katmanlarında kabul görmüş durumdadır.

Siyaset kurumu da hem Kopenhag kriterlerinin uygulanması, topluma mal edilmesi, toplum fertleri nezdinde de farkındalıklar yaratarak; kendi haklarını savunma noktayı nazarından da birliğe girmeye istekli ve teşne olmalıdır.

Ayrıca siyaset kurumu askeri vesayetin elini eteğini siyasetten çekmesi ile kendi kışlasında her toplum ferdi kadar toplum meselelerine müdahil olabilme zaruretinden dolayı da Avrupa birliği kriterlerinin savunucusu olmalıdır.

Yıl 2014 Ahmet Davutoğlu hükümeti kuruldu… Avrupa Birliği ile ilgili iki Bakanlık var. Her ikisinin de hem dış ilişkiler geçmişi hem de Avrupa birliği ile ilgili bilgi ve yeterli birikimleri olması ve Sayın Ahmet Davutoğlu’nun yazmış olduğu kitapların da kendisinin de Dış İşleri Bakanlığı geçmişi olması, Avrupa Birliği noktasında fasılların hızla yerine getirilmesi müktesebat noktayı nazarından da yol haritamızı bihakkın yapabilme imkanını sağlıyor.

2003’den sonra AK PARTİ hükümetleri Avrupa Birliği’nde adımların hızla geçilmesi noktasında ev ödevlerini düzgün bir şekilde yapmıştır.

Sayın Tayyip ERDOĞAN, hiçbir kademeyi düzgün bir şekilde yerine getirmemesine rağmen birçok irili ufaklı ülkenin 2-3 sene gibi çok kısa bir sürede birliğe tam üye olarak alınmasının bir çifte standart olduğunu sürekli gündemde tutmuştur.

Hırvatistan’ın 2013’de katılımıyla üye ülke sayısı 28’e ulaşmıştır.

En son katılan Kıbrıs Rum kesimi, Slovakya, Slovenya, Hırvatistan ve Letonya’nın tam üye olarak alınış süreçleri bize uygulanan süreçle yakından uzaktan alakalı olmamıştır.

Avcavusoglu--ab-bakanligi-gorevini-volkan-bozkir-a-devrettirupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Sayın Volkan BOZKIR da Dış İşleri Bakanı Sayın Mevlüt ÇAVUŞOĞLU da Avrupa Birliği güzeranına tam anlamı ile vakıf olmaları Türkiye Devletinin büyük bir şansıdır.

2008’deki krizler tüm Avrupa Birliği ülkelerini çökertmesine karşın; siyasetçilerimizin ifadeleri ile Türkiye’yi teğet geçmesi, bizim mi daha çok birliğe ihtiyacımız var yoksa birliğin mi bize daha çok ihtiyacı var sorusu yöneticilerimizin ağzına pelesenk oldu.

Avrupa Birliği Bakanlığı’nın kendi web sitesinden aldığım bilgilerle 2007 – 2013 yılları arasında ana olarak uyum programını 33 başlık altında mütalaa etmişler.

Avrupa Birliği kendi içerisinde de Yunanistan ekonomisinin çok kötü duruma düşmesi ile, özellikle Almanya gibi çalışkan ülke halkları ve bizatihi hükümetleri; Yunanistan, İspanya , Portekiz gibi üretmeyen sürekli birliğin destek paraları ile ayakta durmaya çalışan ülkeler karşı bu tembel ülkeleri daha ne kadar sırtımızda taşımaya devam edeceğiz diye bir tepki oluşmuştur. Yunanistan, Almanya yardım konusunda isteksiz görününce Nazi Almanya’sının Yunanistan’ın altınlarının üstüne konduğu iddiası ile yardımı vermeye mecbursunuz; zaten bu parayı 67 sene önce bizden çalmıştınız gibi absürt bir iddia ile ortaya çıkmıştır.

Tüm bu anekdotların anlatılma sebebine gelince… Avrupa Birliği’nin kendi içerisinde nüfus artış hızının çok az olması, birliğin kuruluş amacının ABD’ye karşı tek bir güç olabilme ve bir tür Hristiyan ittifakı mantığı ile kuruluşunun bizi kolay kolay içlerine sindiremeyeceği görülmektedir.

Geçmiş yıllarda MGK Genel Sekreterinin Amerika ve Avrupa Birliği dışında da Türkiye yüzünü Rusya Çin ve Hindistan’a çevirmelidir sözü manidardır.

Sayın Başbakanın ulusa sesleniş konuşmasında sürekli “yeni bir Dünya”, “yeni bir medeniyet” vurgusu yapması da hem ABD’ye hem de Avrupa Birliğine dik dura bilebileceğimizi göstermesi bakımından şayan-ı dikkat ve takdirimizi çekmiştir.

 

 

Leave a Reply