Bir hayat nasıl böylesine dopdolu yaşanabilir? Yarısı cepheden cepheye koşarak, savaş stratejilerine kafa yorarak; kalan yarısı yorgun düşmüş bir milleti ayağa kaldırmaya ve yeni bir düzen kurmaya çabalayarak; bir yandan da amansız bir hastalıkla mücadele ederek geçen bir ömür düşünün. İnsan başka şeyler için nasıl zaman ve güç bulabilir? Devasa bir kütüphane dolusu kitabı nasıl okuyabilir? Sahiplendiği hayvanlarla, evlat edindiği çocuklarla nasıl bu kadar yakından ilgilenebilir? Nasıl daha birkaç yıl önce cephede ölümüne savaştığı insanların bile saygısını ve hayranlığını kazanabilir? Ve bütün bunlar olurken nasıl her daim asil ve zarif görünebilir?

Söz konusu Mustafa Kemal Atatürk olunca bütün bu saydıklarım ve sayamadığım daha birçok şey mümkün. Kasım ayının anlam ve önemine ithafen, bu yazımda birlikte Atatürk’ün giyim tarzını inceleyeceğiz.

Atatürk yalnız kendi giyimine değil, Türk halkının giyimine de önem vermiş; halkın görünüşünü de laik ve modern kılmak istemişti. Çünkü insanların giyimleriyle karşıya çeşitli mesajlar verdiklerinin farkındaydı. Örneğin, 1934 yılında İran Şahı Rıza Pehlevi için yemekli bir davet verir. Bu tarz davetlerde frak giymek davetin sahibi olduğunuz anlamına geldiğinden, Atatürk koruma ve garsonlar dahil davette bulunan herkese frak giydirmişti. Bununla, karşı tarafa “Bu devletin sahibi hepimiziz.” mesajı vermeyi amaçlıyordu.

Dahası, yazımı hazırlarken yaptığım araştırma sırasında Atatürk’ün 1930’lu yıllarda tasarımını Coco Chanel’e yaptırdığı subay üniformalarına denk geldim. Üniformalar Türk ordusunca 1945’e kadar kullanılmış. Bu siparişin belgeleri hala Paris’te, Bibliotheque National’da saklanmaktadır.

Bu, Atatürk’ün böyle iyi bir tasarımcıyla ilk çalışması değildi. Kendi kıyafetlerinden de anlaşılacağı üzere, her zaman bedenine göre dikilmiş özel tasarım kıyafetler giyerdi. Günlük kıyafetlerinin bazılarının Paris’teki Deporant mağazasından, ayakkabılarını da İngiltere’den getirtiyor ya da İstanbul’daki Altın Çizme’de, Rus asıllı Tanaş Usta’ya yaptırıyordu. Kumaşları da çoğunlukla yurt dışından getirtirdi. Cumhuriyet kurulduktan sonra bir çok esnaf ve zanaatkarı eğitim almaları için yurt dışına gönderdi. Eğitimlerini tamamlayıp Türkiye’ye dönen esnafların bir kısmı Sümerbank’ı kurdu ve böylece kumaşlar Türkiye’de dokunmaya başladı.

 

Bu zanaatkarlardan biri de Levon Kordonciyan’dı. Eğitimini Paris’te, E. J. Malle Akademisi’nde tamamlayıp dönen Levon Usta, kendine bir atölye kurarak bir yandan çırakları eğitir; bir yandan da Atatürk’ün kıyafetlerini dikmeye başlar. Atatürk kendi kıyafetlerinin çizimini kendi yaparak ustaya anlatır, her şeyin kendi zevkine göre olduğundan emin olur. Örneğin, fotoğraflarda da göreceğiniz üzere, ceketleri üstüne tam oturuyor ancak pantolonları düz kesim. Bunun sebebi bol pantolonun bacak boyunu uzun göstermesi. Yani Atatürk vücudunu da, modayı da çok iyi tanıyor ve buna göre giyiniyordu.

 

Örneğin aşağıdaki gibi kruvaze ceketleri çok az tercih ettiğini göreceksiniz. Bunun sebebi de yine bu ceket tipinin boyu olduğundan kısa göstermesi.

Önceki yazılarımda da söylediğim gibi, dümdüz bir kıyafeti zevkli yapan şey aksesuarlardır. Atatürk aksesuarların gücünün farkındaydı. Özellikle ceket cebinden mendilini ve elinden bastonunu hemen hemen hiç eksik etmediğini görüyoruz. Bunun yanında fötr, melon, panama, silindir, newsboy şapkaları, hatta Fransız beresini bile kullanırdı. Gözlük, kravat iğnesi ve kol düğmelerini de ara sıra kullandığını görüyoruz.

 

Peki sizce neden bu kadar sık şapka takıyordu? Sadece hoşuna gittiği için değil elbette, bunu yapmasının da bir amacı vardı. Cevap Şapka Devrimi’nde saklı. Bir lider nasıl olur da ön ayak olduğu bir devrime uygun davranmaz değil mi? Atatürk de halktan biriydi ve o da halkın yapmasını istediği üzere şapka takıyordu. Yani bir nevi, “Bir devrim yapacaksak önce kendimizden başlamalıyız.” demek istiyordu.

 

Ceketlerinin içine daima yelek giyiyordu ki, yeleklerinin tasarımını da kendisi yaparmış. Hatta Levon Usta’nın torunu Levon Kordonciyan bu yelek tasarımlarından birini şöyle anlatıyor: “… Mesela böbrekleri rahatsız olduğu için sırtını sıcak tutsun diye çizdiği sırtı trikolu, önü kumaş bir yelek çizimi var ki dedem bu yeleği senelerce kendine bile dikti.”

 

Genelde beyaz veya kırık beyaz gömlek tercih ediyordu; önceki yazılarımda beyaz gömleğin koyu renk takımlarla kontrast yarattığını ve kişiye ciddi bir hava verdiğini yazmıştım; sebebi de bu. Yine de fotoğraflar şık, ciddi ama tekdüze birini göstermiyor; aksine renklerle sonuna kadar oynamış, hemen hemen her rengi kıyafetlerinde kullanmış ve harika taşımış bir Atatürk var.

 

Alttaki fotoğrafta günümüzde “Ata yaka” olarak anılan gömleğini görüyorsunuz. Bu yaka tipini sıkça kullanıyor.

Atatürk’ün beni en çok etkileyen kıyafetlerinden biri de pelerin. Günümüzde kaç kişi pelerin giymeye cesaret edebilir ki? Bu kadar riskli bir parçayı ne kadar da asil taşıyor!

Ve elbette kabanlarının çeşitliliği. Atatürk’ün bir çok kabanı vardı; her kombini için kabanlarının da farklı ve uyumlu olmasına dikkat ederdi. Genellikle kaşe, açık renk kabanlar tercih ediyordu. Açık renkleri sevdiğini Genç Kalınız adlı kitapta altını çizdiği şu cümleden anlıyoruz: “Açık renk elbise giyin. Matem elbisesi giyen bir mahzende yaşıyor demektir.” Ayrıca, sarışın ve açık tenli olduğundan açık renklerin kendisine yakıştığının farkındaydı.

Günlük yaşamındaysa, özellikle hastalığının ağırlaştığı dönemlerde geniş yakalı gömlek, süveter ve keten pantolonlar tercih ediyordu. Hava yeterince sıcaksa sandalet ve kısa kollu tişört de giyerdi.

Yazımı bitirirken bir itirafta bulunmak istiyorum: Şimdiye kadar yazdığım en zor yazılardan biriydi. Görselleri bulma uğraşımı, hiçbir detay kaçırmama ya da detayları doğru ifade etme çabamı, titizliğimi anlatacak kelime bulamıyorum. Umarım Atamın tarzını biraz olsun betimleyebilmişimdir sizlere. Açtığı yolda, gösterdiği hedefe yürüdüğümüz güzel yıllar olsun. Gelecek aya kadar hoşçakalın sevgili okurlarım.

 

Kaynakça:

 

  • Görsel Kaynakçası:

Leave a Reply

1 comment

  1. Dilge Girgin

    Çok beğendim yazını, hem bilmediğim hem de hepimizin gözünün önünde olup hiç dikkat etmediğimiz detaylarla dolu. Gerçekten içinden dışına her yönüyle örnekmiş Ata’mız. Kalemine sağlık :)