Gazetebilkent bilim-teknoloji birimi olarak, birimimiz de yeni bir köşeye başlıyoruz. Bu köşe anlatılmaya değer, yenilikçi, ilginç ve geleceğe ışık tutan fikirlerin; sinemayla, romanlarla, dizilerle, oyunlarla birleştiği yapımları inceleyecek. Bu köşeyi özel kılan bütün yazarların belli periyotlarla köşeyi devralması olacak. Yani her yeni yazı yeni bir yazar tarafından kaleme alınacak. Her yazar, kendi yaşamında bir karşılığı olan güçlü hikayeleri ilginç detaylarına da değinerek okuyuculara sunacak. Bu köşenin başarılı olmasını temenni ederek büyük bir heyecanla ilk yazıya başlıyorum. Son çıkan Star Wars filmi, Son Jedi dolayısıyla biraz Star Wars hatırlayalım istedim. Fakat bu yazının benim nezdimde anlamlı olabilmesi için, Star Wars evrenin kurgusunu yapan ve bu evreni herkesten iyi bilen George Lucas’ın eserleri üzerinden anlatmam gerekir. Bu sebeple bu yazı, Lucas’dan Star Wars’un haklarını satın alan Disney’in yeni serisini içermeyecek. Sadece şunu dile getirmeliyim ki, bir genelleme olarak bir eserin güzel olabilmesi için onun, evrenin dinamiklerini en iyi bilen ve hayal gücüne de sahip olan kişi tarafından yapılması gerekir. Disney’in filmleri bu yönleriyle Lucas’ın eski filmlerinin çok gerisinde kaldı maalesef. Özetle şu şekilde anlatabilirim ki bu yazıda Lucas adına bahsedeceğim bütün övgüler, Disney’in Star Wars’unun başaramadığı, taklit edilmesi neredeyse olanaksız özellikler olacak.

 

 

Amerika Birleşik Devletleri sinema endüstrisi muhtemelen en parlak zamanlarını yaşadı 70’lerde. Amerikan sineması, stüdyoların talebi olan izleyiciyi çekmenin yanında sanatsal değeri yüksek filmler de ortaya koymayı başardı. Bu başarı hiç şüphesiz, hem stüdyoların, hem sıradan halkın, hem de entelektüel sinema eleştirmenlerinin beğenisini kazanmayı başaran yönetmenlerin olmalı. O dönem ortaya çıkan Francis Ford Copolla, Martin Scorsese, Steven Spielberg, Wody Allen gibi isimler sinemaya ölümsüz eserler armağan ettiler. Bunların arasında, yönetmenlik başarısı sınırlı olmasına rağmen farklı özellikleriyle ön plana çıkan, kendi hayal dünyasında yaşayan ve biraz da garip olarak nitelendirilebilecek George Lucas adında bir sinemacı daha vardı. Bu sinemacı biraz da tesadüfler silsilesinin yardımıyla öyle bir eser ortaya koydu ki, pek çok insanı derinden etkilemesinin yanında sinemaya yüklenen anlamı da değiştirdi. Bu eser Star Wars’du.

George Lucas

 

Bir röportajında Lucas, Star Wars’un başarısının şu basit cümle ile aktarmıştı. “İyiler var, kötüler var ve bunların arasında ki mücadele var. Bu insanları çekmek için yeterli.” Pek çok insan Lucas’ın bu rahatsız ediciliğe varan basit cevabından onun dalga geçtiği izlenimine kapılabilir. Ancak aslında söylediği çok da yanlış değil. İnsanlık tarihinin ilk yazılı hikayelerinden beri, İlyada’dan beri, Gılgamış destanından beri hikaye anlatımı aslında bu temel üzerinde kurgulanıyor. Usuller ve üsluplar değişse de hikaye anlatımı, özellikle de epik olarak adlandırdığımız hikaye anlatımı iyi ve kötünün mücadelesinden doğan serüvenleri temel alır. Bu temel binlerce yıldır insanların dinlemeyi sevdiği hikayelerin ana damarını oluşturuyor. İyi ve kötü, aydınlık ve karanlık, Jedi ve Sith, Cumhuriyet ve İmparatorluk… Bu kavramlar galaksiler arası muhteşem bir epik savaşın ortasında çarpışarak yeni fikirler üretirler film boyunca. Karakterler neyin iyi neyin kötü olduğunu derin bir eğitimden geçerek öğrenirler. Korku, Öfke, Nefret karanlığın sembolleriyken Kontrol, Adalet, Sükûnet aydınlığın sembolleridir. İyi ve kötü temelleri üzerinde yükselir Star Wars ama sadece bundan mı ibarettir? Kesinlikle incelenmeye değer farklı boyutları vardır. Birkaç tanesinde değinelim.

Politik Karmaşa ve Değişim

Star Wars’u anlamak için ön koşul hikayenin sürdüğü evreni iyi bilmektir. Star Wars destanı, içerisinde binlerce farklı hayat formu barındıran yıldız sistemlerinin var olduğu devasa bir galakside geçer. Tıpkı bizim güneş sistemimiz gibi bu galakside de binlerce yıldız sistemi vardır ve hepsinin yerel yönetimleri mevcuttur. Bu sistemler kendi usullerince ister monarşi ile, ister oligarşi ile, ister demokrasi ile yönetilebilir ve içlerinde farklı halklar ve ülkeler de mevcut olabilir. Ancak bu galaksi de çok fazla birbiri ile iletişim kurabilen yıldız sistemleri var olduğu için sistemler arası diplomasinin ve yönetim sisteminin de denklemde yer etmesi gereklidir. Bu yüzden adı orijinal seride Galaktik imparatorluk, Prequel seride ise Galaktik Cumhuriyet olan düzenler vardır. Galaktik Cumhuriyette, Cumhuriyete bağlanmayı seçen yıldız sistemleri, Cumhuriyetin başkenti olan Corusant gezegenine temsilci gönderirler ve sistemler arasında ki düzenlemeler görüşülürken söz sahibi olma hakkını sağlarlar. Galakside Tatooine gibi gelişmişlik düzeyi düşük, yerel mafyatik güçlerce yönetilenler dışında bütün sistemler, Cumhuriyet senatosunda temsil edilir. Bu senatoda galaksiler arası ticaret federasyonu, bankalar birliği gibi bürokratik kurumlar da temsil edilir ve onların düzenlemeleri de yine burada oy çokluğu ile belirlenir. Cumhuriyet yönetim şekli çok uzun yıllar galakside huzurun, barışın ve refahın sürmesini sağlar ancak bir noktada ticaret federasyonun tetiklediği gerginlik, farklı manipülatör güçlerle harmanlanıp bir savaş doğurur. Bazı yıldız sistemleri Cumhuriyet’ten ayrılmak ve ayrı bir sistem olarak var olmak isterler. Cumhuriyet onların bu talebine müsaade etmez ve ayrılıkçılar ile Cumhuriyet arasında klon savaşları başlar. Bu savaş da dengeler o kadar kolay değişmektedir ve sonuçları o kadar ağır olmuştur ki, savaş Cumhuriyet sisteminin, tek kişinin demir yumruk ile yönettiği bir imparatorluk rejimine evirilmesiyle sona erer. Hikaye bu noktadan sonra orijinal seriye aktarılır. Artık Galakside huzur ve refah yoktur. İmparatorluk ona direnen ya da ondan ayrılmak isteyen her yıldız sistemini etkisiz hale getirmektedir. Bütün düzenlemeler imparatorluğun istediği şekilde yapılır, kaynaklar onun istediği şekilde kullanılır. Buna direnenler de bulunup yok edilir. Böyle bir politik atmosfer de yeni bir isyan grubu eski Cumhuriyeti geri getirmek için imparatorluğa karşı organize olurlar. Bu iki grubun mücadelesi de destansı bir son ile imparatorluğun sonunu getirir.

Galaktik Senato

 

Makro ve Mikro olaylar silsilesi

            Star Wars’daki makro yani galaksiyi ilgilendiren olayları takip etmek oldukça zordur ve dikkat ister. Makro değişimleri anlamak için bütün senato görüşmelerini dikkatlice dinlemek ya da imparatorun hamlelerine çok dikkat etmek gerekir. Bir kere filmi izlemek makro olayları anlamak için yeterli değildir. Yine de hikayenin sonunda ki değişim sizi sorgulamaya itecektir. Nasıl oldu da serinin başında, münakaşaların konuşarak çözüldüğü senato binasında şimdi iki güçlü karakter birbirleri ile öldüresiye savaşıyorlar. Star Wars’un Makro olayları, galaksi çapında Cumhuriyetten İmparatorluğa geçiş ya da İmparatorluğun yıkılıp yeni bir düzen kurulması gibi sonuçlara yol açar. Mikro olaylar ise takip edilmesi çok daha kolay silsilelerdir. Küçük insanların büyük hikayelerini anlatır. Orijinal seride ufukta ki 2 güneşe bakıp onların ötesini hayal eden Luke Skywalker’ın hikayesi, onun usta olarak bellediği insanlar ile iletişimi ve kötülüğe karşı savaşta merkezi konuma yerleşmesi… Prequel’lerde ise Anakin Skywalker’ın gökyüzüne bakıp bütün yıldız sistemlerini gören ilk kişi olmak istediğini söyleyen küçük, köle bir çocuktan, galakside büyük değişimlere yol açacak güçlü bir karaktere dönüşmesi. Star Wars’un mikro hikayeleri çok etkileyicidir. Bütün karakterler kötü olanlar bile sizde hoşunuza giden duygular tetiklerler. Star Wars’un başarısı aslında anlaşılması güç makro olaylardansa, insanı içine çeken mikro olayların da gizlidir. Makro olaylar sadece hikayenin epikliğini çok yüksek bir düzeye çeker.

 

 

Mitolojik İmgeler

Star Wars mitolojisi eserin en temelinde yer alan Güç kavramından ileri gelir. Jedi tarikatının inancına göre Güç bütün evrene hayat verir, onu büyütür, değişimi gerçekleştirir, var oluşun sebebidir. Yaşayan canlılar sadece kuru bir et parçası değildir, Güç ile ışıldar. Her yaşayan canlı hücrelerinde ki Midiklorian adı verilen canlı formlarıyla simbiyotik olarak var olurlar. Midiklorianlar evren de gücün iradesine kulak verebilen en kabiliyetli canlılardır. Jedi’a göre düşüncelerini kontrol etmeyi öğrendiğinde onları duymaya başlarsın ve onlar sana gücün dileğini aktarırlar. Sana rehberlik edip doğru yolu gösterirler. Çok zor bir mental eğitim sonucunda Jedi Gücü idrak ederek bazı doğal olmayan özelliklere kavuşur. Bir de gücün karanlık tarafı vardır. Eğer aydınlık taraf gücünü sakinlik, dinginlik ve huzurdan alıyorsa, karanlık taraf ta gücünü öfke, nefret ve agresiflikten alır. Bu iki kavram birbirinin tersi olarak birbirlerini tamamlarlar. Gücün karanlık tarafını bilen keşişlere ise Sith Lordu denir. Güç kavramı Star Wars evreninin mitolojik, dini ve ruhani yanını yansıtır. Jedi galakside düzeni sağlamak isterken, Sith kendisi için insanları yönetebileceği bir güç arzu eder.

 

 

Bilim-Kurgu Yönü

            Star Wars’da politik ve ruhani konularda olduğu gibi bilimsel konuları da temsil eden karakterler vardır. Hikaye 2 tane robotun çölde yürüyerek iletmeye çalıştıkları bir mesaj ile başlar. Doğa bilimlerinde ustalaşmış karakterler, robotlar ya da uzay mekikleri yaparlar. Bu uzay mekikleri gezegenler arası çok kısa sürede seyahat edebilir. Gezegenleri yok edebilecek, uzay üsleri vardır. Yani bilim Star Wars evrenin de büyük bir güçtür. Ruhani düzeyi ile ön plana çıkan Jedi grubunun bile kullandığı silah ışın kılıcı denilen bir lazer silahıdır. Jedi’da bilim ile çatışmayan bir ruhaniyet vardır. Uzay yolculukları her zaman güzel bir bilim-kurgu hikayesi oluşturur. Çok fazla güzel uzay gemisi tasarımını içinde bulunduran Star Wars bu konuda da öncü filmlerden biridir. Bilim-Kurgu türünün özel örneklerindendir.

 

 

Sinemaya Etkisi

Lucas ilk film olan Yeni Bir Umut’u bitirip, film vizyona girdiğinde kendisini çok kötü hissetmektedir. Filminin kötü olduğundan neredeyse emindir. Hatta bu yüzden kendisine bir tatil alır ve bir süre uzaklaşmak ister. Geri döndüğünde gördüğü manzaraya hayret eder. Sinema salonlarında ki kuyruklar hala kısalmamış, insanlar çılgınlar gibi Star Wars’a akın etmektedir. Star Wars sinema sektöründen kayda değer para kazanılabileceğini ilk defa kanıtlayan filmdir. Etkisi öylesine derindir ki artık devam filmleri gündeme gelmeye başlar. Filmlerin seri olarak vizyona girmesi fikri Star Wars ile dile getirilir. Görsel efektlere katkısı olağanüstüdür. Post-prodüksiyon kavramının önemli bir konu olduğunu ilk Star Wars göstermiştir. Lucas çok iyi bir sinema izleyicisidir ve eserini oluştururken pek çok sinema devinin üzerinde yükselir. Jedilar, Akira Kurosava’nın samuraylarıdır. Star Wars’da Western filmleri bir nevi uzayda can bulur. Bilim kurgu üslubu Flash-Gordon filmlerinden ilham alır. Ancak çok önemli konularda da öncü olmayı başarmıştır. Devlerin üzerinde yükselip, aynı zamanda yenilikler getirmeyi başarmış bir yapımdır Star Wars.

Sonuç

Star Wars gelmiş geçmiş en etkileyici, destansı, gezegenler arası savaş filmidir. Hayran kitlesi öyle bir noktaya gelmiştir ki, pek çok yeni seri yanına bile yaklaşamamaktadır. Star Wars’u böylesine başarılı kılan sıklıkla karşılaşmanın mümkün olmadığı hayal gücüdür. Hayal gücü çok az insana bahşedilmiş, nadir bir yetenektir. Dünyalar kurma ve bu mekanlarda ki maceralar ile bizi içine çekmesiyle Star Wars çok başarılıdır. Bilim-Kurgu köşemizin bu ilk yazısını bilim kurgu filmlerinin olmazsa olmazı olan hayal gücüne değinerek sonlandıralım. İnsan önce hayal eder, sonra bilim yapar. Bilim insanları her şeyden önce yaratıcı sanatçılar olmalıdır. Öyle ise iyi bir bilim-kurgu çok güçlü bir hayal gücü ile kendi dünyasını kurmalıdır. Geleceği hayal etmelidir. Biz de bu seride geleceği hayal etmeyi başaran güçlü yapımları kalemimiz el verdiğince sizinle paylaşmaya, detaylarını ve güzel yönlerini aktarmaya çalışacağız. Umarım bu uzun yazıyı sıkılmadan keyifle okumuşsunuzdur ve bu yazı serimizin gelecek yazılarına da ilgi uyandırmayı başarmıştır.

 

 

Güç sizinle olsun.    

 

 

 

Görsel Kaynaklar

 

Leave a Reply