Bilkent’ten Singapur’a: Selin Damla Ahipaşaoğlu

Merhabalar Selin Hocam. Röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için öncelikle çok teşekkür ederim. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Ben teşekkür ederim. Adım Selin Damla Ahipaşaoğlu. 28 yaşındayım ve endüstri mühendisiyim. Şu anda Singapore University of Technology and Design’da yardımcı doçent olarak çalışıyorum. Evliyim, bir tane çok şeker oğlum var.

Bilkent Üniversitesinde Endüstri Mühendisliği bölümündeydiniz. Bu bölümü ve Bilkent’i seçme nedeniniz nedir?

Zor sorulardan birisi bu, benim hikayem biraz karışık. Ben Bilkent’e Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünde başlamıştım ve bu tek tercihimdi. Aslında çok istediğimi düşündüğüm bir meslekti bu. Sonra üniversitedeki ilk senemde Calculus dersi sırasında matematiği ne kadar çok sevdiğimi, biyoloji dersi alırken de ezberlemekten ne kadar çok nefret ettiğimi fark ettim. O anda bölüm değiştirmeye karar verdim. Matematik bölümüne geçmeyi istemiştim önce ama etrafımdakiler, özellikle de ailem, iş imkanlarının fazla olmamasından dolayı bu fikrimi desteklemediler. Daha sonra çeşitli mühendislik bölümlerine gidip hocalarla konuştum. O sırada Barbaros Tansel hocayla tanıştık. Beraber çok güzel bir yarım saat geçirdik ve ben o yarım saatin ardından Endüstri Mühendisliği bölümüne geçmeye karar verdim. O günden sonra da Barbaros hocayla çok iyi arkadaş olduğumuzu düşünüyorum, kendisi bana çok destek oldu. Bana o zaman şunu söylemişti: ‘Problem çözmeyi ve matematiği seviyorsan bu bölümü de çok seveceksin ve benim bu yarım saatte gördüğüm kadarıyla senin karakterine çok uygun bir meslek bu’. Sonradan anladım ki çok doğru bir gözlem yapmış.

Bilkent’e gelmemin sebebi biraz daha farklı. Ben Ankara’da çok mütenasip bir mahallede büyüdüm. Ailemin maddi durumu çok iyi değildi, ve annem tek başına büyütüyordu beni. O yüzden burslu okumakta kararlıydım. Bilkent o zamanlar burs imkanı sağlayan tek okuldu. Zaten Moleküler Biyoloji ve Genetik için de dünya çapında tanınmaya başlamış bir yerdi, o yüzden başka bir tercihim yoktu. Arkadaşlarımın çoğu ODTÜ’ye gittiler, o zamanlar çok baskı gördüm neden Bilkent’e gidiyorsun diye. Ama geriye baktığım zaman çok iyi bir karar olduğunu düşünüyorum.

IMG_0792

Üniversite hayatınızı, o zamanda yaptığınız aktiviteleri ve bu hayatın size katkısını paylaşır mısınız?

Üniversite hayatım çok renkliydi. Bilkent’te birçok şey yapmaya fırsatım oldu. Çok iyi bir arkadaş grubum vardı ve onlarla beraber çok fazla sosyal aktivite düzenliyorduk, hem akademik hayatla hem sosyal hayatla ilgili. Mesela o zamanlar bizim Endüstri Mühendisliği’nin öğrenci kulübü daha yeni kurulmuştu. Onun içinde birçok aktivite düzenleme fırsatım oldu, zamanımın bir kısmını o aldı. Ayrıca Bilkent’te bir takım gönüllülük projelerinde yer aldım, hala devam ediyor mu bilmiyorum. Benim için hayatımın en önemli bölümlerinden birisiydi bu Bilkent’te. Özellikle ilk iki sene fen fakültesindeki arkadaşlarımla beraber haftasonları yardıma ihtiyacı olan liselerde ders verdiğimiz çok anlamlı bir program vardı. Ayrıca arkadaşlarla bol bol bilgisayar oyunu ve kağıt oynardık, benim gibi bir öğrenciden duyduğunuza belki şaşırabilirsiniz. Çok eğlenceliydi. Akademik çalışmalara da çok önem veriyorduk, çok fazla projemiz vardı ve onlardan aslında pek fazla zaman kalmıyordu ama biz zaman yaratıp bu tip aktiviteler de yapıyorduk. Dördüncü sınıfta Barbaros Hoca’nın yanında araştırma yapmaya da başlamıştım.

Bu hayatın bana katkısına gelince, ben çok küçük yaştan beri öğretmenlik mesleğini çok severim ve çok kutsal bulurum. Bilkent’te de çok farklı seviyelerde ders verme fırsatım oldu. Liselere ders vermemin dışında kendi sınıf arkadaşlarıma da çok fazla ders verdim. Mesela simülasyon dersinin projesi veya sınavı olurdu. Biz o akşam arkadaşlarla buluşurduk ve ben onlara tahtada dersi tekrar anlatırdım. Hatta bazen hangi soruların çıkabileceğini tahmin ederdim ve onları çözerdim. Şimdi iyi bir öğretmen olmaya çalışıyorum, başarabildiğimi de düşünüyorum. Bilkent’deki yıllarımın bu açıdan çok faydası oldu. Onun dışında bize Bilkent’te çok farklı alanlarda çok faydalı teorik bilgi ve çözüm yöntemleri öğretmişler. Bunların ne olduğunu, nasıl kullanıldığını bilmek beni çok yönlü bir akademisyen yaptı. Ayrıca özellikle master sırasında Barbaros Hoca ve diğer hocaların ders anlatma şekli benim için çok faydalı oldu. Bilkent’te hiçbir zaman bize sadece formül verip bunu ezberleyin demediler. Bu eğitimin sonucunda doktora sırasında mühendislik eğitimi almış sınıf arkadaşlarıma göre daha analitik düşünebiliyordum.

Bilkent’te en sevdiğiniz hoca ve ders hangisiydi?

Buna cevap vermek aslında çok zor. Gerçekten Bilkent’te sevdiğim çok fazla hoca var, hala da görüşüyorum bazılarıyla. Selim Aktürk, Osman Oğuz, Barbaros Tansel bizi her zaman destekleyen çok babacan insanlardı. Tabii daha önce söylediğim gibi Barbaros Hoca’nın benim için çok özel bir yeri vardı. Maalesef kaybettik kendisini. Hala Bilkent’e gittiğim zaman çok duygulanıyorum. Hatta bazen Endüstri Mühendisliği’nden içeri girmek çok zor geliyor bana, onun orada olmadığını kabul edemiyorum.

En sevdiğim ders sanıyorum lineer programlama dersiydi, zaten şu anda da o dersi anlatıyorum. İlk defa dersi dinlediğim zaman lineer cebir ve matematiksel analizin bu kadar basit bir şekilde bir araya getirilmesi, onun geometrik tarafı, cebirsel tarafı, ve de gerçek dünyada karşımıza çıkabilecek bir çok problemi çok kolay bir şekilde analiz etmemize yardımcı olması çok hoşuma gitmişti. Akademik hayata yönelmemin bir etkeni de o aslında. Dersten çıkıp hemen tekrar kitabı okuduğumu, sonraki sayfalara göz attığımı ve ek kaynaklar bulduğumu hatırlıyorum. Çok keyifliydi, bu alanda yeni şeyler öğrenmeye hala devam ediyorum.

Mezuniyet sonrasında nasıl bir yol izlediniz? Süreç nasıl gelişti?

Mezuniyet sonrası süreç sürprizlerle doluydu. Bilkent’te masterdan sonra Cornell Üniversitesi’ne gittim doktora yapmaya. Aslında master çalışmalarımı devam ettirmeyi düşünmüştüm. Ama orada çok özel bir hocayla karşılaştım, Michael Todd. Dünya çapında nonlinear programlama konusunda çok tanınan ve saygı duyulan bir insandı. Ondan ders alırken bana kendisiyle çalışmak isteyip istemediğimi sordu. Çok farklı ve aslında kendime güvenmediğim bir alandı, kendisine de söyledim bunu. O da bana benden önce üç tane Bilkent’li öğrencisinin olduğunu ve benim de başarılı olacağımı düşündüğünü söyledi. Sonrasında onunla çalışmaya başladım. Ama bizim Barbaros Hoca’yla çalıştığımız alandan çok farklı, daha teorik belki matematik bölümünden gelmediğim için çok hazır olmadığım bir alandı. Matematik, İstatistik ve Bilgisayar Mühendisliği bölümlerinden dersler aldım. Çok zorlu bir yol oldu doktora benim için, şimdi geriye bakınca gurur duyuyorum.

Mezun olduğumda biraz yorulmuştum. Bu yüzden hemen aynı konuda devam etmek istemedim. İki tane kısa post-doc yaptım. Princeton’da ve London School of Economics’te çok değerli akademisyenlerle çalışma fırsatım oldu. İki proje de doktora tezimden epey farklıydı. Bu sırada eşim de Londra’da çalışmaya başladı. Bu noktada önümüzde kesin bir yol yoktu. Eşim JP Morgan’da çalışıyor. Onların sadece belirli şehirlerde ofisleri var: New York, Hong Kong, Tokyo, Singapur. Singapur’u o zamanlar bilmiyorduk aslında. Bu yüzden olasılıkları değerlendirdik, Amerika’yı istemiyoruz, Londra’da benim çok hoşuma giden bir iş yok, Hong Kong’a gidelim, hem de biraz Asya’yı öğrenelim dedik. Ben Hong Kong’da iş aramaya başlamak üzereyken Singapur’da bu üniversitedeki pozisyonla ilgili bir e-mail aldım ve başvurdum. Nihayetinde bana çok güzel bir teklif verdiler ve ben de kabul ettim. Çok düşünmeden, bir şekilde ‘Neden olmasın? Deneyelim, olmazsa döneriz.’ mantığıyla. Sonra baktık burada hem çalışmak, hem de aile kurmak, çocuğumuzu büyütmek çok daha kolay, burada devam ettik. Ayrıca ben buradaki işimi çok seviyorum, üniversitenin ve bölümün kurulmasında çok söz hakkım oldu, zor ama eşsiz bir deneyim yaşadım. yaşıyorum. Burası bana Bilkent’in kuruluşunu hatırlatıyor, geleceğe ümitle bakabiliyorum bunu hatırlayınca.

Akademik alanda ilerlemenizin sebebini öğrenebilir miyiz?

Birincisi öğretmeyi çok sevdiğim için. Öğrencilerimi gerçekten çocuklarım gibi seviyorum, şimdiye kadarki her yaş grubundan öğrencimi. Hala arada başka yaş gruplarına da ders vermeye devam ediyorum. Mesela arada birtakım gönüllü aktivitelerle yedi yaşındaki çocuklara matematik öğretmeye gidiyorum. Bir öğrencinin yeni bir şey öğrendiği zamanki gülümsemesi beni çok mutlu ediyor. Bir de genç nesile destek olmayı seviyorum. Bu biraz da geri vermek için sanırım çünkü benim hocalarım bana her zaman çok destek oldular, lisede de öyleydi üniversitede de. Aynı zamanda çalışma alanımı, bu alanda yeni teoriler üretmeyi ve uygulama alanları bulmayı çok seviyorum. Akademi gerçekten benim için yaratılmış, hiçbir zaman başka birşey yapmayı düşünmedim.

IMG_3564

Selin Hoca SUTD’daki öğrencileriyle

Geleceğe yönelik planlarınız nelerdir? Türkiye’ye dönmeyi ve çalışmalarınıza burada devam etmeyi düşünür müsünüz?

Kalp kırmak istemiyorum ama hayır diyeceğim. Eskiden eşimle beraber İstanbul’da yaşamayı hayal ederdik. Eşim Yunan ve ikimizin de kültürel olarak çok sevdiğimiz, kendi tarihimizi bulabildiğimiz, ailelerimizin ziyaret edebileceği ideal bir şehir İstanbul. Oğlumuz için çok güzel okullar da var, Yunan lisesine bile gidebilir. Ama yaklaşık üç dört sene önce bunun artık imkansız olduğuna karar verdik. Türkiye’deki mevcut baskılarla yaşamak imkansız gözüküyor, özellikle bizim için. Belki ilerde, koşullar değişirse.

Geleceğe yönelik planlarımı tam olarak söylemek zor. Eşimin çok başarılı bir kariyeri var. Aynı şehirde sevdiğimiz işleri yapabiliyor olmamız büyük bir şans aslında. İşi bir kenara bırakırsak çocuğumuzun geleceğini düşündüğümüz zaman da Singapur ideal bir yer ve bunu bırakıp başka bir ülkeye gitmek kolay değil. Bir kere gelip yerleştikten ve alıştıktan sonra insan Singapur’dan ayrılmak istemiyor. Önümüze çok güzel bir fırsat çıkarsa belki ama zor.

Bilkent mezunu olmanın size ne tür avantajlar sağladığını düşünüyorsunuz?

En büyük avantajı akademide çok fazla Bilkentli’nin olması. Her zaman, gittiğimiz her konferansta, ziyaret ettiğimiz her ülkede hep bir Bilkentli bulabiliyoruz. Amerika’daki birçok okulda Bilkentli var. Bu bana hep güven verdi. Onun dışında Amerika’daki sistemle Bilkent’in lisans sisteminin birbirine çok yakın olması doktora sırasında çok avantajlı olmuştu benim için. Öğretilen seviyeler biraz farklı olsa da öğretilme şekli Amerikan sistemine çok yakın olduğu için biz diğer ülkelerden gelen insanlara göre daha kolay adapte olduk. Verilen ödevlerin şekli, öğrenciyle öğretmenin ilişkisi, notlandırma sistemi ve düşünce sistemi hep bir şekilde birbirlerine benziyordu.

Peki Bilkent’teki sistem mi Amerikan sistemine daha yakın yoksa Singapur’daki mi?

Aslında benim buna cevap vermem zor çünkü bizim üniversitemiz çok değişik bir sistem uyguluyor. Biz MIT’nin desteğiyle kurulan, biraz deneysel bir üniversiteyiz.  Belirli bir seneye kadar sınıflarımızda sadece ‘active learning’ yapıyoruz. O yüzden sınıf içi eğitimde Bilkent, Amerikan sistemine benim olduğum üniversiteden çok daha yakın. Singapur’daki üniversitelerin asıl farkı aktif bir şekilde teknolojik yenilikleri yakalamaya çalışıyor olmaları. Ayrıca devletten gelen çok büyük bir destek ve baskı var. Mesela Amerika’daki gibi start-up’lara ve diğer aktivitelere çok kolay destek olup çok fazla para yatırabiliyorlar. Bu açıdan bakarsak Singapur, Amerika’daki bazı üniversitelere, MIT ve CalTech mesela, çok daha yakın.

Bilkent’e yeni başlayan öğrencilere, özellikle de kendi bölümünüzdeki öğrencilere tavsiyeniz nedir?

Kendilerine derste öğretilenden fazlasını öğrenmelerini tavsiye ederim. Okulu sadece verilen projeler ve ödevler zinciri olarak görmesinler. Sonuçta lisans eğitiminde insanlara her teorinin, her alanın sadece girişi öğretilir. Onların arasından hangisi dikkatlerini çekiyorsa o konuda uzmanlaşmaya çalışsınlar. Onunla ilgili bir proje yapıp, ilgili bir şirkette çalışsınlar mesela. Bütün öğrencilerin kendilerini sınıf arkadaşlarından daha değişik bir yere getirmesi gerekiyor. Herkesin kendi yolunu, kendi ilgi alanını bulması gerekiyor. Bence bu çok önemli. İkincisi, ellerinden geldiği kadar çok yönlü olsunlar. Biz bunların önemini çok anlamamıştık belki de çünkü bizim hayatımız daha çok ‘projeyi yap’, ‘stajı bul’, ‘çok iyi not al’, ‘Amerika’ya git’ gibi programlanmıştı. Bizden öncekiler de böyleydi. O yüzden okulun dışında da çok fazla şey yapmalarını tavsiye ediyorum. Mesela spor yapsınlar, yeni bir dil öğrensinler, tiyatroya gitsinler. Okulu dışarıdaki sosyal hayatla da destekleyerek yaşasınlar. Bir de Bilkent’in en büyük avantajlarından biri de networktür. Bir yere gitmek istediklerinde, bir şey öğrenmek istediklerinde bir başka Bilkentliyi bulup ona danışsınlar.

Vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

Leave a Reply