15 Temmuz’daki terörist cunta girişiminin TSK’nın gerçek subaylarının ve halkın onurlu mücadelesi ile def edilmesinin ardından gerek sokaklarda gerekse siyasi arenada ortaya çıkan tablo her yurttaş için umut vadedici olmuştur. Ordunun ve milletin el ele, terörist piyonları ile başımızdan aşağı bombalar yağdıran cinneti ortadan kaldırması bu ihanet girişiminin odaklarını da bir hayli şaşkına çevirmiş ve endişelendirmiştir.

Sürecin başından beri başta Binali Yıldırım’ın bütünleştirici tavrı ve diğer siyasi aktörlerin olumlu yaklaşımları; Tayyip Erdoğan’ın parlamenter demokrasi vurgusu ve İstiklal Harbi tespitini izleyen açtığı davaları geri çekme kararı toplumsal sözleşmenin tazelenmesi adına önemli ve her yurttaşın sevinçle karşıladığı olaylardır.

"Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir."

“Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.”

Bu güzel gelişmeleri hep birlikte takip ederken bu ihanetin nasıl ortaya çıktığını sorgulamak ve ihanetin amacının ne olduğunu iyi tahlil etmek gerekiyor. Ancak bu şekilde 15 Temmuz terörist cunta faaliyeti eylemi ve zihniyetiyle tam anlamıyla bozguna uğratılabilir.

1. 15 Temmuz, ordunun iç dinamiği sonucunda oluşmuş bir olay değildir. Aklını bir meczuba kiraya vermiş kişilerin terörist cunta hareketidir. Bu terör faaliyetinin ilki darbe girişimi ayağında, ikincisi darbeye ortam hazırlayan örgütsel ilişkiler bağlamında olmak üzere iki farklı temizlik ve yeniden yapılanma süreçlerine ihtiyaç duyuyoruz. Bu iki sürecin ivedilik ve titizlikle yapılması hususunda zaten ciddi bir toplumsal mutabakat da oluşmuştur.

2. Israrla söylemek durumundayız bu terörist cunta faaliyeti ne 28 Şubat’a ne 12 Eylül’e ne de ondan önceki askeri darbelere benzemektedir. Ordunun kendi emir komutasının üstüne cemaatlerinin hiyerarşisini koyan teröristlerin amacı devleti ele geçirerek bağımsız cumhuriyeti ortadan kaldırmaktır.

3. Anadolu’nun gariban çocukları, nasıl olur da insanların canına hukuksuz bir şekilde kast eder, nasıl olur da bunu din adına yapıyor düşüncesinde olur, nasıl olur da kendi milletine bomba yağdırır hale gelir soruları üzerine tahliller yapılmalı; sosyolojik incelemeler sürmelidir.

4. Fethullah’ın Erzurum’dan kalkıp tek başına böyle bir örgütü kurup yönetme ihtimali yoktur. Bırakın uygulamayı cahil bir meczubun böyle bir terör örgütünü kurgulaması bile olanaksızdır. Bu yüzden devletin en üst mekanizmaları tarafından bu örgütün asıl liderlerini ortaya çıkaranların, onu yönlendirenlerin işaret edilmesi doğru sonuca gitmemiz açısından hayati önem arz ediyor.

5. Kendi çocuklarımızı teröristleştiren, casuslaştıran gücün arkasındaki pusu dağıtmak adına İncirlik ve NATO ile ilgili değerlendirmelerin de ısrarla üzerine gidilmelidir.

Türkiye'deki NATO üsleri

Türkiye’deki NATO üsleri

6. Bu alçaklık hiç şüphe yok ki TSK’nın içeride ve dışarıda güç kaybetmesi ve milletin bağımsızlığına zincir vurmak amacıyla yapılmıştır. Emperyalizmin cübbeli piyonları ve ona kulluk eden ahmakların üstüne gidilirken asıl düşmanın hedefleri de her boyutuyla bozguna uğratılmalıdır. Bundan dolayı TSK’nın daha caydırıcı hale getirilmesi ve imajını acilen toparlaması gerekmektedir. (Kışlaların önünde oluşan görüntülerin düzeltilmesinden başlanabilir mesela.)

7. Soner Yalçın 28 Temmuz 2016’daki yazısında ordumuzun tarih içerisinde örnek aldığı sistemleri tahlil etmiştir. Tekrar etmekte fayda var: “Sorun, salt askeri sistemde mi? Fransa, Prusya ve ABD sistemlerini denedik. Olmadı. Bu ülkelerde benzer sorunlar yaşanmazken bizde niye sürekli darbe-cunta oluyor? Demek ki mesele askeri sistemde değil. O halde… Sadece askerlerin değil sivillerin de kafasını değiştirmesi gerekiyor.” 31 Temmuz kararnamesinde görüyoruz ki önemli tecrübeler üzerine inşa edilmiş sistem tamamen değiştiriliyor ve ordunun caydırıcılığı etkileyecek bir yaptırımda hızlı kararlar alınıyor, bu durumun çok daha iyi tahlil edilmesi gerekmektedir.

8. Ordunun siyasete karışmaması için nasıl her şeyin yapılması gerekiyorsa siyasetin orduya karışmaması için de her şey yapılmalıdır. Bu iki eylem birbirine göbekten bağlıdır ve birbirini neden-sonuç bağlamında etkilemektedir.

9. Darbe mekanizması baskılanmaya çalışılırken ordu zayıflatılamaz. Hele de FETÖ’nün arkasındaki gücün bu kadar karanlık olduğu gerçeğini tahmin ediyorken ve Türkiye’nin ‘Suriyeleştirilme’ projeleri gündemdeyken.

10. 15 Temmuz’u ortaya çıkaran arka plan siyasetin orduya müdahalesidir. Yargıda FETÖ’nün emir eri savcıları, yargıçları; siyasette bu terör örgütüne koridor açan siyasal islamcı zihniyet; gazeteler üzerinden psikolojik harp yürüten iftira atan sözümona liberal ve FETÖ kalemleri ordunun içine terörist yerleştirmiş ve bu süreç 15 Temmuz’da bomba olup üzerimize yağmıştır. Bu kirli süreçte çok aktif olan bazı isimlerin ekranlardan halka FETÖ’nün ne kadar cani olduğunu anlatması, bugün hala ordu üzerinde hükümlerinin ve yaptırımlarının olması çok acıdır.

Sonradan kumpas olduğu itiraf edilen davalar için Şamil Tayyar'ın yazdığı kitaplar. Şamil Tayyar bu kitaplardaki iddiaları savunmaya devam edip FETÖ'nün nasıl bir canavar olduğunu anlatıyor.

Sonradan kumpas olduğu itiraf edilen davalar için Şamil Tayyar’ın yazdığı kitaplar. Şamil Tayyar bu kitaplardaki iddiaları savunmaya devam edip FETÖ’nün nasıl bir canavar olduğunu anlatmayı da ihmal etmiyor.

11. Tıpkı 15 Temmuz’u yaratan süreçteki gibi bugün görüyoruz ki orduyla sorunları olan, TSK’yı zayıflatmayı görev bellemiş insanlar yine süreci manipüle edip terörist cuntanın hedefleri ile paralel yaptırımlar uyguluyorlar. Bunu yaparken de yapıcı eleştirilere bile ‘kripto’ salvolarıyla meşruiyet kazanmaya çalışıyorlar.

12. Gerçekten kandırılmış olanlarla, gerçek ahmaklarla bile çok ciddi mücadele etmemizi gerektiren bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuz şu durumda; 15 Temmuz’da halka sıkılan kurşunları dolaylı olarak şarjörlere dolduranların hükümlerinin devam etmesi gaflettir.

13. Hal böyleyken, hala ‘kripto’ denen kimseler varken, hala süreç manipülasyına açıkken, bu süreci kapalı kapılar ardında alınan kararnameler yerine halihazırda oluşmuş mutabakatın devreye girmesiyle yönetilmesi, ortak akla başvurulması şüphesiz daha faydalı olacaktır.

13. Üzülerek gördük ki 14 yıldır bırakın bir kültür, sistem yaratmayı bir tek yaver bile yetiştirememiş bir iktidar örgütü tarafından yönetilmişiz. Sandıkta gösterdiği başarıyı bu ciddi meselede tek başına göstermesi de sırf bu yüzden bile oldukça zordur. Kucaklaşma görüntüleri devlet yönetimine de milli mutabakat ile yansımalıdır. Millet tüm kavgalarını ötelemiş ya da helalleşmişken kapalı kapılar ardında takınılan tutumun devam ettirilmesi milletin gerisine düşmek olacaktır.

Başlangıcında dosta güven düşmana korku veren bu süreç, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine ekranlardan yapılan atıflar, her kesimden yükselen toplum sözleşmesi ve liyakat vurguları halkta tebessüm uyandırmıştır. Bu umut kırılmamalıdır. Bu millet bu tebessümün çok daha fazlasını hak ettiğini her fırsatta gösterdi.

 

İstiklal Savaşı benzetmesinin, süreç sırasında yapılan Lozan açıklamasının ve kucaklaşma görüntülerinin samimi olduğunu her yurttaşın bilmesi açısından oldukça ciddi sonuçları olacak -özellikle 31 Temmuz 2016’da yayınlanan 3. kararnamede olduğu gibi- konularda da daha geniş bir mutabakat sağlanmalıdır. Acı bir tecrübeyi izleyen ve hepimize büyük umutlar vadeden bu süreci izlerken hepimizi zor ama mutlaka alnımızın akıyla çıkmamız gereken günler bekliyor:

mka

Tam güvenle çıkmak için yarına,

Seslenmek sırası çocuklarına:

Arslanım! Hakkıyla almak için pay;

Dünya tarihine bir eğil sor:

Mustafa Kemalce başlamak kolay,

Mustafa Kemalce tamamlamak zor.

Behçet Kemal Çağlar

 

Kaynakça:

http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/soner-yalcin/hala-uyariyorum-1331624/

İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi, İstanbul, 1980.

Leave a Reply