Bilim-2: Yunanca-Arapça Tercüme Hareketleri

Bilim tarihini, insanın bilgiye olan açlığını, ona ulaşmaya çalışmasının kültürel, tarihsel ve felsefi motivasyonlarını incelediğim Bilim serime devam ediyorum. İlk yazıda Thales’i merkeze koyan bir antik Yunan felsefesi incelemesi yapmıştım. Elbette ki, antik Yunan’ın felsefede ki derinliği düşünüldüğünde benim kısa yazım fazlasıyla eksik kalmıştı ancak yazının, dönemin genel bilim algısını örneklerle de açıklayan anlaşılır bir metin olduğu kanaatindeyim. Bilim felsefesi üzerine çok fazla okuma yapmamış kişiler için güzel bir başlangıç ve tetikleyici bir giriş olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda, bilim tarihinde yaptığımız bu serüveni sofistike felsefenin antik yunandan İslam dönemine geçişini anlatarak sürdürmek istiyorum. Size bu yazıda bilginin tarihinde, belki de yazının bulunmasından sonra en önemli kültürler arası bilgi aktarım hareketini sunacağım. 8.-10. Yüzyıllar arasında, büyük ölçüde Abbasilerin halifeliği döneminde gerçekleşen Yunanca metinlerin Arapçaya tercüme hareketleri bilginin jenerasyonlar arasında ki geçirgenliğini sağlayan çok kritik bir dönüm noktasıdır.

 

 

a) Tercüme hareketlerini hazırlayan etkenler

Tercüme hareketlerinin muhteşem bir ivme kazandığı Abbasi halifelerinin hükümdarlık dönemlerine değinmeden önce, Abbasi başkenti Bağdat’ın Abbasi devleti kurulmadan önce ki demografik yapısının altını çizmek konuyu doğru anlamak için önem teşkil eder. İslam fetihlerinin antik Yunan okullarını korumakta önemli bir konumu olduğunu söyleyebiliriz. Fetihler doğu ve batı arasındaki sınırları kaldırıp birlik sağlayarak büyük İskender’den beri Helenleştirilmiş toplumları bir araya getirdi ve daha önemlisi Bizans’dan yayılan Kadıköy Konsil’inin (Halkedon) pagan kültürüne karşı başlattığı mücadeleden de etkilenmemelerini sağladı. Bölgedeki Süryanice konuşan Hristiyanlar, Monofizit cemaatler ve Nasturi cemaatler Yunan biliminin geleneğini koruyan okullarını devam ettirdiler. Buna örnek olarak 10. Yüzyılın başlarında Bağdatta kurulan Ebu Bişr Metta ibn Yunus’un Aristoteles’ci okulu örnek olarak verilebilir (Gutas, 26). İkinci bir örnek ise Yunan bilim geleneğini sürdüren, Güney Irak’ta Fırat yakınındaki Lahmilerin başkenti El Hire olabilir (Gutas, 26). Bu şehirde yetişen Huneyn ibn İshak’dan bir alıntı yaparsak, konu daha net bir şekle bürünecektir.

“[İskenderiye’deki tıp okulunun üyeleri] her gün bir araya gelerek [Galenos’un kitaplarından] önemli bir metni okur ve üzerine çalışırdı; tıpkı bugün Hristiyan meslektaşlarımızın shole denilen öğrenim yerlerinde her gün bir araya gelerek eskinin önde gelen bir metni üzerinde çalışmaları gibi. Geri kalan kitaplara gelince, bunları ayrı ayrı okurlardı -önce bahsettiğim kitaplar üzerinde pratik yaptıktan sonra her biri yalnız başına çalışırdı- tıpkı bugün meslektaşlarımızın eski bilginlerin kitaplarının yorumlarını okumaları gibi.” (Gutas, 27)

Bu metin, Hristiyan ekolünün eski Pagan İskenderiye okulunun usulünü takip ettiğinin ve Halkedon fikrinin aksine bu geleneği koruduğunun bir göstergesidir. Pagan kültürünü devam ettiren bu yapı, Abbasilerin Başkentlerini Bağdat’a taşımasının ardından tercüme hareketlerinin gelişiminde büyük bir rol oynayacaktır. Sadece Yunan ve Arap dillerini bilmelerinden dolayı değil, bu kültüre de hakim olmaları, onları tercüme hareketlerin de çok önemli bir aktör haline getirecektir.

 

b) Tercüme Hareketleri neden gerçekleşti?

el Mansur

Bin yıldan daha uzun zaman önce (8. Yüzyılın başlarında) tarihin gördüğü en büyük tercüme ve yorumlama çalışması, Yunanca-Arapça tercüme hareketleri ile hayata geçirildi. Abbasi halifesi el-Mansur döneminde başlayan ve takip eden halife el-Memnun döneminde de büyük ölçüde nihayete eren bu hareket antik Yunan eserlerinin tamamına yakın bir bölümünün Arapçaya tercümesi ve arşivlenmesiyle sonuçlandı. Hareketin sonunda el-Memnun’un kurduğu Bilgi Evi (Beyt’ül Hikme) içerdiği kitaplarla hem bir etiğim kurumu hem de çok geniş içerikli bir kütüphane haline gelip entelektüel düzeyde merkezi bir konuma yerleşmişti. Yukarıda anlatıldığı üzere, tercüme hareketlerinin toplumsal olarak çok uygun şartlarda başlamasının bu başarıda ki etkisi büyük şüphesiz. Fakat bu şartlar yine de el-Mansur’un bu hareketi başlatmasında ki motivasyonu bize açıklamıyor. Böylesine geniş kapsamlı ve tercümanların yüklü miktarda para aldıkları tercüme hareketlerin sadece entelektüel bir bilgi arayışı amacıyla başlatılmış olması akla çok da yakın gelmiyor. El-Mansur’un şüphesiz birinci motivasyonu doğal olarak kendi hükümdarlığında işe yarayabilecek Tıp, Jeoloji, Mühendislik gibi alanlarda ki yunanca eserlerin tercüme edilmesi olacaktır (Peter Adamson). İkinci olarak ise, dönemin koşullarında önemli kabul edilen astroloji ve astronomi kitaplarının da neden tercüme edildiğini anlamak zor değildir. Her hükümdar geleceğinin nasıl olacağını bilmek ister ve tarihte (modern zamanlarda bile) yıldızlara bakarak yapılan tahminler güvenilir kabul edilmiştir (Peter Adamson). Fakat hala bu basit argümanlar Aristoteles’in metafiziğinin neden tercüme edildiğini açıklamıyor. Antik Yunanda kabul gören herhangi bir şeyi öğrenebilmek için öncelikle mantık öğrenmelisin fikriyatı, genel olarak İslam dünyasında ki felsefe akımlarında da kabul görmüştü. İslam dönemi entelektüel kitlesi basit uyarlamalar ile Antik Yunan felsefesinin mantık sistemini kullanabileceklerini düşündüler. Bu akımın motivasyonu ise Hristiyan Bizans ile girişilen fikri çarpışmada yeni yeni gelişen İslam fikriyatını sağlam temellere oturtup, geleneksel Hristiyan geleneğine karşı güçlü bir alternatif olarak sunma isteğiydi (Peter Adamson). Bu konuda önemli kanıtlardan biri, bir mantık kitabı olan Aristoteles’in Diyalektiğinin ilk tercüme edilen eserlerin başında gelmesidir.

c) Tercümenin Sistematiği

el Kindi

Tercüme hareketi hem yapısı itibariyle, hem de kültürel farklılıklar sebebiyle tercümenin yanına tefsiri (yorum) de katmak zorundaydı. Bunun iki önemli sebebi var. Birincisi, antik yunan eserlerinin, Yunancadan okunduğunda dahi anlaşılmasının zor olması ve kelimeler arasında ki yapısal farklılıklar olarak söylenebilir. Örnek olarak Aristoteles’in Metafizik ’inde Eidos kelimesi form ve tür olmak üzere Arapçada ki iki farklı kelimeye karşılık gelmektedir (Peter Adamson). El-Kindi bu eserin tercümesini yaparken Eidos kelimesiyle her karşılaştığında eserin bağlamına bakarak bir yorum yapmak durumunda kaldı (Peter Adamson). Bu durum doğal olarak tercümenin aynı zamanda yorum olmasını da zorunlu kılmaktadır. Doğrudan tercümenin yapılamamasında ki ikinci bir sebep ise kültürel farklılıklardır. Pagan kültürüne göre yazılmış bazı kavramlar, yeni İslami literatüre göre uyarlandı. Buna verilecek örnek ise Aristoteles’in Yunanca orijinal metinleriyle, Arapça tercümeleri arasında ki ruh tanımları farkıdır. Yunanca Aristoteles ruhu insan bedeninin mükemmelleştirilmiş yansıması olarak tanımlar (Peter Adamson). Belli eleştirilerle karşılaşan bu tanım, el-Kindi’nin tercümesinde ruhun bedenden üstün ve bağımsız bir mükemmellik olduğu yönünde yorumlanır (Peter Adamson). Sonuç olarak tercüme hareketlerin metodu hiçbir zaman sadece doğrudan bir tercüme olmamıştır. Tercüme edilen pek çok esere aynı zamanda yorum katılmış ve yeni kültürlerin değerleri de eklenmiştir.

d) Sonuç

Tercüme hareketleri her ne kadar çok büyük bir bilgi aktarımı olsa da İslam döneminin, bilime yaptığı katkıyı anlamakta yeterli gelmez. Bu dönemde İbni Sina, Biruni, Harizmi gibi kimya, tıp, astronomi, matematik gibi alanlarda, işinde çok başarılı bilim insanları yetişmiş ve katkı sağlamıştır. Ancak onların bilim algıları da antik yunandan miras aldıkları yöntemi geliştirmek olarak tanımlanabilir. Bu tanım bilim-1 yazısında basitçe anlatılmıştır. Bununla birlikte tercüme hareketleri bir bilgi ağı oluşturma ve bilginin medeniyetler arasında ki akışını sağlama yönüyle anlatmaya değer bir konudur. Bu bağlamda tercüme hareketlerini İslami düşüncede ki bilimi anlatırken merkeze koymak istedim. Serinin bir sonra ki yazısı bilginin İslam dünyasını terk edişinin ardından Avrupa medeniyetine geçişi ve burada ki sancılı yerleşme sürecini anlatacak.

 

Kaynakça

Görsel Kaynakça

Leave a Reply