Bugün, hep beraber ekonominin virgüllü ve dalgalı kısmını konuşmaktan çok, biraz daha farklı bir pencereden bakalım diye düşündüm. Son yıllarda, dünyada kadına odaklı gelişim politikasının önemi hızlı bir ivme kazanmış durumda. Ülkemizde de bu politikanın önem kazandığını söylersek yanlış olmaz. Dünyanın en büyük 10 büyük ekonomisi arasına girmeyi hedefleyen hükumet, 2023 yılı için hazırladığı raporlarda kadın istihdamının %35’in üzerine çıkarılmasını, hedeflerine ulaşmanın önemli bir şartı olarak görüyor. Şu an ki duruma baktığımızda, bu oranın pek iç açıcı olduğunu söyleyemeyiz. 2014 yılında kadın istihdam oranlarını karşılaştıracak olursak, dünya ortalaması %52 , OECD ülkelerinde ise %60 seviyelerinde olan kadın istihdamı, ülkemizde ancak %25 seviyelerinde seyretmektedir. Pekiştirmek için söyleyeyim; her 4 kadından sadece 1’i çalışıyor.  Bu oranla OECD ülkeleri arasında son sırada bulunuyoruz. Şimdi sırasıyla, kadınların iş gücüne katılım oranının düşük seviyelerde olmasının nedenleri, bize getirdiği sonuçlar nedir ve bu oranı iyileştirmek için ne yapabiliriz bunlara bakalım.

kadınlarÖncelikle Türkiye’nin sosyolojik yapısına bakacak olursak, erkeğin çalıştığı, kadınınsa ev işleriyle meşgul olduğu bir düzen göze çarpıyor.  Ev hanımı olarak adlandırılan,ev işleriyle meşgul olan kesime baktığımızda, çalışmamalarının altında farklı sebepler yatıyor. Yukarıdaki tabloda da görebileceğimiz üzere, toplumumuzun sosyolojik yapısından ötürü bazı tabularımız bulunmakta. Kadınlarda, kadının çalışmasının gelenek göreneklerimize aykırı düşüncesinin ve erkeklerde, iş kadın çalışmamalıortamının kadına uygun olmadığı düşüncesinin azımsanamayacak oranda olması, kadın istihdam oranının düşük olmasına sebep olan geleneksel aile yapımızın özellikleri diyebiliriz. Kadınlar çalışmamalı düşüncesinin altında yatan en büyük sebep ise, %60’ı aşkınlık bir dilimin ortak sesi olan kadının asli görevi çocuk ve yaşlı bakımıdır seçeneği göze çarpıyor.

Kadınların istihdam oranının düşük olmasının bir diğer nedeni de eğitim seviyesinin yeterli düzeyde olmaması diyebiliriz. Kadın eğitimi ve istihdam ilişkisine göz attığımızda, eğitimin önemini daha kolay anlayabiliriz. Okuma yazma bilen kadın oranı %80 iken, bunların ancak %11’i yüksek öğretim ve üstünde eğitime sahipler ve bu oran yeterli düzeyde değil. İlkokul mezunlarının %6.1’i , ortaokul mezunlarının %8.1’i, lise mezunlarının %30.4’ü , üniversite mezunlarının %53.3’ü, doktora mezunlarının ise neredeyse tamamı çalışarak ekonomiye katkıda bulunuyor. Eğitim seviyesi oranlarına da bağlı olarak kadın istihdamının düşük olmasının bir diğer nedeniyse, Türkiye’nin ekonomik yapısının kadının çalışmasına tamamı ile uygun olmamasıdır. Yapılan araştırmalarda kadınların yoğun olarak bulunduğu sektörün hizmetler sektörü olduğu saptanmıştır. Ancak ülkemizde tarım sektörünün hala istihdamdaki payının çok yüksek seviyelerde bulunması, kadın istihdamının istenen seviyelere gelmesinin önünde duran engellerden biri diyebiliriz. ABD’nin tarımdaki payının %0.3, Almanya’nın %1.2, Belçika’nın %3 seviyelerinde olmasına rağmen, ülkemizde bu oran %24 olarak göze çarpıyor. Buna bağlı olarak Amerika ve Avrupa’da %70’i aşkın orana sahip olan hizmetler sektörü, ülkemizde ancak %50 seviyelerinde bulunmakta. Bu sebeple de, kadın istihdam oranımız istenen düzeyde değil.

Ekonomide kooperatifleşmenin ve sendikalaşmanın, birlik,beraberlik ,dayanışma, bilgi paylaşımı gibi bir çok açıdan ne kadar önemli olduğu yadsınamaz bir gerçek diyebiliriz. Ancak, ülkemiz bu konuda da Avrupa’nın ve OECD ülkelerinin çok gerisinde diyebiliriz. 2014 yılında, Avrupa %23, OECD ülkeleri %17 sendikalaşma oranına sahipken,  ülkemizde bu oran sadece %9 düzeyinde.

Kısaca, kadınlarımızın ekonomiye katılamamasının nedenlerine baktığımızda, ana başlıklar halinde, toplumsal yapımız, eğitim seviyesi, bununla paralel olarak ekonomimizin sektörel dağılımının kadınlar için tam olarak uygun olmaması ve sendikalaşma yetersizliği başlıca nedenler olarak göze çarpıyor.

Toplumsal engelleri kaldırma açısından yapılabilecek düzenlemeler, kadın ve erkeklerin %60’ından fazlasının kadının asli görevi olarak düşündüğü çocuk bakımı ve ev işleri ile ilgili olmalıdır. Belli sayıdan fazla personele sahip işyerlerinde, kreş gibi çocuk bakımının yapılabileceği yerlerin bulunma zorunluluğu getirilmeli. Ayrıca son zamanlarda gündemimizde olan ‘babalık izni’ de kadın erkek arasındaki eşitsizliği giderecek ve kadınların çalışma hayatını rahatlatacak bir diğer çözüm yolu diyebiliriz. Çocuk ve yaşlı bakımı adına verilecek eğitim olanaklarının artırılması da kadınların iş hayatına girmeleri adına üzerinde durulması gereken bir diğer konu.

Eğitimin toplumsal kalkınma ve ekonomik büyüme açısından önemini söylememe gerek olduğunu düşünmüyorum. Yukarıdaki eğitim düzeyine göre istihdam oranlarına baktığımızda, zaten eğitim seviyesinin yükseldikçe, kadınlarımızın iş hayatına katılımının da ciddi oranda arttığını açıkça görebiliyoruz. Eğitim seviyesinin artışı sayesinde, tarımın ekonomik payının aksine istihdamdaki payı azaltılabilir. Böylece aile için gelirsiz çalışan kadın nüfusu azaltabilir ve gizli işsizlik dediğimiz sıkıntımızı en aşağı seviyelere çekebiliriz.

Almanya hükumetinin aldığı karara göre, borsada işlem gören şirketlere %30 kadın çalışan bulundurma zorunluluğu getirdi. Ülkemizde, buna benzer bir uygulamayla kadın istihdamının oranını daha yukarılara taşınabilir ve bu sayede eğitimli kadınlarımızdan yararlanma oranımız da üst seviyelere taşınabilir.

Son olarak, ülkemizde sendikalaşma oranının düşük olmasının yanı sıra, kadınlarda bu oran erkeklerin neredeyse yarısı seviyelerinde bulunuyor. Bu oranı artırmak için, hükümetin sendika sayısının artması ve daha çok kadının sendikalara katılması için teşvik edici politikalar izlemesi gerekiyor. Sendikaların da kadınlarımızın ilgisini çekecek, onları teşvik edecek etkinlikler ve programlar düzenlemesi kadın istihdamının artmasına katkıda bulunacaktır. Ek olarak, sendikaların kendi bünyelerinde vereceği eğitimlerle, kadınlarımızın  teknik kapasitesine katkıda bulunarak, iş hayatlarına daha sağlam devam etmeleri sağlanabilir.

 

Leave a Reply