Trendyol Süper Lig’in 6. haftasında Fenerbahçe, evinde Galatasaray’ı ağırladı. “Kıtalararası Derbi” olarak da bilinen ve sezon başladığından beri en çok beklenen eşleşme olan bu mücadelenin galibi 3-1’lik skorla Galatasaray oldu. Gelin hep birlikte gerek saha içi gerek saha dışı gerekse de sezona panoramik bir bakışla bu mücadelenin yankılarına ve gelecekte getirebileceği olası senaryolara göz atalım.

Öncelikle sahanın içine ve dışına iki takım açısından da göz atarak başlayalım. Fenerbahçe tarafında teknik direktör José Mourinho, Kasımpaşa maçı sonrasında verdiği demeçte, derbi mücadelesini normal bir üç puanlık maç olarak gördüğünü ve rahat olduğunu söylemişti. 2022-2023 sezonunda bir benzerini Jorge Jesus takımın başındayken gördüğümüz bu sözlere, maç öncesinde bu sefer farklı yaklaştı taraftarlar. Derbi maçların ligin genel senaryosu üzerine yapacağı etkinin önemini ve derbi maçlara yapılması gereken özel hazırlıkları çoğu Türk antrenör ya da lige hâkim olan antrenörler bilirler. Açıkçası birçok futbolsever gibi, ben de José Mourinho’nun buradaki rahatlık söylemlerini kariyeri boyunca sıkça yaptığı akıl oyunlarının bir parçası olduğu düşüncesindeydim. Kendisinin “Bana baskıyı hissettiremezsiniz, üzerimde baskı kuramazsınız, hiç şansınız yok” gibi birçok söylemine geçmişten de şahidiz ve tüm bu medya kontrolünün, her fırsatta Galatasaray’a hakemler üzerinden yüklenerek baskı yapmasının ve derbi öncesi ortaya koyduğu rahat görüntünün tamamen oyuncuların üzerindeki ilgiyi ve baskıyı kendi üzerine çekerek takımının işe daha rahat konsantre olmasını sağlamak olduğunu düşünmekteydim. 

Bunun aktif spor dünyasındaki en bilinen muadillerinden birisiyse özellikle basketbol severlerin çok yakından tanıdığı bir isim: Panathinaikos Baş antrenörü Ergin Ataman. Kendisinin geçen sezon Eurolig Çeyrek Finalinde Maccabi Tel-Aviv serisinde 1-0 gerideyken “Final Four’a kalacağız. Eğer Final Four’a kalamazsak seneye Panathinaikos’ta olmayacağım” demeci sonrası takımının geri dönüşü tamamlaması ve sonrasında yarı final maçı öncesi Fenerbahçe seyircisiyle girdiği diyalogla, maç öncesi bir kaos ortamı yaratması ve tüm tepkileri üstüne topladıktan sonra da oyuncularını bu tepkilere bir cevap vermek için motive etmesi bu duruma verilebilecek sadece iki örnek. 

José Mourinho’yu kariyeri boyunca, Panathinaikos’u ise geçen sezon şampiyonluğa götüren bu yöntemin bu derbide bir eksiği vardı: Takımı gerek motivasyon anlamında gerekse de taktiksel olarak maça hazırlamak. Maç önü hiç kimsenin hesap edemediği durum tam olarak buydu, zira José Mourinho gibi bir antrenörün bu maça gerçekten “çok rahat” ve “hiçbir özel hazırlık” yapmadan çıkacağını hiç kimse hesap etmemişti. Sezonun şu ana kadarki bölümünde sahaya hep rakip analizi yaparak çıkan ve ona göre oyun kurgulayan, bu antitez yöntemlere karşı hep kendi tezleri olan silahlarını da kullanan José Mourinho, bu maça taktiksel olarak diğer beş maçtakinden bile daha az hazırlanmış bir görüntüyle çıktı.

Sezon boyunca alıştığımız kadrosuyla mücadeleye başlayan Fenerbahçe’de, Kasımpaşa maçına göre ilk 11’de iki değişiklik vardı. Sakatlığını atlatan Alexander Djiku, Rodrigo Becâo’nun yerine stoperde ilk 11’de kendine yer bulurken Kasımpaşa maçına yedek başlayan Edin Dzeko, bu maçta 11’deki yerini Youssef En-Nesyri’den geri aldı. Galatasaray’da Okan Buruk ise çift forvet olasılığının çokça konuşulduğu bir haftanın sonunda klasik 4-2-3-1 dizilişinden feragat etmedi. İki sezon önceki derbide Jesus karşısında Barış Alper Yılmaz’ı forvet olarak başlatarak Fenerbahçe’nin ofsayt tuzağı taktiğiyle önde çizdiği defans çizgisinin arkasındaki boşluğu kanat koşularıyla adeta otobana çeviren Okan Buruk, bu sefer sürprizi sahaya çıkarttığı beklenmedik bir ilk 11’le yapmadı. Birçok kişi için öngörülebilir bir 11’le çıktığı bu mücadelede Okan Buruk, bu sefer farkı rakibin en güçlü silahlarına karşı kendi oyuncularını doğru konumlandırması sonucu onları pasivize ederek başardı ve bunu da performanslarıyla çokça eleştirilen oyunculardan aldığı verimle yarattı.

Süper ligde bugüne kadar Galatasaray adına birçok maçta çilingir görevi görmüş olan Kerem Aktürkoğlu’nun Benfica’ya transferi sonrası bir kanat transferi yapılmaması sonucu iki kanatta da eksik olduğu düşünülen Galatasaray’da, parlayan isim Yunus Akgün oldu. Kendisini ilk parladığı maç olan, 2018-2019 sezonu Ziraat Türkiye Kupası son 16 turu rövanşında, Galatasaray’ın Boluspor’u 4-1 mağlup ettiği mücadeledeki hat-trick performansından beri takip eden birisiyim. Adana Demirspor’da kiralık olarak geçirdiği ve performansıyla göz doldurduğu dönemden sonra ikinci Galatasaray dönemini 2022-2023 sezonunda yaşadıysa da kendisi adına güzel bir sezon geçirememesi sonrası geçtiğimiz sezon Leicester City’ye kiralandı. İngiltere Championship’te geçirdiği geçen sezonda da performansını bulamayan Yunus, Milli takımda sansasyon yaratan bir kararla Montella tarafından Portekiz maçına 11’de çıkınca ve burada da iyi bir performans veremeyince çok büyük tepkilere maruz kalmıştı. Bu sezona da çok iyi başladığını söyleyemeyeceğimiz Yunus, Kerem’in yerine transfer yapılmayışı sonrası takımın 11’i için önemli oyunculardan biri haline geldikten sonra o bir türlü sergileyemediği performansı da uzun süre sonra ilk kez derbide gösterdi. Okan Buruk’un adeta ikinci bir Kerem Aktürkoğlu yarattığını gördük dün Yunus’tan. İçeri devrilerek orta sahayı sayıca bir kişi artıran bir rolde oynayan Yunus, böylelikle sol bek Jakobs’a da hücum koridoru oluşturdu.

Yunus’un bu maçtaki verimliliğinin en büyük örneği için mücadelenin ikinci golüne bakabiliriz. Yunus, orta sahada aldığı topla birlikte, kendisine gereksiz bir baskı yapan Mert Müldür’ü çalımla geçtikten sonra, sol kanatta bekleyen Jakobs’a pasını bırakan Yunus, aynı Mert Müldür’ün boş bıraktığı alanını doldurmak motivasyonuyla, zaten Tadić tarafından marke edilmekte olan Jakobs’un üzerine giderek bu sefer de Yunus’u demarke bıraktı. Jakobs tekrar Yunus’a döndüğünde ise de ne Mert ne de Tadić artık bomboş durumda olan Yunus’a yetişebilecek durumdaydı. Bomboş yaptığı ortada topu Osimhen’le buluşturan Yunus, asistin kilit pasını vermiş oluyordu. Osimhen ise hem Çağlar hem de Djiku tarafından birçok hava topunda çok iyi savunulduğu bu derbide bulduğu ilk boşlukta 100 milyon € değerinin hakkını veren bir göğüs pasıyla topu savunmanın arkasına sarkan Mertens’in önüne bıraktı ve Mertens de kariyerinde en iyi yaptığı işlerden birini, en çok eleştirileri aldığı dönemde, 37 yaşında yaptı.

Mertens’i Galatasaray’daki alıştığımız rolünde gördüğümüzü söyleyebiliriz aslında. Yani bu “gizli forvet” rolüyle forvete yardımcı ek oyuncu olmasına önceki iki sezondaki birçok maçtan aşina olduğumuzu söyleyebiliriz. Tabii bu maç özelinde bunu bu kadar iyi yapabilmesindeki en büyük etkenlerden biri hiç kuşkusuz Yunus Akgün’ün içeri kat ederek ortada parsellediği alanla birlikte ona bu lüksü verebilmesiydi. Kendisi bu misyonunun yanında topu ayağına aldığında da uzun bir süredir görmediğimiz bir özgüven sergiledi. Gerek ofsayttan dolayı iptal edilen golündeki son vuruşu gerekse de Çağlar Söyüncü’ye attığı bacak arası çalımla yarattığı pozisyonda kendi klasından bir resital sundu bize. Öte yandan her zamanki performansını veren Torreira ve kusursuz oynayan Gabriel Sara’nın hem hücumda istediği yaratıcılık performansını sergilemesi hem de Fred ve İsmail’in gününde olmaması sonucu orta sahasız bir Fenerbahçe oluşu da maçta izlediğimiz birçok Galatasaray pozisyonunun ana sebebiydi. 

Fenerbahçe adına söylenebilecek en olumlu şey, Allan Saint-Maximin’in çalımlarıyla yarattığı alan ve pozisyonlar ve kendisine atılan diyagonal pasları öldürücü bir silaha çevirmesi (Kaan Ayhan’ın sarı kart gördüğü pozisyon). Fakat tıpkı Dzeko ve Tadić gibi kendisinin de gerek bitiricilik gerekse de şutörlük anlamındaki caydırıcılığının neredeyse sıfır olması sebebiyle ve Szymaǹski’nin de skorerliğini kaybetmesi sonucu Fenerbahçe, aslında Galatasaray’ın sahasında daha çok bulunmasına, Galatasaray’ın neredeyse iki katı şut çekmesine (27-14), rakibinden daha fazla rakip ceza sahasına girmesine ve daha fazla gol beklentisi üretmesine rağmen mücadeleden 3-1’lik skorla mağlup ayrıldı; ki tartışmalı penaltı verilmeseydi ya da Osimhen son vuruş konusunda En-Nesyri’yle yarışırcasına kötü olduğu bir gününde olmasaydı belki o momentumla skor daha başka yerlere de gidebilirdi. Durum böyleyken, yani Fenerbahçe’nin gol ayakları skor üretme konusunda bu kadar yetersizken açıkçası Mourinho’dan orta sahada güvenliği daha yukarıda kurmasını beklerdim. Zira maçta her iki takım da gerek driplingle gerekse de bir-iki hat kıran pasla, zaten sağlam olmayan, orta saha hatlarını çok rahat geçip pozisyona girdiler ve bunun en enteresan örneğini ise ilk golden hemen sonraki pozisyonda, yani Fenerbahçe’nin en net gol pozisyonlarından birinde karşı karşıya kalıp şutu çeken ismin sol bek Jayden Oosterwolde olmasıydı.

İki takımın da hemen hemen aynı oyunu oynadığı bu mücadelenin kazananı ise son pasları ve son vuruşları daha iyi yapan Galatasaray oldu. Bu durumu öngöremeyen Mourinho’nun bu sebeple bu mücadele özelinde orta sahada defansif anlamda daha iyi bir hazırlık yaparak geride daha çok önlem almasını beklerdim. Bu sebeple, Osimhen’i birçok hava topunda pasivize eden Çağlar ve Djiku’nun da performansları hem daha kötü gözüktü hem de daha çok düştü maç içerisinde. Maçtaki en doğru hamle silik bir performans gösteren İsmail Yüksek yerine Sofyan Amrabat’ın oyuna girmesi ve orta sahaya biraz sertlik getirmesiydi. Fakat Fenerbahçe yine golleri getirecek olan kilit pas ve şutlarda yine doğruları yapamadı. Osimhen’in 3. golden hemen önce Livaković’e takılan şutunun üstüne Fenerbahçe’nin yakaladığı kontra atakta Allan Saint-Maximin’in ortaya çevirdiği top isabetsiz olunca maçın kırılma anı niteliğinde olabilecek o kurtarışı da güme gitti Livaković’in.

https://beinsports.com.tr/haber/osimhen-karsi-karsiya-pozisyonda-livakovici-gecemedi

Son olarak 20 milyon € verilerek büyük umutlarla transfer edilen ve benim de Sevilla’dan çok beğendiğim bir oyuncu olan Youssef En-Nesyri’nin önce müsait pozisyonda kaçırdığı kafa vuruşu (ki kendisinin alametifarikası kafa vuruşlarıdır) ve daha sonra bomboş kalede topu Nelsson’un üstüne nişanlaması da bitiricilik konusunda Fenerbahçe’nin son umutlarını bitiriyordu.

Fenerbahçe Asbaşkanı Acun Ilıcalı’nın aksine, anlık forvet rotasyonunun tarihin en iyisi olmakla uzaktan yakından alakası olmadığı görüşündeyim. Şu anda Fenerbahçe’nin belki de en kötü rotasyona sahip olduğu bölgenin açık ara forvet olduğunu ve forvet dışında da şutörlüğü ve skorerliğiyle ön plana çıkan bir oyuncusunun olmadığı görüşündeyim. Şayet Dzeko şu an 30’larının sonlarına doğru değil de Ciro Immobile’nin ya da Robin van Persie’nin Türkiye’ye geldiği yaşlarda olsaydı ve En-Nesyri kendi performansını sergileyebilmiş olsaydı bu sava katılırdım ancak ne Dzeko 30’larının başında ne de En-Nesyri şu ana kadar ihtiyaç anlarında sorumluluk alabilmiş durumda. Tüm bunlar bir aradayken de Cenk Tosun’un hiç süre almaması ve 39’luk yorgun Dzeko’nun 90 dakika oynamış olması da bir başka soru işareti. En-Nesyri’nin mevcut formu düşünüldüğünde belki de şu anda Fenerbahçe’nin en iyi bitiricisi takımın üçüncü forveti olarak görülen Cenk Tosun. Buna ek olarak Fenerbahçe kariyerinde mümkün olan her fırsatta şut atmaya müsait pozisyonlarda şut atmaktan imtina eden Tadić’in ve geçen sezonun ikinci yarısından beri şut tehdidi olarak çok gerileyen Szymaǹski yerine; daha fazla şut tehdidi olan İrfan Can Kahveci, Cengiz Ünder ve Oğuz Aydın gibi isimlerin artık daha çok şans bulması gerektiği düşüncesindeyim.

Uzun lafın kısası, José Mourinho için ilk 6 hafta itibarıyla Fenerbahçe kariyerine hiç iyi bir başlangıç yapmadığını söylemekte bir beis görmüyorum. Ligi ve rakiplerini küçümsediğini düşünmekle birlikte, kendisinin nadiren iddialı sözlerinin ve akıl oyunlarının altını dolduramadığını gördüğümüzü söyleyebiliriz. Bu durumu tersine çevirebilecek tek kişi varsa tabii ki de o kişi Mourinho’dan bir başkası değil, fakat bunun için ne kadar istekli olup olmadığını ya da bunu başarıp başaramayacağını bize zaman gösterecek. Kendisiyle ilgili söylenebilecek en net şeyse artık isminin ligimize ve futbolumuza karşı büyüklüğü sebebiyle medyada rahatça eleştirilemiyor oluşunu sağlayan koruma kalkanının bu maçla birlikte ortadan kalkmış olması. Yeni transferlerden Youssef En-Nesyri için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Eğer kendisi o bilindik performansını sezon içerisinde ortaya koymayı başaramazsa Fenerbahçe’nin çok büyük bir forvet sorunu olacak bu sezon.

Öte yandan, Erden Timur’la yollar ayrıldıktan sonra Cenk Ergün ve İbrahim Hatipoğlu gibi yöneticilerle çok kötü bir transfer dönemi geçiren Dursun Özbek yönetimine rağmen Okan Buruk, yine elindeki oyunculardan en büyük verimi almayı başararak çok büyük bir hocalık örneği sergiledi. Üstelik bunu, herkesin yönetimden önce kendisini hedef tahtasına oturttuğu bu dönemde yapmayı başararak adeta yönetimin ayıbını örterek yaptı. Yunus Akgün’den yeni bir Kerem prototipi yaratması, Jakobs ve Mertens’ten verim alması gibi detaylarda maçı kazanmayı ve camiayı düzlüğe çıkartmayı başardı.

Hiç kuşkusuz lig uzun bir maraton, üstelik şampiyonluğa oynayan takımların daha en az 8 Avrupa kupası maçına çıkacağı göz önünde bulundurulduğunda geniş rotasyona sahip olmanın da uzun vadede Fenerbahçe için avantajlı olacağını düşünebiliriz. Fakat özellikle geçen sezon en çok ön plana çıktığı şekilde, artık şampiyonluğun favorisi olan takımlarla anadolu takımları arasındaki kalite maçının çok açılmış olması göz önünde bulundurulduğunda bu maç için önemsiz, şampiyonluğu belirleyen bir maç değil demek pek de mümkün değil. Galatasaray, belki de sezon sonunda bu maça bakıp bu maçı, şampiyonluğun bir numaralı maçı olarak koyabilir, tıpkı geçen sezon Kadıköy’deki maçın kaybedilmemiş olmasının puan olarak doğrudan şampiyonluğa etki etmiş olması gibi.

Görseller BeIN Sports Türkiye, Fotomaç Gazetesi, Türkiye Gazetesi, Anadolu Ajansı, A Spor ve Gerçek Gündem sayfalaından alınmıştır.

Leave a Reply