Bakanlar ona, şiirlerini görürler, o başka yerde, bazıları Anadolu’da bazıları Hindistan’da kimi zamanlar Fransa’da veya İran’da. Âsaf Hâlet, 1907’nin İstanbul’unda Mehmet Said Hâlet Bey’in oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Galatasaray Lisesi’nde eğitim almış ve burada Fransızcayı öğrenmiş, tasavvufla yakından ilgilenen babasından Farsça öğrenmiş ayrıca Mevlevi şeyhi Ahmet Remzi Akyürek ile Mevlevi tekkelerinin baş neyzeni Râuf Yektâ Bey’den müzik dersleri almıştır. Bir dönem okumak için Fransa’ya gitmiş, döndüğünde önce bugünkü ismiyle Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde daha sonra ise Adliye Meslek Mektebi’nde eğitimini sürdürmüştür. Okul bittikten sonra bir müddet zabıt kâtipliği, bir müddet ise kütüphane memurluğu yapmıştır.
Âsaf Hâlet’in hayatına dair en ilginç anekdotlardan birisi ise 1946 Türkiye genel seçimlerine bağımsız milletvekili adayı olarak katılmasına dairdir. Neden milletvekili olmak istediği sorulduğunda “Şiirlerim, inşadlarım, kıyafetimle senelerdir milletin yüzünü güldürmüş bir şairim. Mecliste de neşe ve şetaret havası estirmek ülkümdür.” demiştir. Şair, seçim bildirgesinde yoksulların, ezilenlerin, işçilerin, memurların ve esnafın haklarından bahsetmiş, sansür ve baskıya karşı çıkmıştır. Son sözleri ise şöyle olmuştur:
“Hemşehriler! Son sözü vicdanınız söyleyecektir!”
Edebî kişiliğine ve eserlerine gelince şair, küçük yaşlarından itibaren aruz ile rubai ve gazeller yazmıştır fakat daha yenilikçi bir tarz arayışında olduğundan divan edebiyatından kısa zaman sonra vazgeçmiştir. İlerleyen yıllarda modern ile geleneği harmanlayarak mistisizmin ve Romanyalı şair Isidore Isou tarafından ortaya konan letrizmin hakim olduğu yeni ve kendine has bir şiir tarzı oluşturmuştur. Şiiri tanımlarken “kelimelerin bir araya gelmesinden hâsıl olan büyük bir kelime” ifadesini kullanmıştır. Milletvekili adayı olması nedeniyle toplumcu bir edebi çizgi izlemiş olabileceği düşünülse de şair şiirlerinde daha ziyade âlemi ve anlamı aramıştır. Şiirin “müşahhas malzeme ile mücerret bir âlem yaratacağı” ve “kâinatın anlaşılmaz sırlarını açıklamada önemli bir yeri olduğu” şeklindeki söylemleri onun anlayışında dair en güzel izlenimi ortaya koymaktadır. Bütün bu nedenlerle onun için “bir duygu şairi değil bir sezgi şairi” denmiştir. Bu anlam arayışına bir örnek olarak Cüneyd şiiri verilebilir:
bakanlar bana / gövdemi görürler / ben başka yerdeyim / gömenler beni / gövdemi gömerler / ben başka yerdeyim / aç cübbeni cüneyd / ne görüyorsun / görünmeyeni / cüneyd nerede / cüneyd ne oldu / sana bana olan / ona da oldu / kendi cübbesi altında / cüneyd yok oldu
Bu mısralarda görünenin ardındaki görünmeyene ulaşmaya çalışan şair, bedenin ardındaki ruha, cismin ardındaki öze değinmiştir. Kendi varlığını Tanrı ile birleştirerek “enel hak” ile açıklayan tasavvufi yaklaşımı şiirinde benimsemiştir.
Bütün bunlarla beraber kimi şiirlerinde de Eski Mısır, Hindistan, Budizm, Hristiyanlık ve Yahudilik motifleri ön plandadır. Kilise, Sidharta, Om Mani Padme Hum ve Tevrat Şiiri gibi eserleri bunlara örnek olabilir. Ancak hiçbir zaman Fransız rüzgârını da şiirlerinde estirmekten geri durmamıştır. Voltaire, Baudelaire ve Lautreamont özellikle etkilendiği isimler arasındadır.
Mendil cebinden çiçekleri eksik etmeyen öyle ki hemen solmasınlar diye cebine yerleştirdiği minik bir su dolu şişeyle çiçeklerini taşıyan şair, 1958 yılında hayata gözlerini yummuştur. Denebilir ki Âsaf Hâlet Çelebi hem eğlenceli kişiliğiyle hem de büyüleyici eserleriyle kendi döneminin ve günümüzün şiirseverleri arasında yeri çok ayrı olan şairlerdendir. Çiçekler içinde uyusun.
Kaynakça: Asaf Hâlet Çelebi, Bütün Yazıları, Hazırlayan: Hakan Sazyek, Evereset Yayınları, 1. Basım, Eylül 2018, s.118-125.
https://hakangungor.org/2016/04/21/asaf-halet-celebi-siirlerinin-gizemli-kokusu/
https://islamansiklopedisi.org.tr/celebi-asaf-halet