Doğanın Diktatörü: İnsan

İklim değişikliği ve küresel ısınma kavramları son zamanlarda daha sık karşımıza çıkmaya başladı. Bazı devlet otoriteleri ve bilim insanları iklim değişikliğinin Dünya’daki yaşamı negatif yönde etkilediğini ve etkileyeceğini düşünmektedir. Bu doğrultuda Dünya’mızın ısındığı ve türlerin tehlike altında olduğu bütün iletişim araçları aracılığıyla insanlara aktarılmaktadır. Peki 4.5 milyar yaşındaki Dünya neden şimdi tehlike altında? Bu tehlikenin geçmişi hangi olaylara daha doğrusu kime dayanıyor? Her 100 bin yılda bir buz devri yaşayan Dünya’da türlerin yok olmakla karşılaştığı tehlike gerçekten iklim değişikliği mi? İklimin değiştiği ve Dünya’daki yaşamı etkilediği tartışılamaz bir gerçek olmasına karşın asıl tehlike Homo cinsine mensup bir hayvan olan Sapienstir. Kısacası bizler, diğer insan türleri ile birlikte birçok türün yok olmasına sebep olanlar. Kendimizi Dünya’nın merkezine koyduk ve hiç düşünmeden tüketmeye başladık. 2.5 milyon yıl önce Afrika’da başlayan serüvenimiz boyunca bizler gibi Dünya’da değişti ya da değiştirildi.

BÜYÜK YOLCULUK

Günümüzden yaklaşık 45 bin yıl önce, Homo Sapiens deniz yoluyla Avustralya’ya ulaştı. Fakat bu yoluculuk için insanların denizi ve çok geniş su kanallarını aşmaları gerekiyordu. İnsanların bu yolculuğu denizcilikle nasıl aştıklarını açıklamak için arkeologlar ve tarihçiler birçok farklı teori üzerinde çalıştılar. Bu teorilerden en kabul edileni 45 bin yıl önce Endonezya civarında ilk denizci toplulukların geliştiği üzerine üretilenlerdir . Ticaret ve keşif yaparak uzun mesafe denizcilik alanında gelişen toplumlar, vücudu denize uygun olmayan bir canlı olan insanı evrimle değil aklıyla denizde yol katetmelerini sağlamıştır. Lakin bu teoriyi kanıtlamak için arkeologların 45 bin yıl öncesine ait kayıklara ve küreklere ulaşmaları çok zordu çünkü zamanla yükselen deniz seviyesi Endonezya kıyılarını yaklaşık 100 metre kadar okyanus altında bırakmıştı. Bu sebeple Endoneyza’daki ilk denizciler hakkındaki teoriler somut kanıtlarla desteklenememektedir. Birincil kanıtların yokluğu bilim insanlarını ikincil kanıtlara yöneltmiştir. Araştırmalar sonucu Sapiens’in Avustralya’ya yerleştikten sonra karaya 200 kilometre uzaklıktaki Manus ve Buka’da denizcilikle ilgili kalıntılara ulaşılmıştır. Bu bulgular bize gösteriyor ki Homo Sapiens, Avustralya’ya deniz yoluyla gidecek teknik ve pratik bilgiye sahipti.

ÇEVREYE ETKİ

Sapiens’in doğaya karşı gelebilmesiyle birlikte Dünya için yeni bir dönem başlamıştır. İnsan sadece besin piramidinin bir basamağı olmaktan çıkmış ve en yüksek noktaya ulaşmıştır. Binlerce yıl sonra kendini evrenin merkezine yerleştiren Homo cinsinin Sapiens türünün Dünya’ya hükmü bir bakıma Avustralya’da başlamıştır. İnsanın daha doğrusu biz Sapienslerin doğaya olan müdahalesi Avustralya’daki ekolojik değişim ele alınarak incelenebilir.

Diprotodon bugüne kadar yaşamış olduğu bilenen en büyük keseli türüdür.

Görsel 1: Diprotodon bugüne kadar yaşamış olduğu bilenen en büyük keseli türüdür.

Araştırmalar gösteriyor ki insanlar Avustralya’ya ilk ayak bastıklarında hiç dokunulmamış ve kendine özgü bir ekosistemle karşı karşıya geldiler. Bu farklı çevrede 200 kilogram ağırlığında kangurular, dev keseli aslanlar ve kocaman koalalar vardı. Aynı zamanda çayırlarda şimdiki deve kuşlarından iki kat büyük uçamayan kuşlar vardı. Nesli tükenmiş 2.5 ton ağırlığındaki Diroptodon da yine Avustraylya ekosisteminin bir parçasıydı. Evrimsel farklılıktan dolayı Avustralya’da Afrika ve Asya’dan farklı olarak keseli memeliler yaşıyordu. Kısacası Avustralya, hiç el değmemiş, farklı bir ekosistemdi. Lakin insanın gelişinden birkaç bin yıl sonra 24 Avustralya türünün 23’ü yok oldu. Bunun temel sebebi evrimsel süreç içerisinde yıllar içinde gelişen besim piramidinin bir anda insanın gelişiyle bozulmasıydı.

GERÇEK AVCI KİM?: İKLİM VE İNSAN

Bütün bu arkeolojik çalışmalar sonucu varılan yargıları reddeden bazı insanlar, Avustralya’daki bu yok oluşun nedenini iklim değişikliğine bağlamaktadırlar ve Homo Sapiens’i aklamaya çalışmaktadırlar. Bu düşünce karşısında araştırmacılar gerçek suçluyu gösteren üç tane teori üretmişlerdir.
İlk teori iklim değişikliğini ve etkilerini ele almaktadır. Öncelikle dünya zaman içerisinde birçok defa ısınıp soğumuştur. Yaklaşık her 100 bin yılda bir buz devri yaşayan bir gezegen ele alındığında iklim değişikliği inkar edilemez. Evet, iklim değişikliği bir gerçek ama Avustralya’daki türlerin yok oluşu neden insanın oraya ayak basmasıyla başladı? 10 tane buzul çağını atlatmayı başaran Diprotodon neden insanın gelmesinden bir süre sonra yok oldu?

Diprotodon bugüne kadar yaşamış olduğu bilenen en büyük keseli türüdür.

Görsel 2: Diprotodon bugüne kadar yaşamış olduğu bilenen en büyük keseli türüdür.

İkinci teori bu sorulara netlik kazandırmakla birlikte gerçek suçluyu da belirliyor. İklim değişiklikleriyle birlikte Dünya bir bütün olarak ya soğur ya da ısınır. Yani karalar gibi suyun da derecesi değişir. Eğer söylendiği gibi Avustralya’nın kara canlıları bir iklim değişimine kurban gittilerse neden deniz canlıları bundan etkilenmedi? Bu sorunun açıklaması yine Sapiens’in kapısına çıkmaktadır. Denizdeki hayvanların hepsini avlayamayan insanlar bu sebeple denizin florasını değiştirememiş sadece kara ile yetinmiştir.
Üçüncü teori ise Sapiens’in göç hareketlerini daha genel bir perspektiften incelemektedir. Yuval Noah Harari, Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens kitabının yazarı İsrailli tarihçi, bu teoriyi üretirken insanların gittiği diğer doğal ortamların nasıl etkilediğini incelemiştir. Harari, Yeni Zelanda’nın 45 bin yıl önce daha insan ayak basmamışken gayet zengin bir floraya sahip olduğunu savunmaktadır. Lakin insanların yaklaşık 1000-1500 yıl önce adaya ayak basışının ardından Yeni Zelanda florası da Avustralya ile aynı kaderi paylaşmıştır. Kısacası biz Sapiens’ler, gittiğimiz yerleri yok etmekte başarılı olmuşuz.

Görsel 3: Avustralya, Endonezya ve Yeni Zelanda deniz yollarını gösteren harita.

Görsel 3: Avustralya, Endonezya ve Yeni Zelanda deniz yollarını gösteren harita.

Bu yok oluşun temel sebebi tabi ki evrimsel bir perspektifle açıklanabilir. Bir ekosistemin oluşması için çok uzun bir zaman gerekmektedir. Canlıların besin piramidindeki yerlerini bulması veya bazı canlıların usta avcılara dönüşmesi için belirli evrimsel süreçleri tamamlamaları gerekir. Örnek olarak bir aslan evrim sürecini nesilden nesle aktararak avcılık konusunda gelişmiş ve neredeyse kusursuz bir avcı olmuştur. Buna karşın aynı argüman insan için söylenemez. İnsan avcılık için gereken uzun süreci atlamıştır. Koklama, görme ve duyma yetenekleri aslana göre bir hayli geride olan insan, aklıyla kendini bir anda besin piramidinin en üstünde bulmuştur. Yani evrim sürecini aklıyla hızlandırmıştır. Bu bağlamda değerlendirildiğinde doğanın kontrolü dışında gelişen insan, doğanın dengesiyle de oynamıştır. Bozulan dengeler sebebiyle de Dünya bugünkü haline gelmiştir. Buzullar erimeye, ormanlar yok olmaya başlamıştır. İklim değişikliği çevresinde gelişen Küresel Isınma kavramı ortaya çıkmıştır ya da bizler tarafından çıkarılmıştır.

Kaynakça:

 

Harari, Yuval Noah, Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi. 9. Baskı. Kolektif Kitap. Aralık 2015, İstanbul.

Stephen Wroe ve Judith Field, ” A Review of Evidence for a Human Role in the Extinction of Australian Megafauna and an Alternative Explanation”, Quaternary Science Reviews, cilt: 25, sayı: 21-22 (2006), s. 2692-2703.

Görsel Kaynakçası:

Görsel 1: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/e/e8/Diprotodon_skull,_jjron,_29.11.2010.jpg

Görsel 2: http://romangm.com/wp-content/uploads/2014/08/Doprotodon_optatum_web.jpg

Görsel 3: http://www.yachtstrummer.co.uk/charts/australia_to_malaysia.png

Kapak Resmi: http://australianmuseum.net.au/uploads/images/10635/human%20evolution131_big.jpg

Leave a Reply