Geçmişi ve Belirsiz Geleceği ile Arap Birliği

  Alfabetik sıralama ile dönem başkanlığının devir sürecinin gerçekleştiği Arap Ligi ya da Arap Birliği’nde Filistin’in çekilmesi ve 6 ülkenin de bu durumu destekler nitelikte başkanlığı üstlenmeyi reddetmesiyle başlayan kriz; birliğin varlığının, ortaya koyduğu etkinin sorgulanmasına neden oldu. Filistin’in BAE ve Bahreyn’in İsrail ile yapmış olduğu antlaşmalara tepki olarak kınama yayınlanması amacıyla sunmuş olduğu önergenin yeterli oyu alamaması Filistin’in dönem başkanlığını bırakması ile sonuçlandı.

  1945 tarihinde kurulmasından bu yana ilk defa böyle bir krizle karşı karşıya kalan Arap Ligi’nin Suudi Arabistan ve Irak devletleri arasında ortaya konan ittifak antlaşmasının Mısır, Suriye, Yemen ve Lübnan devletlerince yapılan ikili görüşmelerine kaynak teşkil edip sözü geçen devletlerin arasında birlik fikrinin hâkim olmasına öncülük etmesiyle kuruluş süreci başlamıştır. 31 Mayıs 1943’te Mısır Başbakanı Mustafa El-Nahhas’ın Arap devletlerinin temsilcilerini Kahire’de ağırlaması ve ortak bir zemin oluşturma çabası gerçekçi bir perspektifle Arap devletlerinin bağımsızlıklarını kabul edip ortak sorunlar çerçevesinde iş birliği gerçekleştirmeyi, konsensus oluşturmayı mümkün kılacak bir birliğin ihtiyacını gözler önüne sermiştir.

  25 Eylül 1944 tarihli İskenderiye protokolünün hayata geçirilmesi ve 22 Mart 1945’te buna müteakip Mısır’ın başkenti Kahire’de Mısır, Suudi Arabistan, Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan ve Yemen’in ilanıyla birlikte Arap Ligi kurulmuş oldu. Günümüze değin kimi Arap ülkelerinin kabulüyle beraber üye sayısı 7’den 22’e yükseldi.

Arap Ligi resmî bayrağı

Lingo-etnik bir kurum olan Arap Ligi, kuruluşundan itibaren birçok problemin odak noktası haline geldi. Arap-İsrail savaşları, Süveyş Krizi, Filistin Kurtuluş Örgütü(FKÖ) krizi ve Lübnan İç Savaşı, Ürdün-Filistin gerilimi, Mısır-İsrail uzlaşısı, İran-Irak Savaşı, Körfez Krizi gibi geniş çaplı sorunlar ligin etkinliğini yitirmesinde, itibarının zedelenmesinde ve çözüm önerileri ile alınan kararların netice verememesinde önemli bir rol oynadı. Bahsi edilen meselelere ek olarak Arap Ligi’nin yapısının da bu sorunları çözemeyişinin bir etkeni olduğu fikri hakimdir. Üye ülkelerin diğer ülkelerle ilişkilerini ciddi ölçüde düzenleyebilecek hukuki bir yetkinin varlığının söz konusu olmamasına ek olarak birliğin kararlarına uyulmaması halinde oluşabilecek kaotik bir ortamın önüne geçebilecek adalet organının ve yaptırım gücünün eksikliği birliğin kuruluş amacı olan sorunların giderilmesi ilkesinin vücut bulamamasına sebebiyet verdi.

 Arap Ligi’nin belki de en büyük sorunu ise üye ülkelerin ortak paydalarının yalnızca ulus, dil ve din mefhumlarından meydana gelmesi. Öyle ki bu üç kavramın da tam manasıyla bir oydaşma oluşturduğunu söylemek çok güçtür. Ulus-devlet sistemine uyum sağlayamayan ve yönetimde dini, etnik ya da fikri kanaat önderlerinin yönetimde bulunduğu başta Körfez ülkeleri olmak üzere Senûsî aşireti gibi birçok aşiretin siyasi hayatta aktif olduğu Libya, Sudan gibi Kuzey Afrika ülkelerinin varlığı açık bir şekilde ortadadır. Ulus-devletleşmeyi ana ilke kabul eden Baas fikri ve bu fikrin doğurmuş olduğu Suriye ve Irak rejimleri güttükleri otokratik politikaları ile iç ve dış savaşlara neden olup sosyalist-milliyetçi olan hükumetler ve bu anlayışa muhalif devletler şeklindeki bir kutuplaşmayı yaratmasının yanı sıra Arap Ligi’nin prestijinin kaybına sebep olmuştur. Diğer yandan Şii-Sünni çatışmalarını ve kültürel farklılıkların siyaseti dahi etkiliyor oluşunu Arap Ligi’nin günümüzde yaşamış olduğu problemlerin sebepleri olarak görmek mümkündür.

Soldan sağa: Enver Sedat, Muammer Kaddafi, Hafız Esad- Baas Fikrine Mensup Liderler

Birliğin içerisindeki uzun dönemdir süregelen rekabet de birliğin bütünlüğüne halel getirmektedir. Bu rekabetin parçaları ise değişim halindedir. Bağlantısızlar hareketinde de önemli bir yere sahip Cemal Abdülnasır sosyalist ve milliyetçi fikirleri ve Arap milletleri nezdindeki karizmatik etkisiyle Mısır’ın birlik içindeki kuvvetini Suudi Arabistan’ın istemeyeceği ölçüde yükseltmiştir. Nitekim Altı Gün Savaşları ile Mısır ağır bir darbe almış ve 1973’te Enver Sedat iktidarında gerçekleşen Yom Kippur savaşlarının ardından İsrail’in diplomatik açıdan lehine olan antlaşmayı imzalamasıyla Mısır Arap Birliği’nden atılmış ve bu 10 senelik tecrit süresince merkez Tunus’a taşınmıştır. Böylece Suudi Arabistan birlik içerisindeki yerini kuvvetlendirmiş ve birçok ekonomik krizin pençesindeki ülkelere yapmış olduğu sübvansiyonlar ile kendisine destekçi hükumetler edinme gayesi gütmüştür. Abdülfettah el-Sisi döneminde ise Mısır, tartışmalı Tiran adasını Suudi Arabistan’a kendi hakkından vazgeçmek suretiyle devretmiştir ve böylece Arap Ligi’ndeki Suudi kontrolü yüksek bir boyuta ulaşmıştır.

  Son olarak BAE ve Bahreyn’in İsrail ile başlattığı normalleşme adımlarının neden olduğu başkanlık krizi Arap Ligi’ni aşılması zor bir yola soktu. Merak edilen en büyük sorular ise uğruna birçok savaşın yapıldığı Filistin-İsrail meselesi gibi birçok çatışmanın şekillendirdiği Lig; başta yapısal ve konjonktürel sorunlar olmak üzere çoğu engelden sıyrılıp aktivitesini arttırabilecek ve muhtaç olduğu kudrete kavuşabilecek mi? Ya da Sudan’daki darbeler zinciri ve Suriye’nin tekrardan Arap Birliğine entegrasyonu mümkün mü?

https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/basarisiz-bir-bolgesel-kurulus-olarak-arap-birligi/1078163

https://dergipark.org.tr/tr/pub/deuhfd/issue/46825/587165

https://www.yenisafak.com/dunya/arap-birligi-basibos-kaldi-alti-ulke-baskanligi-reddetti-3570671

https://dergipark.org.tr/tr/pub/gav/issue/34361/379636

Leave a Reply