Sporun her zaman hayatın içinden bir parça olduğunu düşünmüşümdür. O nedenle, bugüne kadar sporu günlük hayatı her haliyle hayatın içinden gelenlere yansıtan bir aktivite olarak tanımladım. Bu hususta yanılmadığımı da birçok defa kanıtladı spor organizasyonları. En son örneğini ise, son aylarda yaşanan mülteci krizleri sırasında gördüğümüze inanıyorum. Avrupa’ya Suriye ve Afrika’dan akın akın giden mülteciler konusunda Avrupalı siyasiler ellerini kaldırmaya, bir kelam etmeye imtina ederken birçok farklı futbol takımının taraftarları gerek maçlar sırasında açtıkları pankartlarla gerekse yardım kampanyalarıyla mültecilerin Avrupa’daki sesi olmaya çalıştılar.
Geçtiğimiz aylarda yaşananlar dediğim gibi bu konuda karşımıza çıkan son örneklerden. Ben ise bugün siyasetin gölgesinde geçen, hayatın gerçeklerini tüm acılığı ile izleyenlere yansıtan bir spor organizasyonunu anlatmak istiyorum. Tarihe Nazi Olimpiyatları olarak da geçen 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları, bize aslında sporun siyaset tarafından ne denli manipüle edilebildiğini göstermesi açısından önemli bir örnek.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi 1931 yılında, Almanya’da Nasyonal Sosyalist Parti daha iktidara gelmemişken, 1936 yılında yapılacak her iki olimpiyatı – hem Kış hem de Yaz Olimpiyatları – Almanya’ya verilir. 1933 yılına gelindiğinde, Almanya’nın kaotik siyasi ortamı arasından sıyrılan Adolf Hitler ve Naziler, iktidara gelir. Bu aslında dünya tarihi için olduğu kadar 1936 Olimpiyatları için de ciddi bir kırılma noktası yaratır.
1933 ile 1936 arasındaki 3 sene boyunca sağ merkezli politikalarını kuvvetlendiren Hitler, spor müsabakalarından ve kulüplerden Yahudiler ve Çingenelerin “temizlenmesi” adına çalışmalar yapar. Aryan ırkın sadece kendi arasında spor yapması gerektiği fikri gitgide yerleşir ve sporun her alanında bir ayrışma başlar. Ayrıca 1936 Olimpiyatları, Hitler’e altın tepside bir fırsat sunuyordu. Her daim üstünlüğünü vurguladığı Aryan ırkının, olimpiyatlar boyunca elde edeceği her başarı Hitler’in ne kadar haklı olduğunu ve Aryan ırkının üstünlüğünü kanıtlanmış olacaktı. Tabii ki bu propagandanın bir de karşıt tarafı vardı. Almanya’da hem Kış hem de Yaz Olimpiyatları’nda yaşanabilecek sıkıntılardan, ayrımcılıklardan ve bu olimpiyatlara Nazilerin ev sahipliği yapmasının rejimi meşrulaştıracağından çekinenler olimpiyatların boykot edilmesi gerektiğine inanıyordu.
Yaz Olimpiyatları’nın öncesinde yapılan Kış Olimpiyatları beklenilenin aksine sakin, olaysız ve hatta ayrımcılığın minimum düzeyde kaldığı bir şekilde geçirildi. Ufak bir Alman kenti olan Garmisch-Partenkirschen’de düzenlenen oyunlar sırasında, “Yahudiler Giremez” gibi birçok yazı kaldırılırken, Hitler de dünyaya Yaz Olimpiyatları için âdeta bir mesaj veriyordu.
Garmish-Partenkirschen’deki olimpiyatların ardından, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere diğer Batılı demokrasiler de Yaz Olimpiyatları’nı veto etme hakkını kullanmazlar. Bunun üzerine düzenlenen 1936 Yaz Olimpiyatları’nda Almanlar kendileri hakkında oluşan imajı değiştirmek adına olimpiyat kadrolarına bir Yahudi sporcuyu da ekleme kararı alırlar. Olimpiyatlara katılan bütün Yahudi sporcular arasında en önemlisi kuşkusuz, o sırada Amerika’da üniversitede okumakta olan başarılı eskrimci Helene Mayer’dir. Helene Mayer, 1936 Berlin Olimpiyatları’nda Nazi Almanyası’nı eskrim dalında temsil eder ve gümüş madalya kazanır. Esas ilginç olan ise gümüş madalya kazandıktan sonra, madalya töreninde Mayer’in Nazi selamı vermesi olur.
1936 Yaz Olimpiyatları sırasında Hitler’e ve güvendiği Aryan sporcularına en büyük darbeyi vuranlar Birleşik Devletler’in Afro-Amerikan sporcuları Jesse Owens ve Cornelius Johnson olur. Owens uzun atlama dalında dünya rekoru kırarak, Johnson da yüksek atlama dalında altın madalya alarak, Hitler’in Aryan ırk “teorisine” âdeta bir mesaj verirler. Hatta Hitler bu duruma öyle sinirlenir ki, Owens’ın başarısından sonra Cornelius Johnson’ın altın madalya kazandığı yarışı, madalya töreninde elini sıkmak zorunda kalmamak için stadyumdan izlememeye karar verir.
Kış Olimpiyatları ve Yaz Olimpiyatları süresince Nazi Almanyası’nın dünyaya vermeye çalıştığı mesaj birçok kişi tarafından ılımlı kabul edilse de bunun sadece bir “gösteri” olduğunu fark edenler de vardır. Muhalifler, işin iç yüzünün hiç de göründüğü gibi olmadığını söyler ve bütün dünyanın çekinerek beklediği savaşın çok yakında ortalığı kasıp kavuracağından dem vururlar. Tarih bize gösteriyor ki, Nazi Almanyası her ne kadar iki olimpiyat süresince “ılımlı” bir yaklaşım izlese de muhalifler yanılmamış. 1938 yılında Avusturya’nın ilhakı ve 1939 yılında ise Nazilerin Polonya’ya girmesi ile “büyük yıkım” başlamış oldu. 1936’da Nazi Almanyası tarafından gerçekleştirilen iki olimpiyat ise siyasetin gölgesinde geçmesi ile tarihte yerini almış oldu.
Not: 1936 Berlin Olimpiyatları’nın açılışı ve Jesse Owens’ın dünya rekorunu kırdığı görüntüler dahil birçok görüntüye aşağıdaki videoyu izleyerek ulaşabilirsiniz.
[box_light]Kaynakça[/box_light]
Encyclopedia Britannica, Berlin 1936 Olympic Games
Mert Aydın, Ercan Taner, Ateş Arabaları, NTV Radyo, 23 Ekim 2015
United States Holocaust Memorial Museum, Nazi Olimpiyatları, Berlin 1936