Sinema; en ilgilisinden en alakasızına kadar herkesin bir şekilde haşır neşir olduğu bir şey. Öyle ki günümüzde tarihi tarihin başlangıcına dayanan yazılı eserlerden ve kitaplardan ömründe bir tane okumamış insan bulunabilir. Oysaki 150 yılı bile aşmayan tarihine rağmen bir tane film izlememiş insan bulmak bir hayli zordur. Tüketimi belki de en kolay sanat dallarından biri olan sinemanın kitle-iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte bu kadar geniş kitlelere ulaşması da şüphesiz bu aracın sadece bir sanat olarak kalmayacağının, kalamayacağının en büyük göstergelerinden biridir. Sinema, tarihin pek çok yerinde bir propaganda aracı işlevi görmüştür. Fakat özellikle bu topraklarda popülerlikten henüz çok uzak ve sadece birtakım elitlerin eğlence aracıyken propaganda öyküsü başlamıştır, sinemanın. Bu öyle bir öyküdür ki sonucu kendi sebebini doğuracak, yani propaganda dolu gösteriler büyük Türk Sineması’na evrilecek ve Beyoğlu’ndaki Yeşilçam Sokağı sadece bir sokaktan çok daha büyük bir şeye dönüşecektir. 

II. Abdülhamit, Meşrutiyet, İttihat ve Terakki ve Propaganda

II. Abdülhamid - Vikipedi
Resim[1]: Sultan II. Abdülhamit

I.Meşrutiyetten II.Meşrutiyete kadar olan yıllar, hem dünya açısından hem İmparatorluk açısından hem de Payitaht ve devlet erkânı açısından daha nice sancılara gebe olacak pek çok sancıya sahip bir dönemdi. Dünyanın son sürat değişmekte olduğu, toplumsal hareketlerin hızlandığı, ekonomik sınıfların değiştiği ve belirginleştiği bu aralığın sonrasında dünya bir büyük harbe doğru geri sayıma geçecekti. İmparatorluk ise son demlerini yaşıyordu. Geri kalmışlığın verdiği bütün bir yükü taşımaya çalışan hasta adam, her geçen gün kan kaybediyordu. Payitaht’taki sorunlar ise çok daha özeldi, bu ikisine kıyasla. Devletin başındaki iki cephenin zıtlaşmasından kaynaklanıyordu büyük problem. Bu da Türk demokrasisinin ilk yıllarında büyük tökezlemelere neden oluyor ve beraberinde pek çok aşırılığı da doğuruyordu. Kimilerine göre Büyük Hakan, kimilerine göre ise Kızıl Sultan olan II.Abdülhamit ve kimine göre hain, kimine göre entelektüel olan Jön Türkler arasındaki çekişmeli bir mücadelenin dönemiydi, bu dönem. Halen tartışmalı olan bu konunun tartışmalı kısımlarına girmemek niyetiyle birlikte, daha tartışmasız kısımlarında pek çok altın değerinde bilginin var olduğunu düşünüyorum. Özellikle de propaganda konusunda…  

İttihat ve Terakki - Vikipedi
Resim[2]: İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Amblemi

Dönem sadece politik açıdan bir çekişmenin değil, aynı zamanda gazetecilik ve düşünce özgürlüğü gibi konularda pek çok zorluğun yaşandığı bir dönem. İstibdat Devri olarak da adlandırılan dönemde iki tarafın da en büyük cephanesi, propaganda olmuş. İki taraf da medyanın tüm imkanlarını kendi lehlerine kullanmaya çalışmış bu dönemde. Fakat bu ölçekte her çekişmede olması bekleneceği gibi aşırılıklara da kaçmışlar bu imkanları kullanırken. Sultan Abdülhamit’in tarafı daha çok yasakçı bir politika güderken propaganda konusunda; Jön Türkler’in siyasi ayağını temsilen İttihatçılar, karalama ve yalan haber gibi propaganda araçlarına başvurmuş. II.Abdülhamit Dönemi’nde istenmeyen konuların ya da istenmeyen kelimelerin bile yazılması halinde sadece ilgili yazı sansürlenmiyordu mesela. Yazının yazarı hapsediliyor, sürgüne yollanıyor ve dahi yazarın mallarına el koyuluyordu. Bu şartlar altında medyayı tamamen kendi tekeline almayı başaran Sultan Abdülhamit, bir dönem tamamen kendi propagandasını yaptırabilmişti. 31 Mart Vakası sonrası gelen İttihatçılar ise Sultan Abdülhamit hakkında pek çok yalan haber yaymışlardır. Bunların bir örneği Sultan Abdülahmit’in öldürülmekten korktuğu için sarayın her tarafına kendi heykellerini koydurduğu, yanında dublörler taşıdığı yönündedir. Aslı olmayan bu haber zamanında pek çok gazetede de yayınlanmıştır. Bu ve bunun gibi pek çok örnek aslında bu iki tarafın savaşının büyük bir manada bir propaganda savaşı olduğunu da gösteriyor ve bu savaşın II.Meşrutiyet’le birlikte kazananı olan İttihatçılar, Türk Sineması’nın da ilk adımlarını atacaklardı.

31 Mart Vakası Sonrası Propaganda ve Sinemanın Doğuşu

MAHMUD ŞEVKET PAŞA - TDV İslâm Ansiklopedisi
Resim[3]: II.Abdülhamit’e “baykuş”, “canavar”, “vampir” gibi hakaretlerde bulunan ses kaydının sahibi Mahmut Şevket Paşa

İstibdat Devri olarak İttihatçılar tarafından adlandırılan iki meşrutiyet arası dönem, Sultan Abdülhamit’in çok yoğun bir propaganda ile ve yasakçı bir tavır ile başta olduğu bir dönemdi. Bu açıdan İttihatçılar, siyasi açıdan düşman gördükleri Sultan Abdülhamit’i sadece iktidarından etmenin yeterli olmadığının farkındaydı. İttihat ve Terakki iktidarıyla birlikte sona eren iktidar savaşı, propaganda savaşının İttihatçılar Cephesi’nden iyice kızıştırılacağının bir göstergesiydi. Gerçekten öyle de oldu. 31 Mart Vakası sırasında ve sonrasında II.Abdülhamit, pek çok rütbeli İttihatçı tarafından çok ağır ithamlara ve çok ağır sözlere maruz kaldı. Dahası bu sözlerden belki de en ünlüsü olan Mahmut Şevket Paşa’nın 31 Mart Vakası sırasında askerlerine II. Abdülhamit hakkında sarf ettiği sözleri; kayıt altına alınmıştır ve Türk tarihinin ilk ses kayıtlarından olan bu kayıt pek çok tiyatrodan ve gösteriden önce salonlarda dinlettirilmiştir. Bu tip yeni teknoloji ürünlerinin gösterilere gelenler üzerindeki etkisini fark eden İttihatçılar, batıyı yakından takip etmenin avantajıyla da sinemayı benzer bir işlevde kullanmayı akıl ettiler.

İlk Türk Filmi: Moskof Heykelinin Tahribi

Dosya:Ayastefanos Rus Abidesi patlama anı.jpg - Vikipedi
Resim[4]: Ayestefanos’taki Rus Abidesi’nin Yıkılışı (1914)

Sultan Abdülhamit Dönemi’nde suçu meşrutiyete atılan 93 Harbi, Osmanlı tarihinin en büyük kara lekelerinden biridir. Bu savaşta Ruslar, Yeşilköy taraflarına kadar gelebilmişler ve Osmanlı, tarihinin o zamana kadar en büyük yenilgisini almıştır. Hatta Ruslar, savaş sonrası Ayestefanos yani Yeşilköy civarlarına bir güç gösterisi olarak bir anıt yapmışlardır. Bu açıdan bu savaş Osmanlı tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. İttihatçılar açısından ise bu savaş ve bu anıt fazladan bir öneme sahipti. 93 Harbi’ni neden göstererek II. Abdülhamit, meşrutiyeti feshetmiş ve İstibdat Dönemi’ni başlatmıştı. Ayrıca Rusya tarafıyla İttihatçılar döneminde ilişkiler iyice gerilmiş ve Dünya Harbi’ne giden yol başlamıştı. Bu açıdan Abide’nin yıkılması konusunda 1914 yazında gazetelerde haberler çıkmaya başladı. 11 Kasım’da resmen Osmanlı’nın Ruslara Dünya Harbi kapsamında savaş ilan etmesinin ardından planlanan yıkım 14 Kasım 1914’te yapıldı. Yapıldı yapılmasına ama sadece bir yıkım değildi bu. Yıkım daha sonraları Uzkınay soyadını alacak Fuat Bey’in çekimiyle Türk Sineması’nın ilk filmi olarak tarihe geçecekti aynı zamanda. “Moskof Heykeli’nin Tahribi” adıyla yayınlanan film İstanbul’da pek çok sinemada gösterildi. Bu film hem Ruslara bir gövde gösterisi niteliğindeydi hem de Sultan II. Abdülhamit Devri’nin ve etkilerinin tam olarak bittiğinin en büyük göstergesiydi. Filmin gösterildiği salonlarda İttihatçılara yönelik sloganlar eksik olmuyordu. Büyük bir propagandanın eşliğinde Türk sinemasının öyküsü böylece başlamış oldu. 

Müdafaa-i Milliye Cemiyeti ve Milli Sinema

Fuat Uzkınay, kameraya geçerek Türk sinema sektörünü başlattı
Resim[5]: Türk Sinemasının ilk filmini çeken Fuat Uzkınay kamera arkasında

“Moskof Heykeli’nin Tahribi”nin yarattığı etkinin farkına varmış olacak, 1915 yılında Harbiye Nazırı Enver Paşa, “Merkez Ordu Sinema Dairesi” adında bir kurum kurmuştur. Ayrıca Müdafaa-i Milliye Cemiyeti ismi altında İttihatçılar film aracılığıyla propaganda yapımına iyiden iyiye odaklanmışlardır. Bu kapsamda halihazırda Osmanlı’nın müttefiği olan Almanya’dan alınan teknik destekle Müdafaa-i Milliye Cemiyeti adıyla cephelerden haber niteliğinde filmler çekilmiş ve çeşitli salonlarda bu filmler gösterilmiştir. Bu kapsamda 1915 ve 1916 yıllarında 3 tane belgesel niteliğinde I.Dünya Savaşı temalı film çekilmiştir. 1917 yılında ise bambaşka bir işe girişilme kararı alınmıştır. İleride Hürriyet Gazetesi’nin kurucularından olan Sedat Semavi yönetiminde ilk konulu filmin çekilmesi kararı alınmış ve filmi Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nin fonlaması kararlaştırılmıştır. Bu filmlerden ilki modern Türk tiyatrosunun önemli örneklerinden olan Mehmet Rauf’a ait “Pençe” adlı eserdir. Diğeri ise I.Dünya Savaşı yıllarında bir casusun hayatını anlatan “Casus” filmidir. Bu filmlerden hangisinin önce çekildiği tam bilinmemektedir. Fakat özellikle Casus filmi tercihi tesadüfi değildir. Savaş koşulları altında yapılan film, büyük bir İttihatçı propagandasıdır aynı zamanda. Zor koşullar altında en azından Payitaht çevresinde nüfusunu korumak isteyen İttihatçılar, “Casus” ve “Pençe” filmleri ile ilk konulu, belgesel tipi olmayan Türk Sineması yolunu da başlatmış oldular. 

Milli Mücadele Yıllarında Sinema

Muhsin Ertugrul – Movies, Bio and Lists on MUBI
Resim[6]: Modern Türk Sineması’nın kurucusu sayılabilecek Muhsin Ertuğrul

Mondros Mütarekesi ile ordunun tüm mühimmatları elinden çıkarması gerekmekteydi. Bu Merkez Ordu Sinema Dairesi’nin elinde bulunan kameraları ve filmleri de kapsıyordu. Bu aletleri elden kaybetmek şüphesiz istenecek son şey olduğundan Malul Gaziler Cemiyeti adında paravan bir kuruluş kuruldu ve tüm ekipmanlar bu cemiyete devredildi. Yine benzer yıllarda ilk filmimizin yönetmeni Fuat Uzkınay “Mürebbiye” adlı bir film çekti. Film, işgal güçlerine gönderme yaptığı gerekçesiyle Fransızların isteği üzerine sansürlendi. Propaganda ve aşırılıklar içinde doğan Türk sinemasınin yasakçı zihniyetle karşılaşması uzun sürmemiş ve “Mürebbiye”, Türk Sinemasının ilk sansürlenmiş filmi olmuştu. Milli Mücadele’nin başlamasıyla birlikte ise Malul Gaziler Cemiyeti elindeki tüm ekipmanları Millet Meclisi’ne devredecekti. Bu gelişmeyle birlikte sinema sektörü İttihatçılardan Milli Mücadelecilere ve Türkiye Cumhuriyeti’ne geçmiştir. Fakat 1920-1922 yılları arasında savaş koşullarının ağırlığından da dolayı yalnızca 6 film çıkarabilecektir. Bunların çoğunluğu da Kurtuluş Savaşı’na dair belgesellerdir. Fakat bu topraklardan uzakta Almanya’da orijinal adı Samson olan İstanbul’da Istırap adıyla gösterilen çok önemli bir film çekilebilmiştir bu yıllarda. Bu filmin içeriğinden ziyade yapımcısı önemlidir. Film’i çeken Türk Sineması’nın belki kendi başına kurucusu sayılabilecek Muhsin Ertuğrul’dur. Filmi Almanya’da çeken Ertuğrul, 1922 yılında hepten memlekete dönme kararı almış ve o zaman belki önemi çok kavranamasa da bu karar propagandayla başlayan Türk Sineması’nın propagandadan sıyrılıp kendi başına var olmasını sağlayacak çok önemli bir karardı. 1922-1946 arasında 32 tane film çeker Muhsin Ertuğrul. Zamanının önemli tiyatrocularının hepsiyle anlaşır ve hepsini film sektörüne katar. Türk Sineması’nda Tiyatrocular Dönemi olarak adlandırılır bu dönem dolayısıyla.  

Propagandadan Sıyrılan Propaganda(sız) Sinema

Süt Kardeşler filminin konusu ve oyuncuları - Magazin haberleri
Resim[7]: Süt Kardeşler filminden bir görsel

Muhsin Ertuğrul’un da Kurtuluş Savaşına yönelik Halide Edip’in eserinden uyarlama “Ateşten Gömlek” ve “Bir Millet Uyanıyor” adlı yapımları olmuştur. Fakat ürettiği eserlerin çoğunluğu artık klasik dram tipine daha uygun filmlerdir. Sinema salonlarının yaygınlaşması ve sinemanın propagandanın tekelinden çıkmasıyla birlikte Muhsin Ertuğrul eşliğinde önce tiyatrocular sinemayı şekillendirecek, sektörün tam olarak oturmasıyla birlikte tiyatrocular da Türk sinemasını Yeşilçam sokağındaki film şirketlerine bırakacaklardı. Tiyatrocular Dönemi ile beraber Türk Sineması da ilk defa yönetimin tekelinden çıkmaya başlayacak, özelleşecek ve tam anlamıyla propaganda işlevinden sıyrılıp sanat ve eğlence işlevini göstermeye başlayacaktı. İki meşrutiyet arası dönemde Batılı değerlerin azılı savunucusu olmuş, II.Meşrutiyet sonrası bu değerleri iktidarında da göstermeye çalışmış olan İttihatçıların bir propaganda aracı olarak ortaya çıkan Türk Sineması, böylece yaklaşık 10 sene boyunca propaganda işlevini tam anlamıyla devam ettirdi. Görselliğiyle diğer sanat dallarının propaganda konusunda önüne geçmeyi başardı. Aşırılıklar Çağı olarak adlandırılabilecek bu dönemde normal hatta devrimsel sayılabilecek bu propagandaların, doğurduğu sinema ise Tüketim Çağı’nda bile kimi zaman propaganda işleviyle karşımıza çıkabiliyor. Artık propagandaların eskidiği ve devrimsellikten çıktığı, normal olmaktan da oldukça uzak olduğu bu çağda ise propagandaların farkında olabilmek oldukça önemli. Bu farkındalıkların bir türü de Türk Sineması’nın tarihinde yatıyor. Dipsiz bir kuyuya dönüşen II.Abdülhamit ve Jön Türkler tartışmasının içinden çıkılmaz kısımlarından kurtulup sinema gibi sonuçlarına odaklanmak ve o dönemi propagandalar açısından doğru okuyabilmek, seyircilere yanlış okumalar empoze etmeye çalışan tüm yapımlara karşı bir farkındalık zırhı oluşturmamızı da sağlayacaktır elbet. Bu sebepten gereksiz ve sonu gelmez tartışmaları bırakıp kendi, öz tarihimizle bir an önce barışıp bize sunduğu nice farkındalıkların tadına varmalı. Akıl, düşünme ve farkındalık zırhından iyi bir koruyucu yoktur sonuçta. Herkesin bu zırhtan nasibini alması dileğiyle…

Kaynakça

  1. Giovanni Scognamillo (2010). Türk Sinema Tarihi (3. bas.). İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
  2. Kudret, C. (1977). Abdülhamit Devrinde Sansür. İstanbul: Milliyet Yayınları. 
  3. Kuran, A.B. (1945). İnkılâp Tarihimiz ve Jön Türkler. İstanbul: Tan Matbaası. 
  4. Talay, A. (1991). Eserleri ve Hizmetleriyle Sultan Abdulhamid. İstanbul: Risale Yayınları. 
  5. Hanioğlu, M.Ş. (1989). Bir SiyasalÖrgütOlarakOsmanlıİttihadveTerakkiCemiyetiveJönTürklük – Cilt I: (1889-1902). İstanbul: İletişim Yayınları. 

Öne Çıkan Resim: https://thereaderwiki.com/en/Abdul_Hamid_II

Resim[1]: https://tr.wikipedia.org/wiki/II._Abd%C3%BClhamid

Resim[2]: https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ttihat_ve_Terakki

Resim[3]: https://islamansiklopedisi.org.tr/mahmud-sevket-pasa

Resim[4]: https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Dosya:Ayastefanos_Rus_Abidesi_patlama_an%C4%B1.jpg

Resim[5]: https://www.ekopara.com/haber/fuat-uzkinay-kameraya-gecerek-turk-sinema-sektorunu-baslatti

Resim[6]: https://mubi.com/cast/muhsin-ertugrul

Resim[7]: https://www.sozcu.com.tr/hayatim/magazin-haberleri/sut-kardesler-filminin-konusu-ve-oyunculari/

Leave a Reply