İki hafta ertelemeden sonra bu hafta tartışılmaya başlanan iç güvenlik paketi ile ilgili çok sayıda yazı yazıldı. Yazıların çoğu ya iktidar hayranlığının gözü kör ettiği bir noktadan bakıyor ya da iç güvenlik paketini polis devletine ve hatta diktatörlüğe giden yolda önemli bir adım olarak nitelendiriyordu. Öyle ya da böyle bu paketin içeriğinden çoğunuz haberdarsınız. Paketin tüm maddelerini döküp teknik bir tartışma yapmak niyetinde değilim; zira televizyonlarda hukukçular ve hukukçu olduğuna inanamadığımız sözde ‘hukukçular’ arasındaki tartışmalarda bu ayrıntılara rastlayabilir; hatta rahat bir şekilde kavradığınızda kendinizi önemli hissettiğiniz hukuki kavramlarla adeta origami yaparak sırıtan sözde hukukçularla ekran başında kavga edebilirsiniz. Hiç çekinmeyin, durum çok fena!
- Suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması için gereken acele tedbirlerin alınmasına yönelik yetki ve görevlerin mülki amirlere (vali ve kaymakam) devredilmesi örneğin büyük problem yaratabilir. Meslek hayatındaki kişisel çıkarları siyasal iktidarın hakimiyetindeki kurumlara bağlı olan ve yargı bağımsızlığını sağlamak için Anayasayla getirilen hakimlik ve savcılık teminatları gibi teminatları da bulunmayan kişilerin siyasal iktidarın telkinlerinden bağımsız hareket etmesi oldukça şüpheli. Atanmışların minnet duygusuna girmiyorum bile.
- Diyelim ki bir şubat ayının vazgeçilmez gri günlerinden birinde Ankara ayazını karşınıza almış, yüzünüz gözünüz sarılı Kızılay-Konur Sokak’ta müdavimi olduğunuz kafelerden birine gidiyorsunuz. Aklınızda sıcak çayınız var iken İnsan Hakları Anıtının orada her gün gördüğünüz eylemlerin çok daha kalabalık olanını gördünüz. Ne olduğunu anlamak için durdunuz. Tam birbirine karışan sloganlardan ve pankartlardan bir ana fikir çıkarmıştınız ki Yüksel Caddesi’nin başında konuşlanmış polis ekipleri müdahaleyi başlattı. Nereden bu işin içine düştüğünüzü anlamadan gözaltına alındınız. Hatırladınız mı yüzünüz kapalıydı 2 yıl 6 aydan 4 yıla kadar hapis cezası ile yargılanabilirsiniz. Anlatırsınız artık soğuktu, atkıydı, kafeydi, çaydı vs.
- Daha kılınızı kıpırdatmadan “sen sanki eylem yapacak gibisin, başkasının can güvenliğini tehlikeye düşürecek gibi bir halin var, evet evet tehlikelisin sen yeşil parkandan, uzun sakalından, kalın sesinden belli” diyen bir polis memuru sizi ‘koruma altına alabilir’. Ne şimdi bu ‘koruma’? Bilmiyoruz. Ne kadar sürecek? O da belli değil. Ayrıca tehlike oluşturuyorsunuz diye ‘uzaklaştırılabilir’, henüz eylem başlamadan eylemi yapacağınız il, ilçe veya bölgeye girişiniz engellenebilir. Nereye uzaklaştırılacağınızı sormayın, bilmiyorum.
Bunlar gibi daha birçok vahim maddeden söz ediyoruz*. Özgürlükleri artırmak bir yana dursun, özgürlük diye bağırmayı bile engellemek üzerine kurulu bir paketten söz ediyoruz. Polisin yetkilerini – pratikte sanki geniş değilmiş gibi – aşırı genişleten bu düzenlemelerle kendileri de tüm zaaflarıyla insan olan polis memurlarına bu yetkileri verip robocop disiplini bekliyoruz. ‘Burada Halk da Benim Devlet de’ diyebilen polisten**…
Siyasal iktidarın bu yakıcı, yıkıcı, delici, kesici hamlelerine karşı duygusallığını çoktan yitirmiş bir üniversite öğrencisi olarak sistemin çıkış yollarına yönelik umutlarımı da günden güne kaybetmekteyim.
Her geçen gün demokrasi kelimesini ağzımıza sakız etmekten pek bir hoşlanıyoruz da nedense salt çoğunlukla geçecek ve seçilmiş bir otoriter iktidarın tiranlığına giden yolda önemli bir adım sayılabilecek kanun değişikliğine karşı sayısal yokluk ortamında girişilen eylemleri kabul edemiyoruz.
Çok demokratik olduğumuz için Meclis’te kavga çıkınca ‘rezilliğe bak’ diye hayıflanıyoruz.
Dün gece Başkanlık Kürsüsü’nün önünde yapılan oturma eylemini, tasarının kanunlaşmasını önlemek üzere tartışmaları geciktirmek amacıyla istenen usul tartışmalarını, bağrışmaları ve hatta yumruklaşmaları destekliyorum ve demokratik buluyorum.
Ülke geleceğini karanlığa gömeceğini düşündüğünüz bir yasa tasarısı varsa gündemde ve tek başına iktidar baskısında muhalefetin sonuca etki edebilecek bir oy gücü yoksa onların oturmasını beklemek algımızı otoriter anlayışa kaptırdığımızı gösterir.
Çoğulcu demokrasinin ‘çoğulcu’ olamadığı yerde azınlık görüşünün kendisini bir şekilde hissettirmesi gerekir. Hele ki temsil gücü olan bir milletvekiliyseniz size oy verenler, parlamento koridorlarında volta atıp, arada bir elinizi kaldırıp indirin diye oy vermemiştir büyük ihtimalle. Tabi ki sonucu bir şekilde değiştirmek için her yolu denemek zorundasınız. Parlamento çalışmalarını geciktirmek, mümkünse kitlemek, oturma eylemi, slogan, kavga gürültü…Tüm bunlar meşrudur. Zaten bunlar yapılabilsin diye ‘dokunulmazlık’ güvencesi getirilmiştir.
Sistemin kitlenmesi problemler yaratacaktır elbette; ancak siyasal sorumluluğu olan insanları çıkış yolu bulmaya da zorlayacaktır aynı zamanda. Bu kadar korkmamak gerekiyor. İstikrar adına demokrasiyi parlamentoya ve sandığa hapsetmiş bir halk olarak en azından parlamento içindeki çaresiz hak arayışlarına saldırmamız gerekiyor. Tam tersine bu mücadeleye destek vermek irademizle çelişmememiz açısından önemli.
İç güvenlik paketi, Gezi Parkı ve Kobane Olayları gibi kitlesel eylemlerde polisin orantısız müdahalesini yasalarla meşru kılmak ve yargı denetimini zamansal olarak ötelemek ve etkisini azaltmak için atılmış bir adım olmanın ötesine geçemiyor. Toplumsal direnişi kırmak ve en azından psikolojik olarak siyasal iktidarı yıpratacak olan eylemleri engellemek için getirilen düzenlemelerden ibaret görüntüsü veriyor bu paket.
Olağanüstü hal dönemlerini anımsatan düzenlemeleri olağan dönemlerde halka çok olağan bir şeymiş gibi aktarmakta ustalaşan bir siyasal iktidara karşı durmak da muhalefet partilerinin tamamının birincil görevidir. Muhalefetin bu paketi engellemek için gösterdiği her türlü aktiviteyi yadırgayanları ve demokratik bulmayanları da ciddiye almamak gerektiğine inanıyorum.
Korkarım yine olmayacak! İç güvenlik paketi kanunlaşacak. Yine hiçbir muhalif sesin siyasal iktidarın seçilmiş otoritesi üzerinde etkisi olmayacak. Özgürlükler kısıtlanacak. Sesler susturulacak. Sıkışmışlık her geçen gün artacak.
*İç Güvenlik Paketi’nin tüm maddelerine basit bir internet aramasıyla ulaşabileceğiniz için ayrıntılı bir şekilde yazının içerisine dahil edilmemiştir
**Tüm bunların yanı sıra şunu da belirtmek gerekir ki bir takım yargı işlerinden sorumlu tutulacak olan kolluk kuvveti mensuplarının da bu paketin bazı yerlerinden rahatsızlık duymaları olasıdır. Karar mekanizmasında yer alacak komiserlerin daha önce hiç tecrübe etmedikleri ve oldukça kısıtlı bilgiye sahip oldukları konularda (örn. daha önce savcının karar verebildiği yargısal konularda) insiyatif kullanarak sorumluluk almak isteyeceklerini düşünmüyorum. Robocop disiplini meselesine bu açıdan da yaklaşmak gerekir. Alıntı yapılan yazı için http://gazetebilkent.com/2014/05/06/burada-halk-da-benim-devlet-de/