Brazil – II: Filmi “Distopya” Yapan Ne?

Terry Gilliam’ın yönettiği Brazil’in afişlerinden biri.

Bilim-kurgu yazarı John Scalzi’nin “distopik bir hiciv” olarak tarif ettiği 1985 yapımı Terry Gilliam yapıtı Brazil, yalnızca Scalzi tarafından değil, birçok film otoritesi tarafından “distopya” kategorisine sokulmaktadır. Peki Brazil’i “distopik” yapan özellikler nelerdir?

İlk olarak 1868’de, İngiliz hükümetinin İrlanda toprak politikalarını eleştirdiği konuşmasında John Stuart Mill tarafından kullanılan “distopya” kavramı, genel olarak ütopik bir toplum tezinin karşıtını tanımlamak için kullanılır. Distopyanın genelgeçer karakteristik özelliklerinden bazılarını Terri Chung  şöyle sıralamıştır:

-Vatandaşları kotrol altında tutmak için propaganda araçları kullanılır.

-Bilgi alma hakkı, özgür düşünce ve özgürlük sınırlandırılmıştır.

-İnsanlar sürekli bir gözetim altında bulundurulduklarının bilincindedir.

-Vatandaşlar, canavarlaşmış bir düzende yaşarlar.

-Vatandaşlar dış dünyadan korkar.

Brazil’de vatandaşların sürekli gözetlenmesi veya en ufak bir şüphe halinde evlerine acımasız baskınlar düzenlenmesi, eserin distopik özelliğinin bir yansıması

Gilliam’ın Brazil’ine baktığımızda yukarıdaki maddelerin hemen hemen karşılandığını görmekteyiz. Filmde müsait görünen nerdeyse her duvara iliştirilmiş bir propaganda posteri gözümüze çarpmaktadır. Devlet televizyonu yoluyla ekranda sıkça beliren “Bilgi Edinme Bakanı” Mr. Helpmann, ulu devletlerinin vatandaşlarını korumak ve memleketi yüceltmek adına cansiperane çalışmalar yürüttüğünden bahsederken; yaşanan bütün olumsuzlukların suçunu “terörist” diye adlandırdığı bazı çevrelere atmaktadır.

Bununla birlikte, film boyunca televizyonlarda Bilgi Edinme Bakanı Mr. Helpmann haricinde kimseye rastlayamadığımız gibi, basılı yayım organlarının var olup olmadığı gerçeğinden de mahrum bırakılıyoruz. Özgür düşüncenin ne derece sınırlandırıldığını anlamak için, vatandaşların her şeyden sorumlu olarak gösterilern “teröristlerin” aslında kimler olduğunu asla sorgulamamasını örnek gösterebiliriz. Kişisel düşünme ve hareket etme yetileri kısıtlanmış insanların kimi zaman sokak ortasında muhtaç bir halde yardım dilenen insanlara karşı duyarsız kalmaları, bu kısıtlamanın onların vicdanlarına da sirayet ettiğinin bir göstergesi.

brazil3

Vatandaşların resmi televizyon kanalı yoluyla sürekli ekranlara çıkan “Bilgi Edinme Bakanı” Mr. Helpmann dışında haber alma imkanlarının kısıtlanması, eserin distopik özelliğinin bir yansıması.

Devlet daireleri başta olmak üzere birçok mekanda rahatsız edici bir yoğunlukta yer alan güvenlik kameraları, George Orwell’in meşhur distopik romanı 1984’ü çağrıştırıyor. North Dakota Eyalet Üniversitesi’nden Rob  Bartz’ın 1984 ile Terry Gilliam’ın Brazil’ini karşılaştırdığı makalesinde, faşizmin haddini aştığı her iki düzende de devletin gözetleme konusunda aşırıya kaçtığından söz etmektedir. Hiç şüphesiz Brazil’de gözetleme yalnızca güvenlik kameraları yoluyla yapılmamaktadır. Her bir köşede devriye gezen soğukkanlı askerler ve baskınlarda şiddeti vatandaşlardan esirgemeyen acımasız polisler de vatandaşlara sürekli bir gözetim altında bulunduklarını hatırlatan etmenler. Bunun ötesinde üstlerine yaranmak için daima sağındakini solundakini ispiyonlama derdindeki devlet memurları ile devletin paralı muhbirleri de, vatandaştaki bu algıyı kuvvetlendiren belli başlı sebeplerin arasında yer alıyor.

Brazil’deki şartların insancıl düzeyde olmadığını saptayabilmek için film içeriside bol bol bulunan verilere göz atmamız yeterli. Vatandaşların devlete yitirdikleri güvenlerinin yansımasını, gettolarda yaşanan kaos ve şiddet olaylarında görmek mümkün. Devletin kendilerine öğütlediğinin tam tersini yapmayı arzulasa da bunu bir türlü gerçekleştiremeyen vatandaşların hükümete karşı besledikleri derin nefreti, kenar mahallelere uğrayan devlet memurlarına yönelttikleri tavır ve devlet mallarına verdikleri zarardan anlayabilmemiz mümkün.

brazil-068

Filmdeki devlet memurlarının üstlerinini memnun etmek adına sürekli meslektaşlarını ispiyonlama eğiliminde olması da Brazil’in distopik yönüne işaret ediyor.

Etrafı çepeçevre silahlı asker ve yüksek duvarlarla örülü memleketlerinden dışarı çıkmayı hayal edemeyen vatandaşlar için dış dünya bir kurtarıcı olmaktan çok uzak. Aksine, devlet yürüttüğü algı operasyonları sayesinde vatandaşlarına öyle bir bilinç empoze etmiş ki, şehir sakinleri dışarıdaki hayatın içeriden daha acımasız koşullara sahip olduğuna inanmaktadır.

Sonuç olarak, Terry Gilliam’ın yönettiği 1985 yapımı Brazil adlı film, “distopya”ların karakteristik özelliklerinin çizdiği sınırlar içerisinde yer aldığından ötürü “distopik” olarak nitelendirilebilir. Hakeza John Erickson, Sebastien Lefait ya da Janet Maslin gibi birçok film eleştirmeni ve akademisyen de Brazil’i bu kategoriye dahil etmekte bir sakınca görmemişlerdir.

 

Yazı dizisinin diğer yazıları:

Brazil – I: Bir “Totaliter Bürokrasi” Örneği

Brazil – III: Neden Distopya Üçlemesi’nin En İyisi? 

Leave a Reply