Arap-Bizans Savaşları-IX: Savaş Ötesi Etkileşim-I

Savaşlar ancak bir yeninin başlangıcıdır. Tarih, bu olguyu en net şekilde Arap-Bizans mücadelesinde görmüştür. Bir önceki yazımızı bu şekilde noktalamış ve savaşlarla başlayan yeniyi bu yazımıza bırakmıştık. Evet, Müslüman Arapların fetihleri VII. yüzyılda başlayarak halka halka yayılmış ve geçtikleri bölgelerde kalıcı değişiklere neden olmuşlardır. Bu fetih hareketine karşı Bizans IX. yüzyıla kadar reaksiyoner davranmış, bu tarihten itibaren ise savunmadan taarruza geçmişti. 629-1071 tarihlerini kapsayan bu mücadelelerden belki daha önemli insani münasebetler meydana geldi. Bu münasebetleri sırasıyla din, bilim, mimari, sanat, edebiyat ve hukuk alanlarında inceleyelim.

Müslüman Araplar ile Hristiyan Bizanslıların Tartışmalarından Bir Sahne

Bedevi Arap kabileleri İslam dini ile beraber ve Hz. Muhammed’in önderliğinde büyük bir devrim yaşamışlardı. Din ve dünya görüşleri değişmiş, günlük hayattan devlet yapılanmasına kadar birçok değişikliği İslam diniyle beraber gerçekleştirmişlerdi. Bizans için durum biraz daha eskiye dayanıyordu. Hz. İsa ve Havarilerinin mücadeleleri ile Roma İmparatorluğunda büyük kabul bulan Hristiyanlık 313 Milano Fermanı ile serbest hale gelmişti. Bu nedenle Bizans’a, Roma İmparatorluğunun düzeninin Hristiyan dini inançları ile harmanlandığı yeni bir imparatorluk diyebiliriz. Bu açılardan baktığımızda hem Araplar hem de Bizanslılar dinlerine bağlı toplumlardı. Yaşanan mücadelelerle birbirlerine daha çok yaklaşmış ve iletişim haline geçmiş oldular. Bu tanıma atmosferi ilk etapta dini tartışmaları, diyalogları ve karşılıklı anlayışı meydana getirdi. Hz. Muhammed’in İmparator Heraklius’a yazdığı İslam’a davet mektupları ile bu etkileşim başlamıştı. Esasında İslam dini inancının bazı noktaları Bizans’ın Hristiyanlık inancı ile ters düşmekteydi. İslam dini teslis inancına karşı çıkıyordu ve Hristiyanları Hz. İsa ve Meryem’i tanrılaştırdıkları için eleştiriyordu. Daha sonraki tartışma ve diyalogların da temel noktasını bu inanç oluşturacaktı. Tarihi kayıtlara bakıldığında ilk diyalog Antioch(Antakya) Patrik’i Ioannes ile ismi verilmeyen bir komutan arasında gerçekleşmiştir. Araştırmacıların bu komutanın Amr bin As olduklarını tahmin etmektedir(Avcı,111). Bu karşılaşmada komutan patriğe Hristiyanların 3 tanrıya inandığını söylemiştir. Patrik Ioannes ise bu karşı çıkarak baba, oğul ve kutsal ruhun tek bir tanrı
olduğunu söylemiştir. Daha başka konulara da değinen bu tartışma aslında bize Hristiyan ve Müslümanların birlikte yaşadığı bölgelerde özellikle savaşlar sonrası Suriye ve Irak bölgelerinde halk arasında en çok medar-ı münakaşa olmuş hususları göstermektedir. Hatta VIII. yüzyılda yaşayan Ioannes Damaskenos( John of Damascus) “Disputatio Saraceni et Christiani” adlı bir kitap yayınlamış ve bir Hristiyan ile Müslüman arasında geçen hayli bir konuşma metni hazırlayarak Hristiyanların, Müslümanların iddialarına nasıl cevap vermeleri gerektiğini yazmıştır. Abbasiler döneminde ise bu diyalog daha farklı bir boyut almıştı. Bizans teologları halife Me’mun’un sarayında İslam teologları ile karşılıklı münazara yapmaya başladılar. Halife Me’mun da bu tartışmalara katılırdı. Her şeye rağmen tartışmaların odak noktası yukarıda belirttiğimiz konulardı. Görüldüğü gibi dini münasebetler Arapların ve Bizansların karşılaştıkları tüm alanlarda gerçekleşiyordu.

Nevşehir Göreme ilçesindeki Peribacalarının içinde Tasvirleri Kırılmış Resimlerin Olduğu Bir Kilise

Dini alanda ikinci büyük etkileşim ise ikonoklazma(tasvirkırıcılık) hareketinde görülmektedir. İslam dini ilk ortaya çıktığı günden beri insan resmi ve heykel yapımını yasaklamıştı. Çünkü bu gelenek paganist inançları tekrar doğurabilirdi. İkonalar(tasvirler), Hristiyanlık inancında ise ilk yıllarında yaygın olarak kullanılmıyordu. Hatta Hristiyanlığın ilk ortaya çıktığı yıllarda halk tarafından Hristiyanlar dinsiz olarak görülmüştü. Çünkü onların tanrısı paganlarda olduğu gibi görülmüyordu. Ancak daha sonraki yıllarda ikonaların kullanımı giderek arttı. Iustinianus döneminden itibaren çok yaygınlaşmaya başladı. İkona geleneği Müslümanlar tarafından putperestlik olduğu için eleştiriliyordu. Hristiyan teologlar bu eleştiriye karşı çıkmışlardı. İkonalara sadece tazim ve saygı amaçlı ibadet edildiğini savunuyorlardı. Bu tartışma Halife Ömer bin Abdülaziz ile İmparator III. Leon arasındaki mektuplarda çok iyi görülebilir. Kaynaklara göre 730 yılında İmparator III. Leon imparatorluktaki tüm ikonaların kırılmasını emreder ve dayanak olarak Eski Ahit’teki On Emri gösterir. Ama yine kaynaklara göre Müslümanlar ve bir Yahudi büyücünün etkisi ile böyle bir hareketin başlandığı bilinmektedir(Theophanes,93). Ancak ikonoklazma hareketinin ömrü uzun sürmez ve İmparatoriçe Irene zamanında bu politikadan vazgeçilir. Görüldüğü gibi İslam teolojisi, Bizans İmparatorluğundaki ikonoklazma hareketinin başlamasındaki etkilerden biri olmuştur.

Bizans ile Abbasilerinin Arasındaki Kitap Alışverişini Gösteren Bir Resim, Bizans Sanatı

Müslüman Araplar ile Bizans arasında meydana gelen ikinci büyük insanı etkileşim ise bilim alanında olmuştur. Bilimsel faaliyetler olarak medeniyet çizgisinin, Eski Mısır ve Sümer’den Yunan’a, oradan Hint medeniyetiyle birlikte İslam ve Latin’e, daha sonra da Rönesans’la birlikte Avrupa’ya doğru bir seyir izlediği kabul edilmektedir(Avcı,179). Antik Yunan’ın en büyük varisi Roma ve Bizans İmparatorluğu olmuştur. Ancak Büyük Konstantinus’tan sonra Bizans’ta bilimsel faaliyetler açısından bir atalet baş göstermeye başlamıştır. İmparatorluğun sınırları içindeki bilim mahfillerine gerekli yatırım yapılmamış. Hatta bazen bilim pagan kültürünün bir unsuru olarak görülmüş ve ondan uzaklaşılmıştır. I. Iustinianus döneminde Yunanistan’da son felsefe okulu kapatılmıştı. Filozofların eserleri ise bazı kiliselerin mahzenlerinde tutuluyordu. Ancak her şeye rağmen Bizans’ta yüksek öğrenimde okutulan ilimler arasında felsefe, tıp, fizik, ve “quadrivium” yani dört kitap manasına gelen aritmetik, geometri, müzik ve astronomi okutuluyordu.

Sokrates ve Öğrencileri, 13. yüzyılda yazılmış Muhtar el-Hikmet kitabı, Al-Mübeşir

Araplar açısından bakıldığında İslam’ın ilk yıllarında doğa bilimlerine yönelmenin çok olmadığı görülür. Bunun birinci nedeni büyüyen devletin, devlet adamına duyduğu ihtiyaçtı. Daha sonraki dönemlerde fetihler ile zenginleşen Müslüman Araplar bilimsel faaliyetlere girişmeye başladılar. İlk aşamada Süryani bilim adamları, bilim ateşini Araplar arasında yakmaya başladılar. Halife Ömer bin Abdülaziz’in önderliğinde Antioch(Antakya) ilim ve kültür kenti olarak belirlendi ve buradaki Süryani âlimlerden ilk bilimsel tedrisat alındı. Bilime olan rağbet artıkça ilk çeviri faaliyetleri başladı. Bizans’ın ilim merkezleri olan İskenderiye ve yukarı Mezopotamya Müslümanların eline geçmesi bu süreci hızlandırdı. Abbasiler döneminde İslam coğrafyasında yapılan bilim altın çağına doğru ilerliyordu. Halife Mansur, V. Konstantinus’a elçiler göndererek eski Yunan bilim adamlarının eserlerini istemiştir. İmparator da bu isteğe olumlu cevap vererek bazı bilim kitaplarını halifeye göndermiştir. Bu ilk kitap alışverişiydi. Ancak Bağdat’a gelen kitaplar büyük heyecan oluşturmuş ve daha fazlasına ulaşma isteği doğurmuştu. Bu eserler Platon, Aristotales, Euclides(Öklid), Hippokraetes, Tales ve Batlamyus gibi Antik Yunan ve Helenist bilim adamlarının çalışmalarını içeriyordu.

Arsitotales’in Bir Kitabının İlk Arapça Çevirilerinden Biri

Arsitotales’in Bir Kitabının Yunanca İlk Nüshalarından Biri

Bağdat’ta 832 yılında kurulan “Beytü’l Hikme” ile beraber bilim açısından bir Altın Çağ yaşanmaya başlandı. Bilim adamları burada dini veya mezhepsel inancı sorgulanmadan bilim yapabiliyorlardı. Çok büyük bir tercüme hareketi yaşanıyordu. Bugünkü anlayışa yakın şekilde deneysel faaliyetler gerçekleşiyordu. Ancak en ilginci ise bu kurumun kurulmasına neden olan hikâyeydi. Rivayete göre Halife Me’mun bir gün rüyasında Aristo’yu görür ve ona iyinin ve güzelin ne olduğunu sorar. Aristo da cevap olarak sırasıyla aklın, şeriatın ve halkın güzel gördüğü cevabını verir. Bu rüya sonuncunda Halife Me’mun Theophilos’a bir mektup yazarak Aristotales’in tüm kitaplarını vermesini ister. Ancak İmparator Aristo’nun kitaplarını hiçbir yerde bulamaz. Konstantinapolis yakınlarındaki bir rahip Antik Yunan’a ait kitapların Büyük Konstantinos zamanında toplanarak bir manastırın deposuna konulduğunu söyler. Bunun üzerine bahsi geçen manastırda Aristo’nun eserlerine ulaşan Theophilos etrafındakilerine danıştıktan sonra bu eserleri halifeye gönderir. Bu eserler üzerine Halife Me’mun, Beytü’l Hikmet’i Bağdat’ta açar.

Beytü’l Hikme

Bilim meş’alesinin Müslüman Araplar arasından tutuşmasının ardından gelen bu tercüme hareketi ve değişik yerlerde açılan bilim akademileri İslam coğrafyasında doğa bilimlerinin ciddi manada gelişmesini sağladı. Harezmi, Kindi, İbni Sina, Biruni ve Farabi gibi bilim adamları dünya bilim mirasına çok büyük katkılarda bulunmuşlardı. Bizans aracılığı ile gelen bu tercüme eserlerin üzerine çıkan bilim adamları daha sonraki yıllarda Rönesans ve Aydınlanma çağı bilim adamlarına öncü olacaklardı. Evet, bilim insanlık tarihinin ortak bir ürünüydü ve bir medeniyetten diğerine yol buldukça akmaktaydı.

 

  • Devam Edecek
    Bir sonraki yazı: Arap-Bizans Savaşları-X: Savaş Ötesi Etkileşim-II

 

Kaynakça:
1. Roberts, J. M. Avrupa Tarihi. İstanbul: İnkılap Yayınları.2016
2. Gregory, Timothy. Bizans Tarihi. Yapı Kredi Yayınları. 2016.
3. Hitti, Philip Khuri, History of the Arabs, Palgrave, 2002
4. Prof. Dr. Dursun, Hakkı Yıldız ve diğerleri, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi cilt:2 Hülefa-ı Raşidin ve Emevi Dönemi ,Çağ Yayınları, 1989
5. Gibbon, Edward. Decline Fall of the Roman Empire cilt:3 Chapter.51 page:529-560. London. London W. Warren. 1872
6.Dikici, Radi. İmparator Heraklius. Remzi Kitapevi. 2015. İstanbul
7. Prof. Dr. Avcı, Casim. İslam-Bizans İlişkileri. Klasik Yayınları. 2003. İstanbul
8. Prof. Dr. Kaegi, Walter E.. Bizans ve İlk İslam Fetihleri. Kaknüs Yayınları. 2000. İstanbul
9. Prof. Dr. Dursun, Hakkı Yıldız ve diğerleri, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi cilt:1Hz. Muhammed Dönemi ,Çağ Yayınları, 1989
10. Prof. Dr. Hamidullah, Muhammed. İslam Peygamberi(Hayatı ve Faaliyetleri)-I. Çev: Prof. Dr. Salih Tuğ. İrfan Yayımcılık. 1990. İstanbul
11. Prof. Dr. Dursun, Hakkı Yıldız ve diğerleri, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi cilt:3 Abbasiler Dönemi ,Çağ Yayınları, 1989

Leave a Reply