Orta Doğu’da her zaman bitmek bilmeyen bir hareketlilik mevcuttur. Son bir kaç gündür ise alışılagelmedik bağlamda bölgeyi ve aktörleri derinden sarsmaya müsait olaylar gerçekleşiyor. Irak Şam İslam Devleti (Ad-Davla Al-Islāmiyya fi al-‘Irāq wa-sh-Shām) yani IŞİD adlı terör örgütü iç savaşın getirdiği müsait ortamla Suriye’de aktivitesini artırdığı gibi de jure olsa da yekpare bir yapı arz eden Irak’ta Musul, Tuzhurmatu, Tikrit gibi bazı kentleri ele geçirdi. Kerkük’te ise kısmen kontrole sahip durumda ve Irak’ın güneyine doğru hızla ilerliyor. Yazının yazıldığı saatlerde de Irak Ordusu’yla çatışmalarına devam ediyor.
Temcit pilavı gibi önümüze sürülen “Suriyeli muhalifler kafa kesiyorlar!!” argümanının asıl karşılığını bulabileceği yer IŞİD’in ta kendisidir. Kendisine direnen herkesi Müslüman olsun olmasın tekfir ederek ölüm saçan ve Twitter hesabında kan donduran görüntüler yayınlayan örgütün bölgede var olan yangını körüklediği aşikardır.
Bu örgütün, Orta Doğu’da bölgede bir devletin yönetimi altında olan bir kaç kenti göstere göstere ele geçirmesi her şeye rağmen olağanüstü bir durum olarak anılmalıdır. Bunun için örgütün kısa bir tarihçesini, amacını ve son zamanlarda yaptıklarını bilmek önemlidir.
Örgütün Tarihçesi
Aslında bu örgütün yeni bir oluşum olduğunu söylenemez. Amerikan işgaline direnmek isteyen bir grup Iraklı Sünni savaşçının, 2004 yılında El-Kaide’ye bağlılığını açıklamasıyla ve Irak Şam İslam Devleti adını almasıyla örgüt kuruluşunu gerçekleştirmiştir. Buna rağmen IŞİD’in, Amerika’nın fiili olarak Irak’tan çekilmesine ve Suriye’deki iç savaşa kadar etkisiz bir konumda olduğunu söylemek mümkün. Bu süre içinde daha çok kurumsallaşma ve sonrasında bağımsızlaşma yönünde adımlar atılmıştır. Buna Irak’taki Maliki yönetiminin beceriksizliği ve ayrımcı politikası da bir nevi uygun bir ortam sağlamıştır.
2011’de Bin Ladin’in öldürülmesiyle ve Suriye’de bir iç savaşın patlak vermesiyle nitekim örgüt, güçlenip bağımsızlaşma yönünde kaçması imkansız olan bir fırsatı çok iyi kullanmıştır ve şu ana kadar Ebu Bekir el Bağdadi’nin önderliğinde Suriye’de muhaliflere yönelik saldırılarıyla ve PYD ile yaşanan çatışmalarla kendini duyurmuştur. Suriye’nin petrol bölgesi olan Rakka’yı, Irak’ta Suriye’ye geçiş bölgesi olan Anbar’ı ele geçirmesi bölgede ciddi bir aktör olduğunu hatırlatma yönünde örgütün önünün açık olduğunu göstermiştir. Şimdiyse Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerlere saldırılarına devam etmektedir.
Amacı
Örgütün amacı büyük bir Şii / İran nefretiyle beslenerek Irak ve Levant bölgesinde Şeriat’a dayalı bir İslam devleti kurmaktır. Bu amacını işgal sırasında hapishanelere gönderilen, sonrasında da firar eden binlerce Sünni savaşçıyla gerçekleştirmeye çalışmakta, çeşitli ülkelerden de silahlı güçlerine insanlar katılmaktadır. Bölgedeki bazı Sünni aşiretlerden de ciddi bir destek görmektedir.
Şu anki gücüne sahip olmasının en büyük etkeni ise Suriye’de Esed’le yapmış olduğu kuvvetle muhtemel olan bir nevi “soğuk barış” durumudur. Buna en büyük kanıt, IŞİD’le Esed’in kuvvetleri arasında şu ana kadar sıcak çatışmanın neredeyse yaşanmamış olması ve buna dair bir habere rastlanılmamasıdır. Aksine örgüt, 2013 Nisan’ında El-Kaide’yle bağını kopartarak Suriye’de Esed güçleriyle savaşan El-Kaide’nin Suriye uzantısı olan El Nusra ile yoğun çatışmalara girmiştir. Dolayısıyla örgütün kısa vadedeki amacının Suriye’de politik bir zemin elde etmek olduğu bunu da ancak askeri bir mücadeleyle yapabileceğini düşündüğünü görmek hiç de zor değil.
Son Saldırılar
Kısa vadeli amacına ulaşmış gözüken örgütün uzun vadeli hedefi doğrultusunda Şiilerin çoğunlukta olduğu Irak’ta gerçekleşen son saldırıları ise kafalarda soru işaretlerinin sürüp gitmesine müsait bir olaylar örgüsü. Örgütün Kürt bölgelerinde Irak hükümetine ait askeri unsurları ele geçirmesine rağmen Barzani’ye bağlı Kürt silahlı kuvvetlerle neredeyse hiçbir çatışmaya girmemesi üzerinde düşünülmesi gerek bir husus. Yine de Kürtlerle olan bu çatışmama durumunun uzun sürmeyeceğini söylemek mümkün. Nitekim Maliki hükümeti de Kürt yönetimine askeri yardım çağrısında bulundu. Olası bir IŞİD-Barzani kuvvetleri çatışması durumundaysa PYD’nin Suriye’deki konumunun daha da tehlikeye düşeceği imkanlar dahilinde.
Son saldırılar Irak hükümetini ciddi manada ızdırap dolu günler geçirmesine sebep olsa da bu saldırıları gerçekleştiren IŞİD’in, Maliki tarafından Sünnilere yönelik yıllardır süren ayrımcı politikanın “gayri meşru çocuğu” olarak tezahür ettiğini görmek güç değil. Üstüne Maliki yönetiminin bu denli aciz kalışının sebebi olarak Irak ordusunun çatışmaya neredeyse girmeden bölgeyi terk etmesini de gösterebiliriz. Elbette Irak işgali sonrası ülkeyi kaosun adım adım yeşerdiği bir yere dönüştüren ABD’yi ve işgal koalisyonunu da bir diğer etken olarak unutmamak gerek.
Türkiye’nin durumu
Musul Konsolosluğu’nun IŞİD tarafından ele geçirilmesi sonrasında alarma geçen Türkiye’nin bu olaylardan Irak’tan sonra en çok etkilenen ülke olduğunu söylemek gerekiyor. Kürt meselesinin çözümüne yönelik adımların atıldığı sırada Irak’taki Kürtlerin büyük bir güvenlik sorunuyla yüzleşmesi şüphesiz PKK’nın görünürdeki silah bırakma çabasını yeniden düşünmesine neden olacaktır.
Ortada hazır bir “bayrak indirme” krizi mevcutken bir de bu olayların gerçekleşmesi, Türkiye’nin çözüm süreciyle ilgili sıkıntılı günlerinin habercisidir. Üstelik, bölgede önemli bir aktör olma çabasında olan Türkiye IŞİD’in adeta sürpriz yumurta tadındaki işgaller silsilesiyle bölgedeki itibarını kaybetmeye ne yazık ki biraz daha yaklaşmıştır. Bu durumda Türkiye’nin acil olarak gerek askeri gerek diplomatik gücünü kullanması elzemdir.
IŞİD’in Türkiye tarafından destek görüldüğüne dair iddialarsa asılsızdır. Türkiye’nin Suriye’deki muhaliflere verdiği desteğin “karalanmasına” yönelik çabalar olduğu açıktır. Her ne kadar ciddi bir yumuşak güç sıkıntısı çekse de ve bölgede etkinliğini gittikçe yitiren bir portre çizse de, Türkiye’nin dış politikasını IŞİD üzerinden değerlendirmek ve hunharca eleştirmek, vicdanlara sığmayacağı gibi akılla izahı mümkün olmayan bir durumdur.
Resimler: https://twitter.com/Dawla_NewsMedia (IŞİD’in İngilizce Twitter hesabı)
ahmet
bu öngörülmez ve barbarlığı tescilli olan işid in bu hale gelmesinde türk tarafının göz göre göre ihmali ve hatta yardımları sanırım sadece kendi ırkından olana değil ortadğu halkalrına da pahallıya patlicak gibi. pkk nin ve pyd nin silah bırakmasının sadece türkiye politikalaarına bağlı olmadığı ve aynı zamanda silah bırakmaması gerktiği, bölgenin güvenliği için elzem olduğu da hafiften görünüyor mu ne bu tip olaylarla. ha bide hep söylerim bana dokunmayan yılan keyif sürsün yaşasın banane anlayışı da umarım bü ülkenin politikalarından bi ara çıkarılır…
Fatih Şemsettin Işık
Türkiye’den, insanların İslam’a bakış açısını bu denli kötü şekilde değiştirmeye muntesib bir oluşuma destek geldiğini söylemek hiç doğru değil. Oluşumun büyümesinde ihmal vardır evet ama bunda Türkiye değil Irak’taki hükümet ve Esed asıl paya sahiptir. PKK’nın silah bırakması hususunu etkileyeceği aşikar bu olayların ama PYD’nin bu son olaylardan bağımsız olarak da silah bırakması gibi bir durum zaten iç savaşta, IŞİD’le çatışırken gündemine dahi alması mümkün değil. Son cümleye bir cevap olarak da şu denebilir; Orta Doğu gibi karmaşık bir alanda yumuşak gücümüz veya “smart power”ımız yeterli değilken kimi zaman belaya bulaşmamak en doğrusu olabilir.
Teşekkürler.