Covid-19’un Politikleşme Sebepleri ve Çin’in Yükselişi

Yang Shuping, 2017: Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, başlangıç konuşması sırasında Amerikan özgürlüklerini övdükten sonra tacize uğrayan Maryland Üniversitesi mezunu Yang Shuping’i maske ile boğarken. (Badiucao)

Çin uzun zamandır hakkında yazı yazmak istediğim bir konuydu. Fakat hem geçmişi hem de güncel durumu çok geniş olduğu için bir türlü yazmak istediğim planı oluşturamamıştım. Çin’i birkaç yazı ile özetlemek binlerce yıllık tarihine haksızlık etmek olur. Son zamanlarda yazılarını takip etmeye başladığım, Çin ile ilgili yazıları ile ön plana çıkan, araştırmacı gazeteci yazar Martin Jacques’in paylaşımları ile düşüncelerimi az da olsa toparlayabildim.  Elimden geldiği kadar Çin’in tarihsel gelişimi ile güncel politik ve ekonomik durumunu Martin Jacques’in düşünceleri üzerinden anlatmak istiyorum.

Etnik Çin

Çin, dünyanın en gelişen ekonomisine ve en büyük nüfusuna sahip olma özelliği ile bilinen bir ülkedir. Pek çok etnik grubu içinde barındırmasına rağmen, Uygurlar ve Tibetliler dışında kendini Çinli olarak nitelendirmeyen gruplara rastlandığı söylenemez. Yapılan araştırmalara göre Çinlilerin yüzde 90’ı kendisini tek bir ırka mahsus olarak görmektedir. Bu, bilinen diğer büyük ülkelerdeki farklı etnik grupların çatışmalarını ve protestolarını düşündüğümüz zaman garipsenebilecek bir durumdur.

Çin’in tarihi olarak yükselişi son 300 yılda belirgin olarak anlaşılmaktadır. Çin günümüz sınırlarına bu son 300 yıllık zaman diliminde ulaşmıştır. İlk sınırları, ‘’Qin’’ adı verilen halktan oluşur.  Şu anki sınırlarının üçte birinden daha azını oluşturmaktadır. Şu an kendilerini esas Çin ırkı olarak adlandıran ‘’Han’’ ise güncel sınırlarının yarısı kadar olduğu söylenebilir. Zaman içinde diğer toplulukları topraklarına katarak genişlemiştir. Bu genişlemede Moğolistan’dan alınan toprakların payı büyüktür. Buna rağmen günümüzde 10 Çinliden 9’unun kendisini ‘’Han’’ adı verilen ırka tabi olarak görmesi dikkat çekici bir durumdur.

Han ırkına mensup insanlar kendilerini diğer ırklardan üstün görmektedirler. Bu ırk diğer ırklardan üstündür ve bu ırka tabi olmak istemeyen insanlar, Uygurlar ve Tibetliler başta olmak üzere, dışlanmaktadır. Han ırkına tabi olmak istemeyenler Han ırkına karşı saygısızlık yapmaktadırlar. Diğer ülkeler, Amerika, Brezilya gibi etnik çeşitliliğin fazla olduğu ülkelerde sürekli ırk sorunları varken, Çin bu kadar farklı etnik gruptan insana sahipken nasıl bir arada sessizce kalabilmektedir? Diğer ırklara sahip olduğunu savunan insanlar, Han ırkına tabi olanlarla aynı haklara sahip değildir. İkinci sınıf insan olarak görülmektedirler ve genellikle baskıya maruz kalmaktadırlar. Tibetli keşişlerinin tepki göstermek için kendilerini ateşe vermesi veya Hong Kong’da çıkan protestolar Çin hükümetine bağlı insanların çok küçük bir kesimini oluşturmaktadır. Peki yönetimden kaynaklanan baskı ve manipülasyonun etkisinin bunu tek başına oluşturduğunu savunabilir miyiz? Yoksa derinde yatan başka sebepler var mı? Çalışma kampları, işkence, göz korkutmaların 1,2 milyar insanı bir arada tutmak için yeterli bir sebep olduğunu düşünebilir miyiz? Fakat sonuç olarak Çin’in sağlam otoritesini ve dünyanın en hızlı gelişen ülkesi olma özelliğini göz ardı edemeyiz.

Çin Politik Sistemi ve Merkeziyetçi Devlet Yapısı

Aung San Suu Kyi’nin (Myanmarlı politikacı) sessizliği. (Badiucao)

Çin diğer bilinen büyük devletler ve imparatorluklar, Roma, İspanyol, Müslüman imparatorlukları gibi, tarihin tozlu sayfalarında yok olmamış, binlerce yıl ayakta kalmayı başarmış bir ülkedir. Bilakis daha da genişlemiştir ve etkisini artırmıştır. Fakat ekonomik büyümesi 21.yüzyıla kadar dikkat çekici bir durumda değildir. Bu yüzden 21.yüzyıla kadar Batı için, özellikle ABD, ciddi bir tehlike arz etmemektedir.

Çin’in politik sistemi, yüksek nüfuslu yapısını bir arada tutan bir elementtir. Çin diğer ülkeler gibi tek sistem tek devlet şeklinde yönetilmemektedir. Pek çok sistemin hâkim olduğu bir ülkedir. Birliği oluşturabilmek adına düşünce olarak birlik olmuş farklı ırklardan insanları bir arada tutabilen bir sistemdir.

Çin politik sistemi denilince akla ilk gelen komünizm olsa da bu kavram tek başına Çin’i anlamak için yeterli değildir. Çin; cumhuriyeti, sosyalizmi, militarizmi içinde barındıran tek partili bir ülkedir. Farklı sistemlerden oluşan devlet yapısı yönetimin en başında yer alan komünist partiye bağlıdır. Fakat Çin’in politikasını savunduğu ideoloji ile kıyaslamak doğru olmaz. Çin politikasının ardında otoritenin ve yasaların daha çok işlev gördüğünü söyleyebiliriz.

Martin Jacques’ın en çok dikkatimi çeken açıklamalarından birisi Çinlilerin otorite ve yasalardan hoşlandığını belirtmesi. Devletin otoritesi ve meşruiyeti demokrasinin işlevi olarak görülmektedir. Sonuç olarak Çin yönetimi, herhangi bir batı devletinden daha fazla meşruiyete ve yetkiye sahiptir. İnsanlar da bu yetkiden memnundurlar. Çinliler otoriteyi ve yasaları severler. Devletin gücünü kısıtlamaktan çok artırmayı amaçlarlar. Devlet onlar için bir aile üyesi, dahası ailenin reisidir. Diğer bir ifade ile ataerkilliğin (patriarchy) devlet yönetiminde görülmesinin en büyük örneğidir Çin.

Kendi düşünce yapıma göre bu durumu kabul etmek benim için çok kolay değil. Gözlemlerime göre ve tarihe baktığımız zaman, genel olarak insanların bu duruma ses çıkarmadan kabul etmesinin de mümkün olmadığını görebiliyoruz. Çin’de büyümüş, şu an da Kanada ‘da eğitimini tamamlayan bir arkadaşıma durumun nasıl olduğunu sordum. Bütün Dünya ülkelerinde var olan siyasi hegemonyanın Çin’de biraz daha baskın olduğunu söyledi. Fakat bunun temel sebebinin fiziksel zorbalıktan çok yanılgılardan kaynakladığını söyledi. Çinliler dış dünyanın nasıl olduğunun farkındalar ve ne yaşandığını, tarihini biliyorlar. Tamamen içe kapanmış bir ülke olduğu söylenemez. Hatta dış dünyayı, dış dünyanın kendisini bildiğinden daha çok biliyorlar. Fakat dış dünyayı anlamak konusunda manipüle edildiklerini söyleyebiliriz. Bir şekilde kendi dünyalarının diğerlerinden daha iyi hatta üstün olduğuna inandırılmış durumdalar. Otoriteyi kabul etme sebepleri, zevk duyduklarından yahut saygıdan dolayı değil, karşılığında bir maddi çıkar elde ediyor olmaları. Yani otoritenin onları iyileştirdiğini düşünüyorlar. Çin’in büyüme oranını düşününce insanları otoriteye bağlama konusunda ikna etmenin zor olmadığını söyleyebiliriz.

‘’İnsan beyni kolayca yanıltılabilir. Yeteri miktarda şeker ile mutluluk yaratabilirsin ve seni takip etmeye başlarlar. Hele ki aileleri zaten takip etmişse daha kolay olur. Batı Çin’i anladığını düşünebilir fakat Çin, Batı’nın ne durumda olduğunu biliyor. Kendilerini üstün olarak nitelendiren bir halk için bu durumu yaratmak zor değil. Para insanları herhangi bir sisteme itme konusunda önemli bir güce sahip.’’

Covid-19 un politikleşmesi

Batı, dünyada son iki yüz yıldır dominant konumdaydı. Bu yüzden diğer kültürleri ve uygarlıkları anlama ve öğrenme ihtiyacı ve isteği duymadı. Fakat Doğu Asya ülkeleri batıyı anlamak ve öğrenmek zorunda kaldılar. Jacques’a göre Doğu Asyalıların Batı hakkındaki bilgi seviyesi batılıların doğu ülkeleri hakkındaki bilgi seviyesinden daha fazladır. Fakat batılıların Doğu Asya hakkında bilgi birikimine sahip oldukları söylenemez.

Son zamanlarda doğu Asya ülkelerinin ekonomik yükselişleri dünya ülkeleri üzerindeki etkilerinin de artmasına sebep olmuştur.  Batı ülkelerinin etkisini kaybettiğini söyleyenler de bulunmaktadır. Batılılar dünyanın değişimi ve işleyişi konusunda cahil duruma düşmeye başlamaktadırlar. Aslında covid-19 pandemi sürecinin diğer salgınlara göre politik hale getirilmesinin sebebi de bu durumun altında yatmaktadır. Ülkeler pandemi sürecini kontrol ettiğini, edebildiğini gösterme yarışı içerisine girmişlerdir. Salgın dayanışma ile çözülmesi gereken bir sorunken, milliyetçi bir propagandaya dönüştürülmüştür.

Çin’in ekonomik olarak büyümesinden endişe duyan ABD’nin Çin ile arasındaki sorunlar virüs ortaya çıkmadan önce de mevcuttu. Çin’in ekonomik olarak büyümesi ve batılıların Çin kültüründen etkilenmeye başlaması, politik tarafta korkunun başlamasına sebep oldu.

Batılılar hiçbir zaman batılı modernleşme dışındaki modernleşme terimini kabul etmemişlerdir. Çin’in batılı yönetim şekillerini reddetmiş olması da Çin’e duyulan ön yargının diğer bir sebebidir. Çin’in bilindiği üzere dünyayı yönetmek gibi bir amacı yoktur. Fakat dünyanın en etkili devleti olmak istedikleri düşünülebilir.

Tutulma, 2017: Trump ve Çin devlet başkanı Xi arasındaki yakın ilişki. (Badiucao)

Kaynaklar:

Leave a Reply