Kurulduğu sene olan 1993’ten bu yana “Bilkent” markasının değer kazanmasında büyük bir katkı sahibi olan ve Türkiye’nin ilk özel, akademik ve uluslararası sanat topluluğu olma özelliğini taşıyan Bilkent Senfoni Orkestrası (BSO), hem klasik müzik sevenlerin beğenisine hitap ederken hem de klasik müzik beğenisinin yaygınlaşmasında, hiç şüphesiz, oldukça önemli bir rol üstleniyor.
19 Nisan 2014 akşamı Bilkent Konser Salonu’nda düzenlenen Bilkent Senfoni Orkestrası konseri ülkemizde yetişen birbirinden değerli iki müzik üstadını ağırladı. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde de öğretim üyeliğini sürdürmekte olan, yurt içinde ve yurt dışında oldukça prestijli bir imzaya sahip olan Şef Gürer Aykal‘ın yönettiği orkestranın önemli konuğu ise 1971 senesinde “Devlet Sanatçısı” unvanını alan ve müzik hayatı boyunca sayısız orkestrada görev almış olan piyanist Ayşegül Sarıca idi.
İlk olarak Mozart geleneğinden gelen Alman müzisyen Carl Maria von Weber’e ait Oberon Uvertürü’nü icra eden Bilkent Senfoni Orkestrası, dinleyicilerini bir bakıma “büyük resitale” hazırlıyordu. Bu arada Oberon Uvertürü’nün bestekarı olan Weber’in bu eseri meşhur Alman destanı Nibelungen‘den esinlenerek oluşturduğunu ve bu süreçte Dresden Kütüphanesi’nde rastladığı Türk ezgilerinden de yararlandığı bilgisi klasik müzik meraklıları tarafından dikkat çekici bulunabilir.
Sıra Türk besteci Ali Darmar’a ait olan “Cunda” Piyano Konçertosu‘na geldiğinde dinleyiciler arasında bir heyecan dalgası yayıldı. Şüphesiz ki, o sırada salonda bulunanların enstrümanlar hazır hale getirilirken sabırsız hissetmeleri şaşılacak bir durum değildi, zira hem bu eserin ilk defa Bilkent Senfoni Orkestrası tarafından seslendirilecek, hem de piyanoda Ayşegül Sarıca gibi saygın bir müzisyen tarafından bu değerli esere adeta hayat üflenecekti. Üç parçadan oluşan “Cunda” Piyano Konçerto’sunu dinlerken salondakilerin kulağına parça parça Anadolu ezgileri çalınırken birçok dinleyici tanık oldukları bu büyülü anın gizemine kendilerini çoktan kaptırmıştı bile. Eserin bitmesinin ardından Gürer Aykal’ın bulmuşken bırakmak istemediği Sarıca’ya solo eserler icra etmesi için üst üste birkaç defa ısrarda bulunması ve bu yaşayan efsaneyi defalarca sahneye çağırarak dakikalarca alkışlatması Şef Aykal’ın sanatçı ruhuna yakışacak incelikte davranışlardı.
Verilen aranın ardından tekrar toplanan salonu bu defa Haydn, Mozart ve Beethoven’ın geliştirdiği klasik şemayı romantik bir anlayışla ele alan Alman müzisyen Franz Schubert‘in dört parçadan müteşekkil Üçüncü Senfonisi karşıladı. Schubert’in en kısa senfonisi olma özelliğini taşıyan bu eserin icra edildiği esnada salonun her köşesinde ahenkli bir huzur dolanıyordu. Son derece rahatlatıcı ve mutlu bir tempoda ilerleyen senfoni böylece gecenin bu ilerlemiş saatinde dinleyiciler için bir “İyi Geceler” dileği hüviyetine bürünmüş oldu.