Hep denir ya, “Osmanlı, Anadolu’yu ana vatanı olarak görmez.” diye… Doğrudur, Osmanlı’nın ana vatan olarak gördüğü yer, Rumeli‘dir. Rumeli’de daha fazla eser vardır, Rumeli yetkilileri devlet protokolünde Anadolu yetkililerinin önünde gelir. Rumeli için harcanan devlet hazinesi her daim Anadolu’ya harcanandan daha fazladır. Ancak bunun yanında Rumeli de Osmanlı’ya Anadolu’dan daha bağımlı ve vefakârdır. Osmanlı’nın son dönemlerine kadar Rumeli’de neredeyse hiç sorun görülmemişken Anadolu her zaman çalkantılı ve zor bir memleket olmuştur. Timur ile mücadelesinden sonra esir düşen ve şehit olan I. Bayezid’in ardından yaşanan Fetret Devri’nde Rumeli’de toprak kaybını bırakın, isyan dahi çıkmamışken Anadolu’nun neredeyse her bölgesinde ayaklanma yaşanmış ve bu ayaklanmalar daha sonra şehzadelerin temelinde birleşerek iç karışıklıklara ve taht kavgasına yol açmıştır. Sadece Fetret Devri değil, onun ardından yaşanan neredeyse her süreçte Anadolu’da bir isyan yaşanmış ve ilki I. Selim döneminde görülmüştür.

I. Selim döneminde Bozoklu (Yozgatlı) Celal adlı bir tımarlı sipahinin önderliğini yaptığı bir isyan patlak verdi. Etrafına binlerce asker toplamış bu önder Tokat-Sivas bölgesinde hakimiyet kurunca I. Selim harekete geçti. Osmanlı tarihinin en cevval ve kudretli padişahlarından olan ve Osmanlı tarihinde en başarılı padişahlar arasında ilk sıralarda olan I. Selim, veziri Ferhad Paşa’yı görevlendirdi ve Dulkadiroğulları beyinin de desteğiyle beraber kuvvetler Celal önderliğindeki asilere karşı ilerlediler. Ferhad Paşa’nın ordusuyla mücadele edemeyeceğini anlayan Celal, I. Selim’in en büyük rakibi, Safevilerin önderi olan başka bir Türk beyi Şah İsmail’den yardım istedi. İran’a doğru kaçıyordu ki Dulkadiroğulları önderi Şehsuvar Ali Bey, Erzincan’da önlerini keserek asilere müdahale etti. İsyan sorunsuz olarak ve büyük bir kayıp verilmeden sonuçlandı ama adı Osmanlı literatürüne armağan kaldı: Celali İsyanları.

http://www.akasyam.com/celali-isyanlari-ve-sebepleri/

Kaynak: http://www.akasyam.com/celali-isyanlari-ve-sebepleri/

Osmanlı’nın Anadolu’da en çok zorlandığı ve Celali İsyanı olarak anılan asıl isyanlar 17. yüzyılın başlarında yaşandı. Avusturya ile süren 13 yıllık savaş Osmanlı’yı perişan etmişti. Osmanlı ekonomisi savaşan ordunun ihtiyaçlarını gidermek adına büyük bir kıtlığa girmişti. Ülkede ne var ne yok orduya aktarılmış, üretici kitlenin önemli bir bölümü orduda seferberlikte veya Avusturya’da, Viyana kapılarında mücadele etmekteydi. Bunun yanında askeri bir zaferin gelmemesi ülkeyi moralsizleştirmiş, evlatlarını kaybedenleri öfkelendirmişti. Viyana’da kaybedilen birliklerin yerini Anadolulu gençler almak zorundaydı ve işsiz gençler sürekli seferberlikle silah altına alınıp cepheye yollanmıştı. Bu durumdan en zararlı çıkanlar ise süvariler olmuştu.

Peki neden süvariler? Osmanlı ordusu, I. Selim döneminde ve ardından I. Süleyman döneminin başlarında yeterince gelişmiş bir orduya sahipti. Ancak, orduda uzun süredir yapılmayan reformlar nedeniyle yalın kılıç savaşan süvarilere artık ihtiyaç duyulmamış, ondansa tüfekli piyadelerin Anadolu’dan getirilmesine karar verilmişti. İşsiz kalan tımarlı sipahiler, “levend” denen haydut çeteleri hâlinde eşkıyalığa başlamıştı. Bu eşkıyalar köylerden haraç kesip yağmalar yapan, devletin ve ordunun büyüklerine karşı suikastler yapan düzensiz çeteler olarak Osmanlı’ya Anadolu’da kan kusturmuştu. Bu düzensizlik kendine Karayazıcı gibi yetenekli bir önder bulunca savaş karşıtları ve asker kaçaklarının da eklenmesiyle Anadolu’da etkili bir güç hâline gelmişti. Öyle ki, Orta Anadolu ve Maraş civarının yönetimini de ellerine almışlardı. 16. yüzyılın sonlarında başlayan İran Savaşı bu belanın daha da büyümesine neden oldu. Osmanlı ordusu Avusturya’da o kadar yıpranmış ve kayıp vermişti ki; İran’da, Doğu cephesinde savaşacak gücü kalmamıştı. Safevi hükümdarı Şah Abbas Doğu Anadolu’ya kadar ilerleyince Osmanlı’nın güçsüzlüğü tekrar göz önüne çıkmıştı ve Celaliler baskılarını artırmıştı.

Sultan II. Osman (Kaynak: internethaber.com)

Buna bir de II. Osman‘ın öldürülmesi ve devletin otoritesinde büyük bir boşluk da eklenmişti. II. Osman’ın öldürülmesinin ardından isyan eden Abaza Mehmed Paşa da Celalilerle beraber Anadolu’nun yönetimini zorlaştırıyordu. Artık Anadolu’da üç ayrı kuvvetin borusu ötmekteydi: Osmanlı birlikleri, asiler ve Safevi birlikleri. Bu isyanın bastırılması adına bir demir yumruk gerekliydi ve bu da Kuyucu Murad Paşa‘ydı. Murad Paşa, birliklerini toplayarak Celaliler ve Abaza Mehmed Paşa’nın birliklerinin üzerine yürüdü. Mehmed Paşa’nın birlikleri de Celalilere dâhil olmuş durumdaydı. İşte bu durumu ortadan kaldırmak adına büyük bir ordu Anadolu’ya girdi ve Celaliler tamamıyla yok edildi. Birçok insan da Celali oldukları gerekçesiyle öldürüldü. Celalilerin saklanacakları düşünüldüğünden yeni bir isyanı önlemek adına ılımlı Celalilere makamlar verilerek isyanın son bulması sağlandı. Böylelikle Osmanlı, toplumsal sınıfların çoğunu manipüle ederek isyanın büyümesini önlemiştir.

Celali İsyanları’nın bitmesiyle Anadolu’nun bu isyanlar sonucunda ne kadar zarar gördüğü de ortaya çıktı. Osmanlı ordusu aynı zamanda iki ayrı cephede savaş verdiğinden Celalilerle mücadele ile zaman kaybetmiş ve gereksiz yere orduları meşgul etmişti. Bunun yanında askeri sistemde yapılan ani değişikliğin ardından bozulan tımar sistemi vergi sistemini de bozmuştu. Buna bir de Celalilerin Anadolu’da yaptığı tahribatların düzeltilmesi ve ordunun isyanla uğraştığı dönemdeki harcamaları da eklenince ağır bir vergi çıkarılmıştı. Osmanlı yönetimi resmen isyanın faturasını isyanı barındıran Anadolu halkına kesmişti. Böylece halk iyice ezildi ve tarım arazilerinde boşluklar olmaya başladı. Osmanlı ne kadar bu arazileri değerlendirmeye çalışsa da ancak eskisinden daha düşük bir vergi elde edebildi, çünkü hem Celaliler hem de savaş durumu ülke çiftçisini perişan etmişti. Bu durum çiftçilerin şehirlere göç etmesine ve Osmanlı tarihinde “Büyük Kaçgun” olarak adlandırılan bir kitle hareketinin yaşanmasına neden oldu. Osmanlı’da halk, at ve silah tedarik edip en garanti gelir kaynağı olan orduya başvururken, çiftçiliği düzenleyecek ve vergiyi düşürecek kararlar alan Osmanlı yöneticileri halkı yeniden köylere davet etti. Bu köylerin ve aynı zamanda şehir merkezlerinin korunmasını sağlamak adına gençler “il eri” adlı teşkilatlanma ile silah altına alındı. Bu hamle orduya dâhil olmayı planlayan Anadolululara da yeni bir ekmek kapısı açmıştı.

Kaynak: https://www.uludagsozluk.com/k/celali-isyanları/

Bu isyanlar uzun bir süre devam etti ve Osmanlı, Anadolu’da sürekli bir mücadele içerisinde yaşadı. Bölgede oldukça hareketli bir toplumun olması, siyasetin baş aktörlerden biri olması ve komşu devletler olan Rusya ve İran’ın kışkırtmaları, Osmanlı’nın Anadolu’da her daim sorun yaşamasına neden oldu. Bozoklu Celal’in yaktığı ve kısa süren ateşin kıvılcımları yüzyıllarca Osmanlı’yı ve Anadolu halkını harap etti.


[box_light]Kaynakça[/box_light]

Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, Yeditepe Yayınevi, 2014.

Fatma Acun, “Celali İsyanları (1591-1611),” Türkler, Cilt 9 (2002), 695-710.

Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu: Klasik Çağ (1300-1600), Yapı Kredi Yayınları, 2016.

Orhan Türkdoğan, “Sosyal Hareketler Olarak Celali Ayaklanmaları,” Belleten, C. LX, S. 228, Ankara, 1996, 421-442.


Leave a Reply