Bir haftaya yakındır sadece bir kez markete gitmek üzere evden dışarı çıktım. İnsanlar üzerine etkileri hala daha kesinleştirilememiş korona virüsünü akciğerlerimden uzak tutmak istediğim için kendimi karantina altına aldım. Zamanımın çoğu ders çalışmakla geçerken, açlık ve dinlenmek gibi fani ihtiyaçlarımı yerine getirirken beynimi boşaltabileceğim, basit ve rahatlatıcı bir dizi aramaya koyuldum ve aklıma Pokemon izleme fikri geldi.

ATV’den ve Star TV’den bilinçaltıma yerleşmiş görüntüleri saklandıkları yerlerden çıkarmak için tam vaktiydi. Çocukluğumun önemli bir kısmında ebeveynlerimin kafasını çocuk mönüsü figürleri, kart oyunları ve cipsten çıkan tasolar uğruna şişirdiğim Pokemon hakkında bir şeyler hatırlamamak ve bunu değiştirmek için hiç bir şey yapmamak uygunsuz bir davranış olurdu. Bu yüzden de oturdum ve Pokemon’un ilk sezonunu izlemeye başladım.

Bu arada bu tür şeyleri umursuyorsanız yazının devamında spoiler’lar var, bunu dikkate alarak okuyun.

Peki nasıl buldum? Beklediğimden onlarca kat daha iyiydi açıkçası. Şimdi, öncelikle şunu kararlaştırmamız lazım. Bu animenin hedef kitlesi çocuklar; evet ama ‘A bunlar çocuk, önlerine ne koyarsan yerler!’ tutumuna kanmamak çok önemli, bunu dememin en büyük sebebi protagonist Ash’in tabiri caizse tam bir gerizekalı olması ancak dizinin de bunun farkında olması. Bu gerizekalılık öyle ortaya komik olsun diye ortaya atılmış bir karakter özelliği değil. Ash 10 yaşında ve Pokemon evrenini, animeyi izleyen çocuk ile öğrenmeye başlıyor ve 10 yaşında bir çocuğun idealist hayalperestliği ve iyimserliği gösteriyor. En büyük gayesi gelmiş geçmiş en iyi Pokemon ustası olmak. 1. sezondaki planı da farklı rozetler toplamak ve Indigo ligine katılarak orada birinciliği yakalamak.

Bu kadar büyük bir hayali varken, daha ilk günden Pokemon dağıtımına geç gidiyor ve mecburen poke topuna bile sokamadığı, sözünü dinlemeyen bir Pikachu almak zorunda kalıyor. İlk salonda, kaya türü pokemonlara karşı Brock ile çarpıştığında, yangın söndürme sisteminin devreye girmesi ve Brock’un pokemonu Onix’in su yüzünden zayıflaması sayesinde kazanıyor. Hakkını vermek lazım, sadece şans ile kazandığını kabul etse de Brock’un ailevi sorunlarına yardım ettiği için Brock ve babası rozeti ısrar ederek veriyorlar. İkinci salonda, salon liderleri Misty’nin üç ablası ve rozeti dövüşmeden Ash’e vermek istiyorlar. Misty buna karşı çıkıp Ash ile dövüşüyor ama Roket takımı yüzünden maç yarıda kalıyor, Misty’nin ablaları da Ash zaten kazanıyordu diyerek Ash’e rozeti veriyorlar. 4. salon’da, kaybetmek üzere olan Ash, getirdiği hayalet pokemonun karşısındaki salon liderini güldürmesi ve psişik transından kurtarması sayesinde rozeti alıyor. 5. salon’da Ash’in Pikachu dışında dövüşecek Pokemon’u kalmamışken Roket takımı salon’i havaya uçuruyor ve dövüş sonuçlanmıyor, Ash gene de rozetini alıyor.

Yiğidi öldürüp hakkını yemeyelim, zaman geçtikçe Ash’in stratejik olarak geliştiğini görmek mümkün, rakiplerine karşı seçeceği pokemonu, rakibinin zayıf noktalarına göre seçmeye ve pokemonların yeteneklerini iyi kullanmaya başlıyor. Bu açıdan karakterin gerçekten de gelişimi var. Dizinin beni kazandığı en büyük nokta, Ash’in bu özelliğini ve azmini ödüllendirirken, aptallığını ve sistematik açıdan kötü bir eğitmen oluşunu cezalandırması. 56. bölümde, lige katılmak için alternatif bir yol olan Pokemon Ligi Giriş Sınavı’na giren Ash, teorik kısmında basit sorulara bile doğru cevap veremeyip en düşük puanlardan birini alıyor. Pratik kısmında, rastgele dağıtılan ve üçer pokemon bulunan kemerlerden birini alan Ash, normalde Roket takımının kullandığı pokemonları kullanarak sınav eğitmeni ile dövüşüyor. Ash kaybetse de, hiç kullanmadığı pokemonları kullanmaya çalışması ve beklenilenden iyi performans göstermesi takdir edilesi. Ash lige ulaştığında, çeyrek finale kadar çok başarılı bir şekilde dövüşüyor, ancak çeyrek finalde, Charizard’ının, keyfi sebeplerden ötürü, kelimenin tam anlamıyla yan gelip yatarak dövüşmek istememesi, kaybetmesine sebep oluyor.

Burada Charizard’ı suçlamak doğru olmaz, çünkü eğitmeni olarak ondan Ash sorumlu. Charizard, Charmender olduğu zamanlarda, yani daha evrimini tamamlamamışken Ash’in dediklerini dinliyordu. Ancak zaman içinde kazandığı deneyimler doğrultusunda gelişti ve evrimini tamamladı, ancak Ash’e baktığında onun psikolojik olarak gelişmediğini gördüğü için saygı duymayarak dinlemeyi bıraktı. Bu yüzden de Charmender’ı suçlamak doğru olmaz. Ash’in böyle büyük bir lige katılmadan önce bütün pokemonlarını eğitmiş olması ve her türlü ters gidebilecek olaya karşı hazır olması gerekirken, daha lafını dinletemediği bir pokemon ile lige katılması kendi hatası.

Dizinin bunu göstermesi bence harika ve Ash’i böyle işleyeceklerini hiç bir şekilde tahmin etmiyordum açıkçası. Genelde çocuklar için olan çizgi filmlerde idealist protagonist amacına ulaşır ve başarılı olur. Ash’in bu kadar rozeti hak etmeden alması ve yeterli düzeyde, disiplinli bir şekilde çalışmadan lige girmesi ve kazanması hem evrenin gerçekliğini varsayarak diğer karakterlere karşı haksızlık hem de kötü bir senaryo örneği olurdu. Buna karşılık kaybetmesi ve bunun onu daha çok çalışmak için motive ettiğini göstermesi de bir o kadar yerinde bir finale imza atmak olmuş. Hata yapmanın ve kaybetmenin kabul edilemez şeyler olduğunun yaygın düşüncesine karşı durarak böyle bir final tercih etmek iyi yazarlığın göstergelerinden bana kalırsa.

Leave a Reply