Adolf Hitler, 20. yüzyılın en güçlü siyasi dehası, savaş ustası ve savaş suçlusu… O, 30 Nisan 1945 tarihinde ölümü seçmişti çünkü savaşının bittiğini çok önceden anlamıştı. Dünyanın en güçlü otoritelerinden biri de olsa, yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. Ölümünden iki gün önce, Mussolini’nin akıbetini öğrendiğinde “Ben Führer’im” dedi.
“Onun gibi diz çökmem, benim cesedimi baş aşağı sallandırarak teşhir edemezler, ben Führer’im. “
Yanındaki askerlere döndü ve ölümünden sonra, cesedinin yakılmasını emretti. Bu, Führer’in son emriydi.
[box_light]Peki, onu bu noktaya getiren neydi?[/box_light]
20.yüzyılın, en büyük dehası nerede hata yapmıştı? Gerçekten tarihin en kötü, en kanlı adamı o muydu?
1939 yılının ilkbaharında, bütün dünya fitili ateşlenmiş bir barut fıçısının üzerinde oturuyordu. Üstelik fitil bir yerden değil, birkaç yerden ateşlenmişti. Patlaması, yalnızca an meselesiydi. Almanya 1. Dünya Savaşı’nın kaybedeni olarak, büyük bir çıkmaz içindeydi. Temelden sarsılmış, ağır tazminatlar ödemeye mahkûm edilmiş ve deniz aşırı topraklarını kaybetmişti. Alman halkı için zor günler başlamıştı. Bu durumdan en az etkilenen kesim ise, ülkede birçok alanda söz sahibi olan zengin Yahudi halkıydı. Fakat bu durumun tersine döneceğini kimse bilemezdi. Ortaya faşist bir lider çıkacağını, hitabet gücüyle, savaş fikirleriyle bütün Alman halkını etkileyerek dünyaya korku salacağını bilemezlerdi.
Bir gümrük memurunun çocuğu olarak dünyaya gelen Adolf Hitler’in siyasi yaşamı, 1919 senesinde Alman İşçi Parti’sine üye olmasıyla başladı. Partinin iktidara gelmesiyle, 1934’ten ölümüne kadar Almanya Cumhurbaşkanı olarak görevde kaldı. Almanya o yıllarda, yeni bir siyasinin ortaya çıkıp yükselebilmesi için en ideal ortamdı. 1. Dünya Savaşı sonunda yaşanan ‘’Büyük Buhran’’ Almanya’yı ekonomik olarak çöküşe uğratmıştı ve çok zor zamanlar yaşamaya başlamışlardı. Adolf Hitler siyasi dehası, ateşli konuşmaları ve kararlı tavırlarıyla kısa sürede Alman halkının gönlünde taht kurmuştu ve Alman panzerleri, dünyaya cehennemi yaşatmak için hazırdı. Bu uğurda yollarına çıkan her engeli çiğneyeceklerdi, en çok da Yahudileri…
Führer’in fikirleri her zaman netti. Neredeyse bütün dünyaya savaş açılmışken içerideki ayaklanmalara, sorunlara ve Yahudilere karşı hoşgörü gösterilemezdi. Hepsinin kökünü kazımak gerekirdi. Yahudi ayaklanmalarının en meşhur örneği, Varşova gettosundaki silahlı direnişti. Birkaç bin Yahudi, 4 hafta boyunca ordunun özel bir bölümü olan SS subaylarına karşı direndi. Sonuç yine de olumsuzdu. Böylece Hitler’i tarihin en kanlı sayfasına taşıyacak olan süreç başladı. O, Yahudilere karşı büyük bir düşmanlık beslese de savaş ilerledikten sonra Yahudi soykırımı üzerindeki liderliğini ve takibini ikinci plana atmak zorunda kaldı. SS’ler bu görevi üstlenerek, kendi yöntemleriyle sürdürdüler ve bu soykırım tarihe öyle net bir giriş yaptı ki artık Nazi Almanya’sı, SS’ler ve Adolf Hitler nefretle anılacaktı. Hatta siyasiler, konuşmalarına yeni bir hakaret ekleyeceklerdi: “Hitler gibi olmak”.
Peki, bu yakıştırmalar ne denli doğru? Birbirlerine bunu hakaret olarak söyleyen politikacılar, Hitler’in gösterdiği siyasi başarının yarısını gösterebilirler mi? Berlin’e saldırılar sürerken “Duvarlarımız yıkıldı ama kalplerimiz ayakta” yazılarıyla Almanya’yı süsleyen Alman halkı, iki kuşak sonra neden Hitler’den nefret etti? Sebebi açık ve netti; doyumsuzluk. Adolf Hitler, Almanya’yı içinde bulunduğu buhrandan kurtarmasıyla sevilen bir lider haline geldi. Savaş planları, toprak kazanma fikirleri ve dünya otoritesi olma hayalleri de büyük bir kesim tarafından çok iyi karşılandı. Fakat o asla durmadı, hep daha fazlasını isteyen tavrıyla dikkat çekti. Savaşı, çok büyük alanlara yaymak gibi askeri pek çok hata yaptı. Şüphesiz ki, eğer savaş onun hayal ettiği gibi son bulsaydı, bugün çok daha farklı bir dünya profili görüyor olacaktık. Belki de tarih kitapları onu ‘Cani’ sıfatıyla değil de, ‘Kurucu’ sıfatıyla anıyor olacaktı. Almanya da 2. Dünya Savaşı’nın kazanan devleti ABD konumunda olacaktı.
Mustafa Kemal Atatürk’ü hocası olarak gören, Savarona ‘yı düşünmeden ona gönderen Hitler’in çıkış noktası aslında Atatürk’ünki ile aynıydı… Çıkmazda olan halkı için savaş vermek. Ancak dediğimiz gibi, ondan büyük bir farkı vardı, Hitler doyumsuz bir liderdi. Toprak uğruna kan dökmekten çekinmezdi. Buna rağmen, eğer savaş kazanılsaydı Alman halkının kahramanı olacaktı. Çünkü tarihi kazananlar yazar. Tarih her zaman güçlüye göre şekil alır. Savaşı kaybetmesiyle, Hitler’in ismi de lanetle anıldı çünkü o bir caniydi… [pullquote_left]Caniydi çünkü kaybedendi.[/pullquote_left] Bu konuya, kazanan devletlerin çerçevesinden biraz daha ayrıntılı bakalım.
Tarihin en büyük toplu imhası da 2. Dünya Savaşı’nda gerçekleştirildi. Savaşın kazananı ABD tarafından, tarihin en ölümcül silahı kullanıldı: atom bombası.
Hiroşima ve Nagazaki’de, kayıplar hariç, 220.000 masum insan öldürüldü. Atom bombası yalnızca anlık bir zarara neden olmadı. Etkileri on yıllarca sürdü. Yerleşim alanlarının tahrip olması, radyasyondan etkilenip ölen çocuklar, hasta veya sakat doğan bebekler, mutasyona uğrayan hayvanlar, ürün vermeyen toprak… Ayrıca, özel bir strateji izleyen ABD bombayı, Japonların en çok dışarıda oldukları saati belirleyip, bu saatte attı. Bu emri, savaşı daha çabuk kazanmak gibi bir gerekçeyle veren Harry Truman, bugün tarihte Adolf Hitler gibi anılıyor mu? Hayır, anılmıyor. Tarihi kazananların yazması, kaybedenlerin şeytan olarak anılmasının en iyi örneğidir bu. Bu vahşetin gerekçesi savaşı çabuk kazanmak mı, yoksa atom bombasının yıkıcı etkilerini masum insanlar üzerinde test etmek mi?
Peki, Truman neden tarihe cani olarak geçmemiştir? Bir şeyleri kazandığınızda gerçekten hangi yolla kazandığınızın hiçbir önemi kalmamalı mı?
Amerika’nın kanlı tarihi, bununla sınırlı değil. Adolf Hitler 4 milyonu aşkın Yahudi’yi öldürdü. Peki, İsrail-Amerika işbirliği süresince öldürülen ve öldürülmeye devam edecek olan insan sayısı bundan az mıdır? Eğer Hitler o gün amacına ulaşıp bütün Yahudileri öldürseydi Amerika-İsrail ortaklığı olmayacak, Filistinliler başta olmak üzere masum bu kadar insan öldürülmeyecekti. Amerika bunları yapmak için başka bir ortak mı bulacaktı dersiniz yoksa, kendisine maşa bulan devlet İsrail mi? Dünü ve bugünü biraz daha iyi incelersek, bu ortaklıkta öznenin Amerika değil İsrail olduğunu görürsünüz. Amerika’daki güçlü Yahudi lobileri ekonomiden siyasete kadar her konuda gündemi belirleme gücüne sahip. Ayrıntılı bakarsak, iki ülke arasındaki para akışını da fark edebiliriz. ABD İsrail’e savunma borcu ve NATO yardımı haricinde, dehşet verici miktarda para gönderiyor ve ülke içinde de birçok lobi barındırıyor.
Bir de 1967’deki Liberty olayını hatırlayalım. İsrail ABD’nin gemisini vurmuş, 34 Amerikalı ölmüş 171 Amerikalı yaralanmıştı. Bu olaydan sonra İsrail yanlış gemiyi vurduğunu açıkladı ve bu olay, ABD kongresi tarafından soruşturulmayan tek olay olarak tarihe geçti. İsrail’in Amerika üzerindeki etkisini görüyoruz. Buradan yola çıkarsak, ittifakın başı Amerika değil İsrail. Bugün Hitler’den daha acımasız olan, daha fazla kan döken yine onlar. Asıl korkutucu olan durum ise bunu yapanın bir kişi değil bir devlet olması.
İsrail’in yaptıkları Hitler’i tabii ki aklamaz ve haklı çıkarmaz. Fakat, artık tarihteki kalıpları değiştirip, “Kötü” yü yeniden anlamlandırmak gerekir. Tarih siyah ya da beyaz değil gridir. Külliyen iyi ya da külliyen kötü yoktur. Herkesin doğru ve yanlış kararları vardır. Kusursuz tez, hatasız fikir yoktur. Her güçlü biraz vahşi, her masumun ölümü acı vericidir ve tarih dünden bugüne uzanan zenginliktir. Olaylara herkes gibi bakarsak; geçmişe takılıp bugünü, asıl olayları kaçırırız. Vahşet de, ölüm de, savaş da geliştirilebilir olgulardır. Zaman ilerledikçe birileri bunları geliştirip, daha iyi uygulamanın bir yolunu bulacaktır.
Asıl kötü geçmişte değil, bugündedir ve emin olun daha hiç bir şey görmedik !
Hasan
Tebrikler. Farklı bir bakış açısı veriyor insana.
Hande
Tarihsel bilgiyi zevkle ve eğitici bir tarzda anlatmışsınız ayrıca insanlığa verilen zarar açısından diğer yapılanların bu olayla kıyaslanması da etkileyici ve düşündürücü.
ASLI
Adolf Hitler’i bu gözle anlatabilecek nadir yazarlardansınız.Onun gibi bir karakter bence sizin gibi her yönüyle anlatılmalı ve bugününde adı cani kalacaklarıyla karşılaştırılmalıydı. Tebrik ediyorum. Gerçekten okurken böyle anlatılmalıydı dedim.
Aytekin Aydoğdu
Başarılı bir analiz , kaleminize sağlık
Hüseyin Akkayalı
‘yenilenlerin tarihini yenenler yazmıştır’ demiş Bernard Shaw. Bu ilk ve ilk olmasına rağmen şaşırtıcı yetkinlikte analizin için tebrikler sevgili öğrencim. Bu arada ilk yazının ‘adolf’ ile ilgili olması şaşırttı mı sence beni?:) Devamını bekliyorum…
demet purcu alsan
tebrik ediyorum sevgili Merve… devamını bekliyoruz
HAKTAN
Kafamızdaki kalıpları kıran, tarihe birde bu şekilde bakılması gerekiğini gösteren çarpıcı bir yazı tebrikler.
Yeşim
Tebrik ediyorum Mervecim ..
ÖMER
Tarihsel olayları tüm gerçekliğiyle analiz eden ,dikkat çekici bir yazı ,tebrikler…..
Murat Demirtaş
Tebrikler ileride iyi bir gazeteci duruyor karşımızda
Meryem Kınacı
Tarihe yön veren böyle bir olayı her yönüyle irdeleyip akıcı bir tarzda kaleme almışsınız. Tebrik eder yazın alanınızda başarılar dilerim…