Bugün “Büyük Budapeşte Oteli”ne gittim. Bu film vizyona girdiği gün dikkatimi çekmişti ve bana “İyi ki gitmişim.” dedirtti. Sonradan öğrendim ki çok uzun zamandır bekleyenler varmış. Film sadece birkaç gündür gösterimde olduğundan konusundan çok kısa bahsedeceğim ki izleyecek olanlar hikâyeyi benden değil filmin kendisinden merak ederek ve yaşayarak öğrensin. Ana konu, bahsedilen otelde yeni işe girmiş olan, henüz çok genç bir mülteci olan Moustafa ile onu yetiştiren, herkesin saygı duyduğu patronun beraber yaşadığı; bir miras ve çalınan değerli bir tablo üzerine maceralar eşliğinde zaman içerisinde aralarında gelişen güçlü dostluk. Öykü savaş döneminde geçiyor ve ünlü yazar Stefan Zweig’tan esinlenerek ve bir nevi ona ithaf edilerek yazılmış. Yönetmen koltuğunda oturan isim seveninin çok olduğu bir yönetmen olan Wes Anderson. Filmi izleyenler yönetmenin daha önceki ve gene oldukça beğenilen yapımları, örnek olarak “Moonrise Kingdom”, ile karşılaştırmışlar genelde. Ben maalesef onları duyduğum, ancak izlemediğim için böyle bir karşılaştırma sunamam ama filmi çok beğendim. İşte nedenleri…
İlk olarak, filmde yok yok… Her rolde oyunculukta kendini ispat etmiş, başarılı bir ismi görüyorsunuz o yüzden bu film tam bir yıldızlar geçidi. Ralph Fiennes, patron rolünde. Murray Abraham, Moustafa’nın yaşlanmış halini canlandırırken Adrien Brody’yi harika bir şekilde canlandırdığı kötü adam tiplemesi ile görüyoruz. Bu kişilerin dışında, Bill Murray, Jude Law, Willem Defoe, Edward Norton, Tilda Swinton gibi birçok isim karşımıza geliyor. Henüz ünlü olmasa da bu filmle adını birkaç günde izleyiciye öğreten genç başrol Tony Revolori uzun zamandır izlediğim en yetenekli çocuk oyuncu, hem hüznü hem komediyi aynı anda yansıtabiliyor.
Film absürd komedi ögelerinin üzerine kurulmuş, özellikle ikinci yarıda tempo çok hızlanıyor ve birçok sahnede insanı güldürüyor. Bayağı espriler yerine insanların gözüne sokulmayan zekâ dolu bir mizah sunuluyor. Aslında özellikle Tony Revolori’nin sırf mimikleri bile insanı gülümsetmeye yetiyor.
Büyük Budapeşte Oteli’nin oyuncuları ve mizahi başarısı dışındaki en önemli özelliği görsel açıdan çok doyurucu olması. Görüntü yönetmeni ve sanat yönetmeni o kadar müthiş bir eser getirmişler ki, nefes kesici manzaralar, insanı peşinden sürükleyen renkler ile büyülü bir dünya yaratmışlar. Her karenin ayrı ayrı sanatsal değeri var. Sırf yaratılan bu masalsı atmosfer için bile bu film kesinlikle izlemeye değer.
Son olarak, müzikleri… Basit ama duyguları izleyende uyandırmakta çok etkili olan, akılda kalıcı melodiler kullanılmış. Neşeli, muzip ve heyecan veren bir şekilde, o anki sahneye çok uygun bir şekilde ve abartmadan kendilerini gösteriyorlar. Soundtrack’ı dinlemek için salondan hemen çıkmadım.
Anlayacağınız Büyük Budapeşte Oteli bir kez değil birkaç kez izlenebilecek bir film… İlk dakikalardan itibaren sürükleyici ve çok hoş bir hikâyeye kapılıyorsunuz. Imdb’de birkaç günde en iyi filmler listelerine giren, 8.4 puan alan ve internette birçok mecrada Cuma gününden beri onlarca sayfa yazılara kadar övülen bu yapım, gününüzü güzelleştirecek. Zaman kaybetmeden biletinizi alın, emin olun kendinizi şanslı hissedeceksiniz.