Post-kolonyalizm, sömürgecilik döneminden kalan devletler ve toplumlar arası güç hiyerarşilerini ve bu hiyerarşinin oluşturduğu sömüren ile sömürülen ilişkilerini, yani sömürü döneminin süren etkisini inceler. Teorik yaklaşıma göre, bugün sömürge dönemi sona ermiş olmasına rağmen sömürge dönemi alışkanlıkları ve ilişkileri hala sürmektedir.
Post-kolonyal süreçte, toplumsal ve politik arenada algı, inşa edilen söylemlerle yönetilerek güç hiyerarşisi kurulmaya gayret ediliyor. Bu güç hiyerarşisi, eski dönemlerde askeri yöntemler kullanılarak kurulurken, bugün söylemsel düzeyde ve neticesindeki post-kolonyal politik davranış hareketleriyle kurulmaya çalışılıyor. Bu algıya göre; kültür, etnik farklılıklar, hatta coğrafya, dil ve toplumsal özellikler araç olarak önemli bir yer işgal etmektedir. Böyle bir güç hiyerarşisini oluşturmakla suçlanan Kuzey ülkeleri, daha doğrusu Batı, politik çıkar elde edebilmek için zihinlerde bu şekilde bir post-kolonyal algı kurarak kendisine meşruiyet zemini açma gayretindedir. Bu algıya göre; Güney ülkeleri, yani Doğu, pasif bir toplumsal yapıya sahip ve kendilerini yönetmede yeterli değil. Dolayısıyla bir dış müdahale gerekli ve kaçınılmazdır.
Robert J. C. Young, bu teoriyi titizlikle irdelediği çalışmasında, post-kolonyal kritiğin modern zamanlarda ve bugünün dünyasında baskıcı güçlerin etkilerini incelediğini ifade etmiştir. Young, “post-kolonyal” terimini, kolonyalizm süreçlerinden sonra gelen fakat ekonomik hegemonyacı güçlerin yeni bir kolonyal formu olarak küresel sistemde emperyalizm konsepti içerisinde açıklıyor. Yani doğrudan yönetim altına alma olarak görebileceğimiz kolonyalizmin, tarihi gerçekliklere başvurarak yeni bir emperyalizm konteksti ile ekonomik ve politik dominasyon aracı olarak kullanıldığını vurgulamaktadır. Young’ın bu çalışması, teoriyi anlayabilmek için bizlere terimsel tanımları oldukça başarılı bir şekilde sunmaktadır.
Edward Said’in “Oryantalizm” kitabındaki yaklaşımı, post-kolonyal eleştiri içerisinde saygın bir yere sahiptir. Said’e göre; Oryantalizm, Batı’ya sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi dominasyonu kolonyal dönemde sağlamış olmanın yanı sıra bugün hala bu üstünlüğü yaşatmaktadır. Doğu’nun (Orient) Batı gözüyle yorumlanarak pasifize edilmeye çalışılması Said’in kritiğinin temelini oluşturmaktadır. Bu pasifizasyon çabası, Doğuluların (Oriental) politik ve sosyal yaşamlarını kontrol edip şekillendirerek Batı kaynaklı emperyalist yaklaşımlara meşruiyet zemini oluşturmaya yöneliktir.
Post-kolonyal kritiğin en önemli düşünürlerinden birisi olan Frantz Fanon’un eleştirisi ise beyazlar ve siyahlar arasındaki ırki ilişkilerle ilgilidir. “Siyah Deri, Beyaz Maskeler” gibi çevirebileceğimiz “Black Skin, White Masks” kitabında Fanon, kendi kritiğini renk ırkçılığını merkeze alarak şekillendirir. Ona göre, post-kolonyal yaklaşımlar, insanların renkleri arasında da bir güç hiyerarşisine sebep olarak Batı emperyalizmine kapı açmıştır. Siyahi insanlar, Batı’nın inşa ettiği ve dayattığı sisteme entegre olmak zorunda bırakılmış, uymamaları durumunda da yok olmakla tehdit edilmiştir. Fanon’u önemli yapan bir başka önemli düşüncesi ise, herkesin diğer insanları dikkate alarak özgürlüğünü yaşaması gerekliliğidir.
21.yüzyıl dünyasında devletler arası ilişkilerde post-kolonyal politikaların birçok örneğine rastlamak mümkün. Eski sömürge döneminden kalma alışkanlıklara bugün hala rastlıyoruz. Fransa’nın Kuzey Afrika ülkelerindeki gelişmelere müdahaleci tavrı, Libya müdahalesine öncülük etmesi, Belçika ve Fransa’nın Ruanda soykırımında etnik çatışmaları körükleyen rolü, ABD’nin Ortadoğu’daki sömürge mirasına sahip çıkarak bu bölgedeki ülkelere sözde demokrasi ve barış getirmek gibi amaçlara matuf üstenci tavrı, Rusya’nın Orta Asya ülkelerini ekonomik olarak kendisine bağımlı halde tutarak politik bir hiyerarşi kurma çabası, İngiltere’nin Mısır’daki gelişmelere bir hayli ilgi göstermesi gibi örnekler post-kolonyal yaklaşımları örnekleyebilir. Bu politikaları daha iyi kavrayabilmek adına söylemsel analizlere de başvurulabilir. Doğu toplumlarının pasif, modernleşememiş, geri kalmış, anti-demokratik, anti-barışçıl, tembel ve yönetilmeye muhtaç olduğuna dair söylemleri çok defa gazetelerde, kitaplarda ya da Batılı düşünürlerin yazılarında görmüşüzdür. Bu söylemlerin temelinde müdahaleci, üstenci bir güç hiyerarşisi yatmaktadır. “Ötekini” tanımlayan Batılı algı, aslında bu yolla kendisini de üst, aktif, demokrat, modern, barışçıl ve yöneten olarak tanımlayarak bu hiyerarşiyi yönetebilme ve kolonyal dönemden kalma statükoyu koruyabilme amacına uygun hareket etme çabasındadır. Ruanda soykırımı esnasında Fransa Devlet Başkanı Mitterand, “Afrika’da olanlar olağan.” diyerek Oryantalist algının politikada nasıl pratik edildiğini gösterir niteliktedir. Yahut Charlie Hebdo dergisinde Suriye Savaşı’ndan kaçma gayretindeki mültecilerden, batan botta hayatını kaybeden ve cansız bedeni Bodrum sahillerine vuran Aylan Kürdi ile ilgili “Büyüse, tecavüzcü olacaktı.” gibi hadsizce oluşturulmuş karikatürde Edward Said’in tezini net bir şekilde görebilmekteyiz. Ayrıca Fanon’un değindiği gibi bu algı, Avrupa’da aşırı sağı besleyerek ırkçı saldırılara da meydan vermektedir. Almanya’da mültecilerin olduğu bölgeye, mülteci krizinin en yoğun hissedildiği 2015 Temmuz-Eylül ayları arasında günde en az 3 saldırı yapılması, ırkçı eğilimlerin beslendiğini göstermektedir. Yine aynı şekilde mülteci krizi bahanesiyle, ülkesine Müslüman veya Arap almayacağını söyleyen liderler ve siyasetçiler, net bir şekilde Ortadoğulular’a, özellikle de Müslümanlar’a hakaret eden Donald Trump’ın ABD’de ciddi bir destek ve taban bulması politik post-kolonyal söylem ve tanımlamaların toplumdaki akislerini de yansıtır görünmektedir.
[pullquote_left]Oryantalizm’in eski ve artık geçersiz bir tez olduğuna inananlar, bugün özellikle Avrupa ve ABD’de yükselen yeni politik trendleri, aşırı sağ eğilimleri, yabancı düşmanlığını, İslamofobiyi ve bu düşmanlığı körükleyen politikacıları daha derin bir şekilde analiz etmelidir.[/pullquote_left]Post-kolonyal kritik, Batılı ile Batılı olmayan arasındaki politik ve sosyal ilişkilerle ilgili her zaman şüpheci bir yaklaşıma sahip olmuştur. Bu şüpheci yaklaşımın temellendirilmesi, tarihi gerçeklikler ve Batı’nın ürettiği söylemler neticesinde ortaya çıkmıştır. Ayrıca post-kolonyal etkiyi kavrayabilmek için Batı kaynaklı yaklaşımları okumak elzemdir. Bunun için bugün Batı’daki medya, dergiler, gazeteler, edebi eserler ve sivil yapılanmalar incelenebilir. 21.yüzyıl dünyasında post-kolonyal yaklaşımları yeterince dikkate almayıp devletler ve toplumlar arası ilişkileri incelemek eksik kalacaktır. Oryantalizm’in eski ve artık geçersiz bir tez olduğuna inananlar, bugün özellikle Avrupa ve ABD’de yükselen yeni politik trendleri, aşırı sağ eğilimleri, yabancı düşmanlığını, İslamofobiyi ve bu düşmanlığı körükleyen politikacıları daha derin bir şekilde analiz etmelidir.
Kaynakça
Edward Said – Oryantalizm
Frantz Fanon – Black Skin, White Masks
Robert J. C. Young – Post-Colonialism: A Historical Introduction
Fotoğraf Kaynakçası
Vuslat Dergisi
africaspeaks4africa.com
idefix