“Cihangir’in Rüyası” bize ne anlatıyor?

Bu yazının odaklandığı obje, Babür dönemi Hindistan’ından Ebü’l Hasan adlı bir ressamın elinden çıkmış, 24 santime 15 santim boyutundaki bir sanat eseri. Görece küçük olsa da fazlasıyla detay barındıran bu eser 1620’lere tarihlendiriliyor. Minyatür, Babür hükümdarı Cihangir’in rüyasını resmediyor. Eserin alt kısmında görünen yer kürenin üzerinde birbirine sarılmış iki kişi göze çarpıyor: Sağda heybetli ve tombul olarak betimlenmiş Babür hükümdarı Cihangir, solda ise kara kuru ve çelimsiz görünen Safevi şahı Abbas. Cihangir, haritada Hindistan’ın denk geldiği bölgeye uzanmış bir aslanın üzerinde yükselmiş; Abbas ise İran’a denk gelen kısımda bulunan bir kuzunun üzerinde. İkilinin arkasında ise altın rengindeki bir güneş şeklinde, her iki tarafından melekler tarafından desteklenmiş parlak bir hâle göze çarpıyor. Güneş yer küre ile, Abbas Cihangir ile, kuzu aslan ile, soldaki melek ise öte taraftaki melek ile dengelenmiş. Yer küre ile güneşin birbirlerine karşısında dizilişi, resimdeki canlıların simetrik konumlandırılışı ve eseri çerçeveleyen bol teferruatlı kırmızı kenarlıklar esere hassas bir insicam ve bütünlük veriyor. Eserde İslami sembollerin yanı sıra Babürlerin hükmettiği Hint coğrafyasının birikimi ile Fars ve Batı etkisi de mevcut.

Babür hükümdarı Cihangir'in saray ressamı Ebü'l Hasan'ın eseri olan "Cihangir'in Rüyası", 1620'li yıllara tarihlendiriliyor.

Babür hükümdarı Cihangir’in saray ressamı Ebü’l Hasan’ın eseri olan “Cihangir’in Rüyası,” 1620’li yıllara tarihlendiriliyor.

Eser tarihi referanslar da barındırıyor. Minyatürde itaatkar bir eda takındığı görünen Abbas’ın korumacı pozdaki Cihangir’in kolları arasında huzurlu göründüğü söylenebilir. Gerçekte ise bu iki liderin fiziksel olarak hiç buluşmadığını, fakat ülkeleri arasında kırılgan bir barış sağlanmış olduğunu biliyoruz. Ressam Ebü’l Hasan’ın Cihangir’in sarayında olayları belgelendirme göreviyle himaye ediliyor olması, eserin sahip olduğu tarihsel bağlamı açıklamada şüphesiz yardımcı olacaktır. Şehzadeliği döneminde Cihangir’in velayetinde çalışan bir ressamın, Aga Rıza’nın, oğlu olan Ebu’l Hasan, devrinin en mükemmel sanatçılarından biriydi. Öyle ki, kendine bizzat Cihangir tarafından “zamanının ender bulunanı” anlamına gelen “Nadirüzzaman” lakabı bahşedilmişti. Döneminde ciddi ekonomik ve siyasi manada ciddi bir istikrar meydana getirmeyi başarmış olan Cihangir, bu alanlardaki başarısını sanat alanına da aksettirmek peşindeydi. Bu ateşli hevesinin yansımasını ise minyatüre ustalıkla nakşedilmiş olan hayal aleminde kendisini bir çeşit dünya lideri olarak görmesi ile adının kelime anlamında saklı cihanı fethetme misyonunu bağdaştırmaya çalışmasında görmek pek de zor olmasa gerek.

Ressam Ebü'l Hasan'ın 1610'lu yıllara ait bir tasviri. Resim, Cihangir tarafından oluşturulmuş "Gülşen Albümü"nden alınmıştır.

Ressam Ebü’l Hasan’ın 1610’lu yıllara ait bir tasviri. Resim, Cihangir tarafından oluşturulmuş “Gülşen Albümü”nden alınmıştır.

Cihangir’in rüyasında geçen bu hayali buluşmaya egemenlik sembolleri bereketli bir şekilde yerleştirilmiş. Cihangir’in başını çevreleyen güneş şeklindeki parlak hâle– ki hâleler Fars sanatında bolca kullanılır- Babür hükümdarını ilahi bir kimliğe büründürüyor. İhtimaldir ki, bu parlak güneş, Cihangir’in “dinin ışığı” anlamına gelen “Nureddin” lakabına da işaret etmektedir. Işık hâlesini, dolayısıyla Cihangir’in kudretini, destekleyen melekler ise -sahneye hulyalı bir hava katmanın yanı sıra- resimdeki Batı etkisini de gözler önüne seriyor. Bir diğer egemenlik sembolü ise hükümdarların üzerilerinde yükseldikleri hayvanlar. Cihangir’in aslanı onun cesaretine, Abbas’ın kuzusu ise onun barışçıllığına atıfta bulunuyor. Gerçi -en azından Cihangir’in muhayyilesinde- Cihangir’in üstün bastığı bir güç dengesinde Abbas’ın barışçıl olması pek de şaşırtıcı olmasa gerek. Oysa iki hükümdar arasındaki ilişkilerde tarihsel olarak her zaman Cihangir’in üstünlüğü söz konusu değildi. Batıdan gelen düşük hacimli fakat hızlı bir hücumla Kandahar’ı Abbas’a kaptıran Cihangir, kendi ülkesindeki iç savaşla meşgul olduğu için bu toprak kaybını kabullenmek durumunda kalmıştı. Kim bilir, Ebü’l Hasan belki de tam bu yüzden, yani hükümdarının can sıkıntısını dindirme amacıyla ona böylesi bir hayali sahne hazırlamıştı.

"Cihangir'in Rüyası"nda görülen dünya haritası, o dönemin en yanlışsız haritalarından biri. Bunun da ötesinde, o dönemdeki Hindistan'ın dünya algısını ortaya koyuyor.

“Cihangir’in Rüyası”nda görünen dünya haritası, o dönemin en yanlışsız haritalarından biri. Bunun da ötesinde, o dönemdeki Hindistan’ın dünya algısını ortaya koyuyor.

Fars minyatür birikiminin müsrif renklendirme usullerini, hassas detaylandırma tekniklerini ve tematik hikayeleme üslubunu takip eden eserin -yine minyatür geleneğine sadık kalarak- çok katmanlı bir perspektif yoluyla yansıtılmış olması kayda değer. Bununla birlikte, resimde mevcut olan Batılı referanslar ile Cihangir’in doğrudan diplomatik ilişki kurduğu Avrupa’dan gelen sanat eserlerine duyduğu ilgi arasında münasebet kurmak çok da yanlış olmaz. Nitekim, İngiliz kraliyet ailesi tarafından hediye olarak yağlı boya tablolar alan Cihangir’in sarayında himaye ettiği sanatçılara Avrupa resim tekniğini benimsemeye teşvik ettiği biliniyor. Cihangir’in Rüyası’nın sahip olduğu sanatsal mükemmellik ve döneminin tarihi konteksti hakkında sağladığı malumat, onu yalnızca kendi devrinde sıkışıp kalmış olan bir eser olma kaderinden kurtarıyor. Üstelik barındırdığı dünya haritası, kendi zamanının en yanlışsız haritalarından biri olmasıyla, bize o dönemin Hindistanının dünya hakkında ne derece bilgi sahibi olduğu hakkında ip uçları veriyor.

Leave a Reply