CAN EVRENOL SİNEMAMIZA NEDEN YENİ BİR SOLUK GETİRDİ?

Lisans eğitimini İngiltere Kent Üniversitesinde Sanat Tarihi ve Sinema Teorileri bölümünde alan Evrenol, son 5 yıl içerisinde yurtdışında en fazla ses getiren yönetmenlerimizden biri oldu. Çekmiş olduğu korku türündeki ilk uzun metraj filminin prömiyerini dünyanın en iyi 5 film festivali arasında gösterilen Toronto Film Festivali’nde yaptı. Yurtiçinde ve dışında 40’tan fazla uluslararası film festivalinde gösterilen korku türündeki Baskın filmi ABD, İspanya Meksika’dan ödüller ve adaylıklar ile döndü. Buna ek olarak da sadece Türklerin yapmış olduğu bir film ilk defa ABD’de vizyonda gösterildi. Tüm bunların yanı sıra Türk Sineması için bir çok ilki gerçekleştirmesinin yanında korku sinemamız için de bir devrim niteliğinde filmlere imza attı. Bu ilklerden söz etmeye başlamadan önce çok kısa ve genel hatlarıyla da olsa Türk Sinemasının genel durumundan bahsetmemiz gerekiyor.

1975’ten itibaren Yeşilçam Sineması erotik içerikli filmlerin üretimine oldukça hız verdi. Bir furyaya dönüşen seks içerikli filmler bir süre sonra öyle bir boyuta ulaştı ki artık Yeşilçam bütün varlığını artık bu tarz filmler sayesinde sürdürebilir oldu. Ancak 1980’deki askeri darbe ile beraber gelen sansür politikaları Yeşilçam’a üstesinden gelemeyeceği çok ağır bir darbe vurdu. Türk Sineması bitme noktasına geldi. Film üretimi ülkemizde neredeyse durdu. Ta ki Eşkıya filmine kadar. Eşkıya tekrar insanların sinemaya gitmesini sağladı. Tekrardan küllerinden doğan Türk Sineması çok farklı 2 kutup ile beraber doğdu. Bunlar sanat sineması ve gişe sineması idi. Örnek vermek gerekirse Yeşilçam Dönemi’nde Metin Erksan’ın “Susuz Yaz” filmi hem seyircileri memnun ederken aynı zamanda da Berlin Film Festivali’nden ödül kazanmıştı. Ancak yeni oluşan sinemamız bunu tekrarlayamayacak derecede sert bir ayrım yaşayarak doğdu.

Bir tarafta Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz gibi genel izleyicinin izlemekte oldukça zorlandığı hedefin sadece festivaller olduğu bir sinema diğer tarafta ise direkt seyirci odaklı komedi, korku, dram gibi seyircinin doğrudan duygularına saldıran gişe sineması.

Yılar geçtikçe Nuri Bilge ve Zeki’nin sinemasına özenen yeni yönetmenler maalesef onların komik taklitleri olmaktan öteye gidemediler ve kendilerini tekrara düştüler. Gişe sineması, yine aynı şekilde birbirinin aynısı yüzlerce “cin” temalı korku filmleri ve kabalık merkezli komedi filmlerle gişede istediklerini alırken sinemaseverler tarafından hep burun kıvrılan bir sinema oldu. Özetlemek gerekirse festivaller için film çeken yönetmenler hiçbir yeniliğe yer vermeden en ufak bir mizah anlayışı yada en ufak bir fantastik unsur bulundurmayan aynı sorunlar üzerine dönüp duran filmler üretirken diğer tarafta ise içinde en ufak entelektüel unsur bulunmayan cin ile korkutup geyirik ile güldürme üzerine bir sinema inşa ettiler.

Can Evrenol 2015’te çekmiş olduğu Baskın filmi ile sinemamızda görmeye çok alışık olmadığımız psikanalitik derinliği olan bir korku filmi çekti.

Film 2010’lu yıların başlarından itibaren ODTÜ olaylarından Gezi Parkı olaylarına kadar bir çok farklı şekilde sert müdahaleleri ile halkın korkusu haline gelen polisleri incelemeye alıyor. 5 polisi merkeze alan Baskın filmi Sigmund Freud’un kurmuş olduğu şemalardan yola çıkarak polislerin karakter analizini yapıyor.

Filmde 5 polisin çocukluklarından beri bir takım duygularını polis üniforması giyerek bastırmaya çalıştıklarını ama kendi aralarındaki sohbetlerden tutun garsona karşı tavırlarına kadar her fırsatta bu bastırılmış duyguların kabalık ve şiddet olarak açığa çıktığını görüyoruz. Film kendi kimliklerini ve kendi erkekliklerini devlet üzerinden kuran 5 polisin yemek yiyip sohbet ettikleri sırada bir ihbar almaları sonucu eski bir Osmanlı karakoluna baskına gitmek için yola çıkmaları ile başlıyor. Ancak polisler baskın yapacakları karakola vardıklarında aslında geldikleri yerin kendi bilinçaltlarından, kendi korkularından, kendi yüzleşemedikleri cinsellikten oluşmuş bir bilinçaltı cehennem olduklarını fark ediyorlar. Filmin başında gördüğümüz restaurantda halka uyguladıkları orantısız gücün, cinsiyetçi tavırların ve daha bir çok şeyin karşılarına “canavar” olarak çıktıklarını gören polisler aslında canavar olan şeyin kendileri olduklarını anlıyorlar.

Filmde kullanılan müzik, ışık ve renk kullanımı yaratılmak istenen atmosfere oldukça başarılı katkı yaptığını söyleyebiliriz. Biçim ve içerik yönünden oldukça başarılı olan film bize hiç bir şey söylemeyen cin filmlerinden hem içerik hem biçim olarak oldukça ayrılıyor. Yabancıların filme bizden daha fazla ilgi göstermesi ise bende buruk bir sevinç yaşattığını söyleyebilirim.

Bana göre filmin başarısının ise saf korku filmi izlemeye gidenleri psikanalitik ile, Freudyen şemalara uyan karakter tahlili izlemek isteyen fularlı sinema yazarlarını ise saf bir korku filmi ile buluşturmasından geliyor.

Yönetmen Evrenol bu yıl ise karşımıza yine politik bir fantastik film ile geldi. Ama bu sefer çocuklar için çekilmiş olan filmin adı “Ağzı Olmayan Kız”. 2020 yapımı filmin konusu için kısaca santralin patlaması yüzünden bir takım uzuvları eksik doğan 4 çocuğun santral sahibi şirketi tarafından olayı örtbas edebilmek için çocukları ortadan kaldırmak istemesi diyebiliriz. Aydın’da yaşayan ve bölgemizdeki santrallerden oldukça muzdarip biri olan benim için filmin ayrı bir yeri oldu. Ayrıca bana göre bu konuya masalsı bir yerden yaklaşıp çocukları da başrollere alması çok anlamlı bir isyandı. Sonuçta bu işin zararını görecek olan gelecek nesil olacak.

Ülke sorunlarımızı fantastik bir sinema ile anlatan Evrenol bize fantastik veya korku filmlerinin de daha entelektüel yapılabileceğini gösterirken sinemamız için de bir çok yeniliğe imza atmış oluyor. Ek olarak da yurt dışında da adından söz ettirerek bizi gururlandırıyor.

Leave a Reply