Türkiye ve Avrupa Birliği’ne girmeye çalışma (ve kimi zaman da çalışmama) süreci kitaplaştırılsa, belki onlarca cilt olur. Her ne kadar Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme meselesinde sınıfta kaldığı konular genellikle siyasi kapsamda olan insan hakları ihlalleri, hukuk üstünlüğünün çiğnenmesi gibi meseleler olsa da, Kopenhag Kriterleri’nin[i] en önemli alt konularından biri de ekonomi. Öte yandan bir de Maastricht Kriterleri[ii] var ki yalnızca ekonomi alanında ve tüm Avrupa Birliği üyesi devletlerin bu kriterlere uymayı başarıp başaramamaları bile bir tez konusu olabilir. Ne var ki Türkiye’nin ekonomik açıdan Avrupa Birliği yolunun neresinde olduğunu görebilmek adına Maastricht ve Kopenhag Kriterleri’ne gerçek anlamda ne kadar uyabiliyoruz sorusu kanımca düşünmeye değer.
Maastricht Kriterleri şu şekilde:
“Toplulukta en düşük enflasyona sahip (en iyi performans gösteren) üç ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalaması ile, ilgili üye ülke enflasyon oranı arasındaki fark 1,5 puanı geçmemelidir.
Üye ülke devlet borçlarının GSYİH’sına oranı %60’ı geçmemelidir.
Üye ülke bütçe açığının GSYİH’sına oranı %3’ü geçmemelidir.
Herhangi bir üye ülkede uygulanan uzun vadeli faiz oranları 12 aylık dönem itibariyle, fiyat istikrarı alanında en iyi performans gösteren 3 ülkenin faiz oranını 2 puandan fazla aşmayacaktır.
Son 2 yıl itibariyle üye ülke parası diğer bir üye ülke parası karşısında devalüe edilmiş olmamalıdır.”
Diğer yandaysa Kopenhag Kriterleri rekabete sürdürülebilir bir şekilde karşı koyabilen, sürekli ve sorunsuz işleyen bir pazar ekonomisi öngörüyor.
AB Bakanı Volkan Bozkır 6 Mayıs 2015 tarihli Habertürk canlı yayınında Türkiye’nin Maastricht Kriterleri’nin çoğunu sağladığını iddia etmişti. Hala 2015’in son çeyreğinde olduğumuz için, 2014’e bakıldığında dahi ilk kriterin sağlanmadığı çok açık. 2014 yılında Türkiye’de yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında yüzde 9,16, yurt içi üretici fiyatlarında yüzde 9,75 olarak görülüyordu.[iii] Hâlbuki AB üyesi ülkelerdeki enflasyon oranlarına baktığımızda en kötü durumdaki ülkenin 1,9 ile Norveç olduğunu görüyoruz.[iv] Zaten toplamda 5 madde var ve Türkiye’nin henüz ilk maddeden açık ara farkla geriden geldiği apaçık ortada. Kalan dört madde için de durum aynıysa vaziyet içler acısı.
Tüm bu verilere rağmen “istikrar” adına çalışan bir hükümeti gerçekten gerekli kılıyor. Ne var ki istikrarın niteliği de önemli; zira istikrarlı bir şekilde ekonomik çöküş yolunda da yürünebilir. 31 Ekim 2015 günü 2,91 TL değerinde olan ABD dolarının seçimin ertesi günü olan 2 Kasım 2015’te 2,81 TL değerine düşmesi gerçeğini göz önünde bulundurarak yeni hükümetin bu istikrar vaadinin olumlu yönde gerçekleşeceğine inananlar olmuştu.
Ne var ki benim fikrimce bir ülkenin ekonomik olarak durgunlukta olduğunu anlamak için bir siyasinin çıkıp da “Evet, an itibariyle ekonomik durgunluğa girmiş bulunuyoruz.” demesi gerekmez, dahası beklenemez. Türkiye’deyse en basit tabiriyle ‘aşırı durgunluk’ olduğu gerek iki haneye yaklaşan enflasyon oranıyla, gerekse %10’un üzerindeki işsizlik oranıyla apaçık bir şekilde kanıtlanmış durumda.[v] Hal böyleyken Avrupa Birliği’ne girmek de zor, bu pahalılıkta yaşamak da…
Kaynakça
[i] Kopenhag Kriterleri: Herhangi bir devletin Avrupa Birliği’ne alınıp alınmayacağına karar verirken esas alınan kriterlerdir. Politik, ekonomik, yasal vb. gibi alt başlıklar altında toplanmıştır. Kriterlerin geçerliliğine 1993 yılının haziran ayında Kopenhag’da yapılan Avrupa Konseyi toplantısı sonucunda karar verilmiştir.
[ii] Maastricht Kriterleri: Herhangi bir devletin Avrupa Ekonomik ve Parasal Birliği’ne katılabilmesi için gerekli şartlara verilen isimdir. Euro para biriminin geçerli tek para birimi olması veya son 2 yıl itibariyle üye ülke parasının diğer bir üye ülke parası karşısında devalüe edilmemiş olması benzeri pek çok şart içerir.
[iii] http://www.sabah.com.tr/ekonomi/2014/07/03/enflasyon-rakamlari-aciklandi
[iv] http://ec.europa.eu/eurostat/tgm/table.do?tab=table&init=1&language=en&pcode=tec00118&plugin=1
[v] http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/237283/Ekonomik_Kriz.html