Yenilgiler Çağı: Doğu Yücel Yazdı

“Hayalet Kitap”, “Varolmayanlar” gibi kitaplarıyla, “Okul” ve “Küçük Kıyamet” filmlerinin senaryosuyla; Blue Jean, Headbang ve Radikal’e yazdığı müzik yazılarıyla tanıdığımız Doğu Yücel’e bu samimi yazısı için tekrar teşekkür ediyor ve sizi kendi üniversite hayatından başlayıp daha güzel yarınlara akan anlatısıyla baş başa bırakıyoruz.


Bir üniversite gazetesinden yazı teklifi alınca doğal olarak aklıma üniversite yıllarım geldi. 1995-2000 yılları arasındaki o dönem kendi tarihimin “karanlık çağı”ydı. Bu çağı başlatan olay ise bir seçimden ibaretti. Üniversite sınavından önce kurşun kalemle doldurulan tercih listesindeki bir seçenek baloncuğu… Bu kadar küçük, bu kadar basit.

O seçenek baloncuğu, optikteki kutucuk veya her ne haltsa, işte onunla geleceğimi İktisat diye bir bölüme bağlamıştım. Benim gibi aklı sadece hikayelere ve filmlere eren adam kısmen “mahalle baskısı” kısmen de kendi korkaklığı nedeniyle kafasının hiç ama hiç basmadığı ekonomi işlerine kafa yoracaktı. Şimdi düşününce, buna inanmakta güçlük çekiyorum.

Herkes kendi tarihini yaptığı seçimlerle yazar. Sadece eğitimle ilgili seçimlerimizden bahsetmiyorum. Bazen arkadaşlarımızı, bazen sevgilimizi seçeriz, bazen hayatımızdaki yönelimleri. Çok sevdiğim yazar arkadaşım Hakan Bıçakcı’nın son romanı “Doğa Tarihi”nde bir karakterin kırılma noktası olarak şu hikaye anlatılır: Doğa bir müzik dükkanındadır, cebindeki para sevdiği grup Sepultura’nın CD’sine yetiyordur. Sonra gözü Sepultura’nın tişörtüne takılır, cebindeki parayla hangisini seçecektir? Doğa tişörtü seçer ve o andan itibaren başka birine dönüşümü başlamıştır. Şekil, içerikten önemli olmuş, gösteriş her şeyin önüne geçmiştir. Romanda Doğa, zamanla aykırı karakterini törpüler ve gerçek bir plaza süslüsüne dönüşür.

Peki Doğu’nun başına ne gelecekti? Sinema ve edebiyat hayallerine ihanet edip İktisat’ı seçen bendeniz bir bankacıya mı dönüşecektim? (Ki “bankacı” olmakta problem yok, karakterinizle uyumsuz bir meslek seçmek asıl problem.) Gerçek hayat farklı ilerledi. Dokuz Eylül Üniversitesi’nin Buca kampüsünde Mikro İktisat gibi dersler görürken aklımdan hayallerim geçmeye devam ediyordu. Fakat elim kolum bağlanmış gibi hissediyordum. Dersler çalışmayı gerektiriyor, Buca – Göztepe yolu da çok zamanımı yiyordu. Bir de üstüne üstlük platonik aşk denen belaya takıldım. Sevmediğim derslerle dolu bir okulda beni sevmeyen bir kızın peşine düşmüştüm.

İki engelle mücadele etmek pek kolay değildi. Fakat sonra bir şeyi fark ettim. İçine düştüğüm bu durum bana ilham veriyordu. Para Ekonomisi sınıfındayken defterime bilimkurgu öyküleri yazıyordum. Platonik aşkımı öykülerle tavlamaya çalışıyordum. Başıma gelen olumsuzluklar adeta beni kamçılamıştı.

Yıllar geçti, farklı farklı badireler yaşadım. Çeşit çeşit inişler, çeşit çeşit çıkışlar. Fakat fark ettim ki, inişler, bir insanın gelişmesine yol açıyor. Nietzche boşu boşuna “Seni öldürmeyen şey güçlendirir,” dememiş. Bir şey daha fark ettim, herhangi bir planınız pürüzsüz ilerliyorsa heyecanınızı yitiriyorsunuz. Başarılar, ödüller, galibiyetler sizi motive etmiyor. Sizi canlı kılan, heyecanınızı diri tutan asıl şey karşınıza çıkan engeller ve sahip olduğunuz kusurlar. Ne der Leonard Cohen, “Kusursuzluğu unutun. Her şeyde bir çatlak vardır, ışık da böyle içeri girer.”

2016 gerçekten kötü bir yıl oldu. Hem ülkemiz hem dünya adına. Toplumsal olayların yanı sıra sanat dünyasındaki ölümler de biz sanatseverleri çok yaraladı. Prince, Leonard Cohen, George Michael, Tarık Akan, David Bowie, Umberto Eco ve daha nicesini kaybettik. Büyük sanatçılar kolay kolay gelmiyor dünyaya. Bu unutulmaz isimler gittiklerinde arkalarında muazzam bir boşluk bırakıyorlar ve yeni gelen sanatçılar o boşluğu doldurmakta yeterli olamıyorlar. Boşluk büyüyor, yaşanan toplumsal trajedilerle bir kara deliğe dönüşüyor. Her geçen gün o kara delik bizi kendine çekiyor gibi hissediyoruz.

“Seni öldürmeyen şey güçlendirir,” sözü bile artık yeterince telafi olamıyor çünkü yeni düşmanlarımız bizi gerçekten öldürebilecek kadar kötü. Yine de umudumu kaybetmek istemiyorum. Umudumuzu kaybetmek ya da kaybetmemek de bir tercih meselesi. Ben kaybetmemeyi tercih ediyorum. Mücadeleye devam etmeyi seçiyorum.

İnsanoğlu tarihte birçok karanlık dönemi büyük kazanımlarla atlattı. Kendi üniversite tarihimi boşuna anlatmadım. Benzer bir kafa karışıklığından geçiyorsanız merak etmeyin, koşacaksınız, düşeceksiniz, eğer kafaya bir hedef koyduysanız daha güçlü kalkıp, devam edeceksiniz. İnsanoğlu da bu badireleri atlatacak. Yenilgiler çağından büyük galibiyetlerle çıkacağız. Karanlığın içindeki çatlakları bulacağız, bulamazsak kıracağız duvarları, ışığı içeri davet edeceğiz. Yapacağız bunu.


Doğu Yücel ile iletişimimizi sağlayan Kültür – Sanat yazarımız Cansu Süt’e teşekkür ediyoruz.

Leave a Reply