Türkiye’de gündem her ne kadar son bir iki gündür durgun olsa da bir hayli karışık. Haliyle çevremizde olup biten olayları öğrenip yorumlamaktan aciz kalıyoruz. Ancak 25 Aralık’ta Mısır’da askeri yönetim tarafından birbiri ardınca zalimce yerine getirilen uygulamaların son halkası diye nitelendirebileceğimiz bir olay gerçekleşti. 85 yıllık tarihiyle Mısır ve Ürdün gibi birçok Orta Doğu ülkesinde önemli yer teşkil eden İhvan-ı Müslimîn yani bilindik adıyla Müslüman Kardeşler, Mısır yönetimince “terörist” örgüt ilan edildi. Haberin sahihliğinden şahsen emin olmasam bile, sosyal medya hesaplarında İhvan’ın Mısır’daki darbeye direnişinin sembolü olan Rabia işaretini kullananlarınsa 5 yıllık hapis cezasına çarptırılacağı da söylentiler arasında yer alıyor. Bunun yanında hatırlanacağı üzere, Eylül ayında İhvan’ın siyasi uzantısı olan Hürriyet ve Adalet Partisi de kapatılmış, mal varlıklarına el konulmuştu.
Aslında, İhvan bu “baskı yeme” ve “ötekileştirme” durumunu tarihinde ilk kez yaşamıyor. Daha önce gerek Abdülnasır gerek Sedat gerekse Mübarek zamanında sindirilmeye çalışılan bir İhvan mevcuttu. Uzun yıllar boyunca siyaseten yasaklanmış, bastırılmış ve marjinalleştirilmişti.
2011 Ocak ayıyla başlayan süreçte büyük rol oynayan, sonrasında ise Mısır tarihinde ilk kez seçilmiş bir cumhurbaşkanı çıkartsa da İhvan, ne yazık ki ülkede beyaz bir sayfa açmaya fırsat bulmadan 2013 Temmuz’da bir darbeyle devrildi ve Cumhurbaşkanı Mursi’yle birlikte birçok üyesi tutuklandı. Buna direniş sergileyen yüzlerce insansa gösterilerde silahlar altında can verdi.
Sanırım şunu söylemem bu satırları okuyan arkadaşlarıma tuhaf kaçmayacaktır: İhvan, basit bir tarihçe okumasıyla beraber aslında muhalefet kültürünü uzun yıllar boyunca içinde barındırmış ve çok iyi şekilde bu muhalif duruşu sergilemiştir. Muhalif duruşu sergilemekle birlikte, İhvan her ne kadar elinden zorla alınsa da artık demokratik bir meşruiyet kazanmıştır. Kimsenin sırf iktidar tecrübesi olmadı diye ve yeterince zaman & rahat ortam verilmediğinden ülkeyi kimi zaman hatalı politikalar izleyerek yönetti diye bu oluşuma terörist örgüt damgasını vurmaya hakkı yoktur. Çünkü İhvan, 20. ve 21.yy boyunca askerin arka planda yer aldığı otoriter rejimlerle hakkıyla mücadele etmiş ve kendisinden marjinalleşerek kopup giden birkaç grup haricinde asla ama asla terör faaliyetlerine girmemiştir. Bu sayede özellikle mobilizasyon bağlamında geniş bir kitleye kavuşma imkanı bulmuştur.
Öte yandan, uzun yıllar boyunca her ne kadar siyasi anlamda yasaklı olsa da bu oluşum, özellikle sosyal politikalar vasıtasıyla Mısır’da ve daha birçok yerde halkın gönlünde yer etmiştir. Fakir insanlara yardımlar götürerek ve onlara iş imkânı tanıyarak, çocukların eğitimlerine katkıda bulunarak ve mazlum durumdaki Müslümanların her daim yanında durarak günümüzdeki bu denli popülaritesine kavuşmuştur. Ancak şu anki durum yani terör örgütü olarak ilan edilmesi, İhvan’ın bu denli sevilmesini hazmedemeyenlerin halini çok iyi yansıtıyor.
Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde ağızlara sakız olmuş bir delil olarak “fazla otoriterleştiği” veya “toplumun öbür kesimlerini ötekileştirdiği” suçlamasına maruz kalsa da İhvan, onurlu duruşunu ve birlik beraberliğin bozmamaya devam ediyor. Her ne kadar gerek El Ahram gazetesinden gelen yalan yanlış haberler, gerek El Ezher şeyhinden gelen zulme kılıf niteliğindeki fetvalar ve Batı dünyasından giderek silahlanacağına yönelik argümanlarla karşı karşıya kalsa da İhvan ve destekçileri, birkaç aydan beri gördüğümüz üzere masum ama mağrur bir şekilde direnmeye devam ediyor. Bunu bozmaya yönelik girişimleri yapanlarsa elbette kendilerini ilerleyen yıllarda tarihle yüzleşirken ve adalete hesap verirken bulacaktır.
Temennim o ki, sadece bu girişimleri yapan değil, dünyanın birçok yerinde muktedirlik tecrübesinden mahrum bırakıldığını görmeyip halen daha İslami duruşu temsil etmeye çalışan İhvan’a çamur atanlar, İhvan’ın sembol isimleri Hasan El Benna’nın ve Seyyid Kutub’un eserlerini okuyup gerçeklerle yüzleşir.
Konudan bağımsız not: Bilkent Medeniyet Topluluğu’nun Suriyeli mültecilere yardım amaçlı açmış olduğu stant maalesef bazı ufku duvarlarla çevrili arkadaşlar tarafından sözlü saldırıya uğradı. Kardeşlerimiz, “teröristlere yardım etmekle” ve “rüşvetçilerle aynı kefede olmakla” suçlandı ancak tıpkı yazımın konusunu teşkil eden İhvan’ın darbe yönetimine onurlu duruşunu sergilemesi gibi, bu topluluktaki kardeşlerimiz de onlara benzer bir şekilde bir duruş sergiledi. Kendilerine bu duruşlarından dolayı sonsuz şükranlarımı ve takdirlerimi bildirmekten onur duyuyorum.